31 Aralık 2011 Cumartesi

Kelimeler Nereden Öğrenilir?

Sosyal medyada bir arkadaşım, kendisine "iki kitap oku da iki kelimeyi bir araya getir" diyen birine "biz kelimeleri kitaptan değil hayatın kendisinden öğreniriz" demiş.

Kelimeler hayattan öğrenilebilir elbet, buna kimsenin itirazı yok. Ama bu, kelimeleri öğrenmenin tek yolu değil. Dünyamızı, yalnızca tecrübelerimizle öğreneceğimiz kelimelerle sınırlarsak oldukça sığ yaşamlar süreriz. Kitaplar da öğretir kelimeleri. Dahası, hayattan öğrenilen kelimeleri doğru kullanabilmenin yolu da kitaplardan geçer çoğunlukla.

Tabii ben burada sosyal medyadan alıntıladığım sözleri bağlamından koparmış oldum. Bana tartışma gibi görünen bu diyalog bir şakalaşma da olabilir ve muhtemelen diyalogun tarafları sözkonusu cümleler üzerine benim kadar düşünmemişlerdir. Ama benim dikkatimi çeken bir nokta daha var: Arkadaşıma kitap okuyup sözcükleri doğru kullanmayı öğrenmesini salık veren kişinin "dahi anlamındaki 'de'leri" bitişik yazmış olması. Anlaşılan, kendisi de "iki kitap açıp okumuş" değil.

Okuyormuş gibi görünmek prestij sağlıyorsa niçin insanlar okuyarak o prestije gerçekten sahip olmuyorlar acaba?

30 Aralık 2011 Cuma

Evlerinin Önü Mersin

Bundan daha başı dik bir türkü bilmiyorum ben, varolduğundan da şüpheliyim.

"Dikbaşlı" değil, "başı dik"; sevdayı, sevdalısını alçaltmayan, kendiyle birlikte yücelten bir türkü, mağrur.

Saatlerdir dinliyorum. Kimler sesini katmamış ki: Ruhi Su, Müzeyyen Senar, Özay Gönlüm, Ahmet Kaya, Yavuz Bingöl, Tolga Çandar, Kıraç, Şükriye Tutkun, Okan Murat Öztürk... Öyle de kişilikli bir türkü ki, hiçkimse bozamamış içindeki hissiyatı; ne güftenin başı eğilmiş, ne bestenin özü yitmiş, öte yandan her bir yorumcu kendi imzasını da atabilmiş yorumunun bir köşesine...

Birkaç damla düşmek ister gözlerimden, ama yapamaz. "Al hançeri kadınım" diyen sesi duyar, düşemez. Önce böyle sevmek, böyle sevilmek gerektiğini bilir. Susar. Yiter boşlukta...