Sevmeyi bilmiyorumdur belki de ben. Hem böyle çok isteyip
delice sevmeyi hem benim gibi kaçana başka ne denir ki?
Ben sakin sakin sevmek istiyorum, yalnız kendimleymişim gibi, fazla gelmeden hiçbir şey, ben onunla tamammışım gibi...
İçimde fırtınalar kopar, taşar coşar paylaşırım da hatta, ama hayatımız dingin
olsun istiyorum. An gelsin, bir göz göze gelişle karar verelim doludizgin
koşmaya; an gelsin, gezegenin ayrı uçlarında özlemi tadalım güvenip
sevdamıza...
Huzurlu bir hayat aramıyorum ki zaten, “huzurlu” denilen
ortamlarda canım sıkılır benim. Ben sevgisinden emin olduğum ve benim sevgimi
sorgulamayacak insanlar istiyorum çevremde. Sevmek olsun bizi bir arada tutan
şey dostumuzla, eşimizle...
Pekiyi... Sevgiyi göstermek mi gerek yoksa söylemek mi?
Ben hep göstermeyi, gözlerinde kendimi görebilmeyi isterim. İletişimin
başlaması için belki söylemek daha önemlidir ilk başlarda, ama tavırlarında,
bana bakışında, gündelik detaylarda beni düşündüğünü, benim özel olduğumu
hissettirmeyen bir iletişim neye yarar ki?
Uyandığımda aklıma gelmeyen, sözlerini düşünürken ineceğim
durağı unutmadığım biri hayatın detaylarına nasıl sızabilir ki?
“Hoşça kal” deyişinden, gülümsemesinden, neye kızacağımı
bilmesinden aldığım mesajları hangi cümleye sığdırabilir ki?
Yine de sevdiğini söylemekten imtina eden biri nasıl
olabilir hayatın anlamı? Sevdiğimi söyleyemediğim birinin hayatı nasıl
olabilirim?