12 Şubat 2023 Pazar

Felekten Saadet Çalınmaz Cicim

Ari Barokas'ın son albümü Bu Toprak Senin'i dinlediğim günden beri tek bir şarkı çalıp duruyor zihnimde.

 

Şarkı söylenecek, dinlenecek, şarkılardan konuşulacak zaman değil belki, belki haklısınız. Ama benim zihnimde şarkılar hiç susmaz. Mutluluğum, sıkıntım, acım, kederim, umudum, hayal kırıklığım hep dilimde, hep bir şarkıyla çıkar gün yüzüne. Sesimi duymazsınız belki ama içimde şarkılar çalar hep, benim için nefes almak gibi bir şey bu.

 

Ve hiçbir şarkı yalnız başına gelmez, geçmişten bir şeyleri de alır yanına, o anki ruh ve zihin durumumu hem belirler hem de dönüştürür.

 

Şarkının adı Felekten Saadet Çalınmaz. Belki de pek çok insanın bir kez dinleyip geçeceği hafif, naif, sevecen bir aşk ve dans şarkısı bu. Belki aşktan, danstan ve içimi sızlatan bir sözcüğünden uzun uzun bahsederim gelecek günlerde, bunlara zaman ayırabileceğim bir zaman gelebilirse. Yani, memleketin hali diyorum, kalbimi acıtan şeyleri dile getirmeye müsaade ederse.

 

"Felekten saadet çalınmaz," aklımda dönüp duran cümle, bu kadar, fazlası değil. Bu sözcükler ne ilk kez bir araya geliyor ne de ben onları ilk kez duyuyorum. Ama bu sıralar, bu bir yargı cümlesi değil de bir aksiyon cümlesi gibi yankılanıyor zihnimde. Sanki beni uyarıyor, hatta emrediyor bana.

 

İki şeyi birden söylüyor sanki. İlki, saadet bir yerde durmuyor cicim, ne yaparsan yap çalıp götürebileceğin, bu yolla kendinin kılabileceğin bir şey değil o. Saadet diye bir şey varsa, yani bu gezegende mutluluk mümkünse, onu ancak yaratabilirsin. Zaten -muhtemelen- başkasındakini beğenmezsin, içine sığamazsın, üstüne olduramazsın, kendine yakıştıramaz, tadını çıkaramazsın. Kendininkini yapacaksın, istediklerini içeri alıp istemediklerine kapıyı kapatarak ve elbette bazılarına da eyvallah ederek.

 

İkincisi de bununla bağlantılı: Saadeti çalamazsın, çünkü onun kaynağı felek değil. Kadere yazılı ve değişmez bir şey değil mutluluk. Dedim ya işte, kendin yapacaksın, emekle, göz yaşıyla ve umutla. Ancak o zaman senin olacak, seninle kalacak.

 

Ben zihnimde bu düşünceleri, dilimde şarkıyı döndürüp dururken eşi benzeri görülmemiş sarsıntılarla sınandık memleket olarak. Kelimenin tam anlamıyla dünya, on binlerce insanın başına yıkıldı. Gördük işte, saadet gibi saadetsizlik de feleğin elinde değil, insanın elinde, vicdanında, irfanında.

 

Felekten saadeti çalamadığımız gibi, hakkaniyeti, adaleti de çalamıyoruz, kendimiz kurmak zorundayız hepsini, gerekirse sil baştan. Kendimiz için kurmakla yetinmeden, hepimiz için kurmak zorundayız. Sevgili Henry şöyle diyor bir yazısında;

 

"Farz edin duvarları resimlerle süslü, bakımlı bir bahçe ile çevrili küçük bir kütüphaneniz var, bilimsel ve edebi hedefler peşindesiniz ve birdenbire, villanızın sahip olduğu her şeyle birlikte bir cehennemin ortasına kurulu ve sulh hâkiminin de şeytan tırnaklı ve çatal kuyruklu olduğunu keşfediyorsunuz –bütün bunlar ansızın değersizleşmez mi gözünüzde?”

 

İşte biz o çatal kuyruklu bölüm sonu canavarı ile göz gözeyiz artık, bu engeli aşıp saadetimizi kurabilecek miyiz, tek soru bu.

 

Memleket hali izin verirse aşktan konuşuruz demiştim ya, Henry ile yan yana koymayı çok sevdiğim bir şair de şöyle diyordu: "Sevmek bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş!"

 

Ve soruyordu: "Biz bir şeyi delicesine severiz ama, Tanrım, neyi?"

 

*  *  *

 

Benim kişisel olarak neyi sevdiğimi ve neyi seveceğimi, yani saadeti nereye kuracağımı bulmak zorunda olduğum bir zaman geldi. Bu yazı aslında sadece bu nedenle yazılacaktı. "İyi ki" demeyi becerebilseydim kendimden başka her şeyi dışarıda bırakarak. Diyemiyorum ki cennetteki kütüphaneyi kuramadıkça bu dünyaya. Tek başına saadet olmuyor cicim.

 

12.02.2023