3 Kasım 2017 Cuma

Yeniden hoş geldiniz!

No: 309 - Yeni sezon ilk bölüm yorumu

No: 309: Yeniden hoş geldiniz!

Yeni sezon başladığında, yeni diziler kadar eski dizilerin yeni hallerini de merak ediyorum; diziyi takip etsem de etmesem de. No: 309'u 30 bölüm kadar izledikten sonra hep aynı konular etrafında dönmesinden ve komediyi hep aynı yerlerde aramasından sıkılıp bırakmıştım. Yine de neler olup bittiğinden haberdardım. Yeni sezonda hem Erdal Özyağcılar'ın gelişi, hem de ilk sezonda bahsi sıkça geçen ama bir türlü açılmayan konuların açılacak olması çekmişti ilgimi.

Baştan söyleyeyim, bölüm boyunca çok sıkıldığım yerler oldu. Komedinin hâlâ aynı yerde aranmasından, Erol ve Betül'ün entrika peşinde koşmasından, Erol'un Filiz'i sürekli aşağılamasından ve bunun bir komedi unsuru olarak kullanılmasından, Betül'ün hâlâ masum elti rolünü oynamaya çalışmasından ve bu zokanın Yıldız tarafından hâlâ yutuluyor olmasından, bir de Nergis'in 60 bölümde ufacık bir değişim göstermemesinden bezdim. Kanalı değiştirmedim ama kahve yapmak, saç kurutmak ve benzeri işler için reklam arasını da beklemedim hiç. Yine de öyle güzel sahneler izledim ki, ekran başında geçirdiğim zamana değdi. Daha sonrasını izlemek için isteklendirdi.

Lale'nin, babasının hediyesini Onur'a anlattığı sahne, ardından Songül'ün Yıldırımdan kurtardıklarının hikâyesi… Yıldırım'ın defalarca Songül'e gelmesi, her seferinde başka bir duyguyla oradan ayrılması… Songül için okuduğu tüyleri diken diken eden Attila İlhan şiirleri… Songül'ün hem öfkesini hem kırgınlığını hem de umutsuzluğunu ayrı ayrı anlatıp Yıldırım'dan kurtulmak istemesi… Yıldırım'ın tünelin sonunda bir ışık göremeyip pes etmesi… Onur'un kendi derdini ikinci plana atıp Yıldırım'ın yanına gelmesi, ona "baba" demesi ve kalması için bir motivasyon vermesi…

Bu sahnelerin her biri için paragraflar döşenebilir. Ama sadece anlattıklarıyla değil, replikleriyle, çekimleriyle ve muazzam oyunculuklarla dopdolu bu sahneler ancak izlendiğinde hakkı verilebilir. Erdal Özyağcılar ve Sumru Yavrucuk nasıl doğal, nasıl sade oynuyorlar, nasıl güzel akıyor onların sahneleri. Demet Özdemir nasıl içten anlattı zebercet taşının hikâyesini. Herkes ne güzel ağladı o salonda. Furkan Palalı ne güzel çekiyor kendini geri plana, konu Onur olmadığında. Düşünenin, yazanın, oynayanın, çekenin, ışığı, mikrofonu tutanın, makyajı yapanın, velhasıl bilumum fikir ve set işçisinin akıllarına, ellerine sağlık.

Onur'un Özge'den aldığı yaranın konu edilmesini uzun zaman bekledik. Duru'nun varlığı her ne kadar klişe de olsa ortaya çıkma biçimi beni rahatsız etmedi. Pelinsu sadece entrikalarıyla değil, dış görünüşüyle de öne çıkarılan bir karakterdi. Özge'de bu yolun seçilmemiş olmasına sevindim. Özge, Onur'un hayatından zorla çıkarılmış bir kadın olarak entrikalarla, intikam planıyla ya da bir çıkar peşinde olarak değil, gayet düzgün ve şık bir biçimde girdi yeniden Onur'un hayatına. Onur Sarıhan zaten ilk günden beri şahane bir adamdı. Şimdi, onun kendini hiç bozmadan geçmişiyle yüzleşeceğini bilmenin, bütün bu sıkıntıları nasıl aşacağını izleyecek olmanın heyecanı var bende.

Ana hikâyesi ilk sezonda bu kadar sündürülmüşken ve bu nedenle seyirciyi de epeyce yormuşken bu kadar sağlam bir hikâyeyle geri dönebilmek, kendini yeni bir dizi gibi izletmeyi becermek kolay iş değil. Zoru başarmışlar. İlk sezonla ilgili bahsettiğim sorunların tekrar etmemesini, Yıldırım'ın kendini affettirme çabasının Kurtuluş'unkilere benzememesini, Özge ve Duru'nun ortaya çıkışının Lale'den uzun süre gizlenmemesini ve bu ortaya çıkışın Lale tarafından olgunlukla karşılanmasını, Betül ve Erol'un da kendilerine başka meşgaleler bulmalarını dilerim ilerleyen bölümlerde.

Yeniden hoş geldiniz!

(Bu yazı ilk olarak21 Eylül 2017 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: