17 Ekim 2016 Pazartesi

"Bu bendeki seyir değil…"

Aylar sonra yeniden düşlerimdeydin, ne gereği varsa!

Rüyamda bile parçalara ayrılmışım, her bir parçaya bir görev tayin etmişim, hepsine birden yetişmeye çalışıyorum… Bir oradayım bir burada...

Son günlerde kafama takılan, aklımı karıştıran kim varsa senin yüzüne bürünmüş, nereye gitsem ya sen ya senin olmasını/sen olmalarını istediğim başka yüzler... Seninle konuşurken onlara söylüyorum, sana dokunurken bir başkasına sarılıyorum, çok tuhaf, fazla tuhaf; seni hiçbir zaman böyle bir karmaşanın içine sokmadım ki ben… 

Sen hep biraz daha yukarısındaydın bu kalabalığın, belirli ve sabitti yerin, değiştirmezdim… Ama sanki bu sefer ne ben teşneydim seni orada çakılı tutmaya ne sen istekliydin özel olmaya… Ve ilk kez, sen de gitmek istiyordun benden, sessiz ve usulca. Ben de yalnızca izliyordum gitmek isteyişini, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey yapmak istemeyerek. Canım sıkılıyordu ama canım yanmıyordu...

Zaten "penceren kör, kapın kilitli" ve ben o kapıyı çalmaktan, o pencereden içeri başımı uzatmaya çalışmaktan yoruldum. Bir kerecik olsun bir aralık buluverseydim belki de tüm varlığımla sızacaktım evinin her köşesine, seni yerleştirdiğim gibi yıllar yılı düşlerime. Ama ben artık kendi pencerelerimi sonuna dek açmak, her yeni mevsimi dolduramayacaksam da odamın içine, en azından hava almak istiyorum.

Oysa düşlerdi seni ince ince işleyen ruhuma, şimdi söküyor nakışlarını yine düşler… Artık "bu bendeki sevda değil"!

"Birlikte çözelim..."

Kördüğüm 29. Bölüm Yorumu

Tarık Bey'in kasasından çıkan silah, Ali Nejat'ın ruhsatlı silahıymış. Ayrıca Feyza'nın kendini vurduğu silah da, Naz'ı öldüren silah da oymuş. Yok mu arttıran? Neyse ki suçsuz adamı içeride tutmak için değil de dışarı çıkartmak için çırpınan cevval bir avukatımız var da, nanoteknolojiydi, kamera görüntüleriydi, tanık ifadeleriydi derken Ali Nejat için tutuksuz yargılanma kararını çıkarttırdı.

Nihan'ın devreye girişiyle hikâyemiz biraz hız ve hareket kazandı. Kaan'a verdiği sözü tutmak için Nihan çat Adli Tıp'ta, çat Eylül'ün yanında, çat bakımevinde, çat cezaevinde… Gelir gelmez epeyce yorduk kendisini, ama değdi, Ali Nejat artık dışarıda! Şimdi, Ali Nejat'ın esas karakter, İbrahim Çelikkol'un da başrol oyuncusu olduğunu hatırlama zamanı…

Ali Nejat'ın ilk günden beri hayranlık duyduğum sakinliği, bu süreçte tepkisizliğe ve depresif bir kaderciliğe dönüştü. Avukat konuştukça onun susması, ilgisizliği, avukatın yüzüne bile bakmayışı, onun heyecanına tepkisiz kalışı beni üzen ve hayal kırıklığına uğratan haller. Kesinlikle geçen sezon sonundaki öfkeli ve kırıcı haline dönsün istemiyorum ama bu kadar pasif de kalmamalı. İçerideki çaresizliğin elini kolunu bağlayışını bu şekilde karşılamış olabilir ama artık dışarıda olduğuna göre ipleri ele almalı.

Nihan'a yardım eden polis arkadaşı Selim'i de sevdim bu arada, umarım daha sık görürüz kendisini.

Bir taraftan Ali Nejat'ı içeride tutmaya çalışıp bir taraftan Tarık Bey'e psikolojik işkence yapmak için yeni yollar deneyen Murat şimdilik her ikisinde de başarısız oldu ama eminim yeni yollar deneyecektir. Yalnızca Ali Nejat'ı içeride tutmaya çalışması onu katil ya da azmettirici yapmaz ama ben hâlâ Naz'ın ölümünün sorumlusunun Murat olduğunu düşünüyorum. Neslihan üzerinden Tarık Bey'e psikolojik işkenceler yapması da Tarık Bey'in aslında felç geçirmediği ama numara yaptığı ihtimalini ortadan kaldırıyor bence. Murat, ona faydası olmayacak bir doktor ve bakıcı tutarak da iyileşmemesini garanti altına alıyor, dışarıya onun için her şeyi yaptığı mesajını da vererek.

Murat'ın Neslihan'ı sadece Tarık Bey'e işkence etmek için elinin altında tutmadığını bilecek kadar tanıyoruz onu. Umut ve Eylül'ün araba projesini hayata geçirmelerini önlemek için Neslihan'ı kullanmak istediğini de anladık. Neslihan Murat'ın tacizlerine direniyor ve Tarık Bey için de bir şeyler yapmaya çalışıyor ama Umut konusunda aynı direnci gösteremedi. Umut'a olan zaafı onu Eylül'den kıskanmasına yol açtı ama ben bu izlediklerimi pek ikna edici bulamadım. Neslihan tamirhanede neler olduğunu uzaktan izlerken Umut ve Eylül arasındaki şakalaşmanın arkadaşça da olsa bir sarılmayla noktalanması hiç gerçekçi değildi. Ne olup bittiğini anlayamayan Neslihan da doğal olarak rahatsız oldu bu durumdan. Sonra Eylül'ü evine çağırıp laf arasında Umut'tan bahsetmesi ve Umut hakkında olmadık şeyler söylemesi de beni rahatsız etti. Neslihan'ın çaresizliğini anlıyorum ama seçtiği yolu beğenmedim.

Neyse ki Umut ondan uzak olmaya ve bunun sebebini bilmemeye dayanamadı da barıştılar Neslihan'la. Umut'un "Birlikte çözelim" adımını atması çok önemliydi. Gizli kapaklı da olsa hikâyelerinin devam edeceğini bilmek güzel. Bakalım Murat bunu ne zaman ve nasıl keşfedecek ya da Umut bu ayrılığın gizemini ne zaman ve nasıl çözecek? Burada da tetikleyici unsurun Eylül olacağını düşünüyorum.

Feyza, Enver'in dolaylı yollardan Ali Nejat'tan satın alıp kendisine hediye ettiği şirket hisselerini Kaan'a devretmiş; babası olarak da hisselerin kontrolü Ali Nejat'taymış. Karas Holding'deki gücünü artırmak isteyen Murat'ın Ali Nejat'ı içeride tutmak istemesinin bir sebebi de bu olabilir. Babası tutuklu yargılanan Kaan için halası vasi tayin edilir, eniştesi olarak Murat da hisselerin kontrolünü ele alır… Murat'ın cinayetle bir ilgisi yoksa Ali Nejat'ı içeride tutmak istemesinin en büyük sebebi bu olur. Bu nedenle bu şirket hisseleri konusunun yeniden gündeme getirilmesi önemli.

Genco, bebeği Gökçe'nin anlaştığı aileye vermemekle çıktığı yola, bebeği nüfusuna da alarak tam gaz devam ediyor ama bir adım sonrasını düşünür gibi bir hali yok. Gece bebek yüzünden uykusuz kalıp gündüz tamirhanede güneş gözlüğüyle uyumaya çalışmasından anlayabiliyoruz bunu. Bebek dediğin iki gün o komşuda, üç gün bu komşuda, geceleyin evde… gibi bir düzen(sizlik) içinde büyütülmez. O şekilde büyüyen bir çocuğun psikolojisinde açılacak yaraların hesabını da kimse kimseye veremez.

Bölüm boyunca sürdürdüğü kararsızlıktan, içinde büyüyen merak ve merhamet duygularından ve bölüm sonundaki gözyaşlarından anladığımız, Gökçe çok geçmeden bağrına basacak bebeğini. Ama Genco'ya karşı aynı tavrı takınmayacağını öngörmek için müneccim olmaya gerek yok. Genco'nun iyi kalpliliğinden ve çok iyi bir baba olacağından sanırım hiçbirimizin şüphesi yoktur; ama bu meziyetler, Gökçe'nin hikâyesine bu şekilde dâhil oluşunu haklı çıkarmıyor asla. Gökçe ve Genco arasındaki iletişim tümüyle koparsa hiç şaşırmam, ama bütün bu pervasızlıkları yaptığı için kapı dışında kalan Genco'yu da savunamam. Gözyaşlarımı onunla paylaşabilirim sadece.

Enver'in Barış adına bir vakıf kurma ve Feyza ile yaşadıkları evi bu vakfın merkezi haline getirme fikrini ne kadar sevdiysem, Melisa ve beraberinde getirdiği hikâyeye de o kadar gıcık oldum. Biz geçmişi ne kadar çok merak ediyorsak o kadar yeni hikâye getiriyorlar karşımıza. Memnun değilim hiç…

Enver'in Feyza'ya ince ince tepki vermesine bayılıyorum. Bu kez kendisi arayıp çağırmasına rağmen yine de mesafesini korumayı ve kırgınlığını hissettirmeyi başardı ona. Villadan ayrılırken gülümseyerek "Görüşürüz" diyen Feyza'ya ifadesini hiç değiştirmeden "Teşekkür ederim" deyişi ne güzeldi… Ve Feyza'nın yüzünün düşmesi…

Fakat bu arada, Enver'in Feyza'ya başka bir şeyler daha imzalatmış olabileceğini de düşünmedim değil. Enver Bey de elini biraz kirletebilir…


Biraz da dertleşelim…

Reyting listesinde her hafta biraz daha gerilere düşüyoruz ve bu da bir yerinden bu hikâyeye düğümlenen bencileyin seyirciyi tedirgin ediyor. Bu kadar zaman devam etmişken, gerçek bir final izleyemeden, sorularımız yanıtlanmadan veda etmek istemiyoruz dizimize… Elbette seyirci başka bir şeyler izlemeyi tercih etmiş olabilir ama burada, diğer işlerin ilgi çekiciliğinin yanı sıra, Kördüğüm'ün giderek düşen temposunun ve eski düğümleri çözmek, sorularımızı yanıtlamak yerine düğüm üstüne düğüm atmasının, hikâyeyi iyice dallanıp budaklandırmasının da payı var.

Hep söylüyorum, Kördüğüm'ün en güçlü yanı, karakterlerini bize müthiş oyuncular aracılığıyla sunması. Dizinin bu kadar şahane bir kadrosu olmasaydı, her hafta Tülay Günal, Teoman Kumbaracıbaşı, Rojda Demirer, Ferit Aktuğ, Alican Yücesoy, Gözde Çığacı ve Mehmet Aslantuğ'u bir arada izlemenin hazzını verecek bir başka alternatif var olsaydı belki ben de vazgeçmiş olurdum bu düğümleri birbirinden ayıklamaya çalışmaktan, ama bu güzel insanların o karmakarışık düğümler arasında hareket etmeye çabalamalarını izlemeyi, hikâyenin sonuna ulaşmayı hiç istemeyecek kadar seviyorum. Yeni sezonda henüz bir numaralarını görmediğimiz İbrahim Çelikkol, Tuğrul Çetiner, Nurcan Eren, Tuncer Salman ve Burcu Kara'dan söz etmedim bile daha.

Bir de, bölüm öncesinde okuduğumuz bölüm özetlerinde spoiler verilmesi meselesi var… Haftalık özetleri yazan kişi, bölümü henüz izlememiş olanlara değil de bölümü kaçıran ve artık izleyemeyecek olan kişilere hitap ediyor gibi. İzleyerek öğrenmemiz gereken pek çok detayı daha bölüm başlamadan öğreniyor olmak hiç keyifli değil. Kaldı ki özette Melisa hakkında yazılanları bölümde görmedik bile. Ama bölüm özeti, kim bilir kaç bölüm sonra ortaya çıkacak olan gerçeği bize söyledi bile: Melisa, Enver'in gayrımeşru çocuğu imiş!

Geçen sezondan beri beni rahatsız eden zaman probleminden de söz edip bitireyim yazımı. Geçen sezon en büyük sorunumuz, zamanın çok yavaş geçmesi ve bir bölümde ortalama 36 saatlik bir zaman dilimini izlememiz, dolayısıyla da takvimin pek ilerleyememesiydi. Bu sezon bir bölümde 3-4 gün izlemeye başladık ve bu sorun ortadan kalktı. Fakat başka zamanla ilgili başka sorunlar çıkmaya başladı. Sezonu haziran ayının sonunda noktalamıştık, Eylül sonuna doğru kavuştuğumuzda 6 aylık bir zaman atlaması oldu, dolayısıyla Aralık ya da Ocak ayında olmamız gerekirdi, oysa görüntülerdeki mevsim yaz sonuydu. Bu hafta öğrendik ki Naz'ın ölüm tarihi 6 Eylül'müş.

Yetmezmiş gibi bebeğin nüfus cüzdanını da gördük ve doğduğu tarihin 25 Eylül olduğunu öğrendik. Burada iki hata öne çıkıyor. İlki, Emre ve Gökçe'nin ilişkisi Ocak sonu, Şubat başı gibi başlamıştı. Normalden çok erken doğurmadığını bildiğimiz Gökçe'nin ya Ocak ayı başında hamile kalmış olması ya da Ekim ayı sonunda doğum yapması gerekirdi. İkincisi ise, Gökçe doğum yaptığında Ali Nejat'ın gözaltında olmasıydı. Ali Nejat cinayetten 2 gün sonra tutuklanmış olsa, Gökçe de gözaltı süresinin sonlarında doğum yapmış olsa ulaşacağımız tarih en geç 11 Eylül oluyor. Oysa kimlikteki tarih 25 Eylül. Genco hastaneden alınan belgelerle nüfus kaydı yaptırdığı için tarihin yanlış yazılmış olabileceğini düşünmemiz için bir sebep yok.

Yani diyorum ki, azıcık daha dikkatli olunsa…

(Bu yazı ilk olarak 8 Ekim 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Bana biraz umut ver*

Kördüğüm 28. Bölüm Yorumu

Ali Nejat gözaltında ve Murat da onun dışarı çıkmaması için elinden geleni yapıyor! Cinayet aletinde Ali Nejat'ın parmak izi var ve bu da yetmezmiş gibi bu cinayet aleti, aylardır hareket edemeyen Tarık Bey'in kasasından çıkıyor! Bütün bunlar, cinayeti Murat'ın planladığını ve planın tıkır tıkır işlediğini gösteriyor bana…

Kapıdan her girişinde kendine kurşun sıktığı günü hatırlayan Feyza'nın neden köşkte kaldığını düşünüp duruyordum, ama o silah o kasadan çıkınca anladım: planını uygulamaya koyabilmek için Feyza'yı Murat ikna etmiş olmalı köşkte kalmaya.

Murat'ın kendisinin gidip Naz'ı öldüreceğini sanmıyorum, bu işin arkasında o varsa kesinlikle maşa kullanmıştır. Geçen hafta Naz'ın gelişini patronuna gammazlayan ve bu hafta da Süreyya Hanım'ın kaldığı yerdeki (hastane midir, nedir, ben anlayamadım) hemşire görünümlü kadına şiddet uygulayıp oğluyla tehdit ederek Süreyya Hanım'dan kimseye bahsetmemesini isteyen kişidir belki de Naz'ın "siz" dediği. Süreyya Hanım'ı ziyarete gittiğinde karşılaşmışlardır belki ve o nedenle öyle bir tepki vermiştir Naz.

Yine de "Katil kim?" sorusunun yanıtını almamız birkaç bölüm daha sürmeli diye düşünüyorum, Avukat Nihan karakterine ısınmamız ve onunla Ali Nejat arasında 'bir şeylerin' başlama ihtimalinin de doğması için. Bu, Kaan'ın bir süre daha ağlamasına yol açacak ne yazık ki, ama bu arada "bir daha kimseye 'anne' demeyeceğim" diyen Kaan'ın bir kadına daha yakınlaşmasının önü açılabilir.

Eylül ve Enver'in karakola gelişi, Eylül'ün Ali Nejat'a yardım etmek için çabalaması ve Enver'in hem yardım etmek istediğini hem de Feyza'yı tekrar tekrar görmezden gelişini izlemek çok keyifliydi. Enver'le iki satır laf edebilmek için bu kadar istekli olan Feyza'nın bir adım atmaya çalışmaması da tuhaf. Umarım kendini anlatmak için Enver'in peşinde koştuğu günleri de görürüz.

Umut'un Neslihan'dan tatmin edici bir yanıt alamaması beni en çok yaralayan şey oldu bu hafta. Telefonları açılmadı, yanına gelinmedi… En sonunda kendini Neslihan'ın kapısında buldu Umut. Hem Umut'un sözlerini duymak, hem de Neslihan'ın Umut'un boynuna sarılıvermemek için kendini nasıl tuttuğunu, mühürlediği dudaklarının nasıl titrediğini izlemek içimi acıttı.

Murat Neslihan'ı köşke yeniden sokmanın bir yolunu buldu ama dilerim bu da kendine kurduğu bir tuzağa dönüşür. Kapıları, telefon konuşmalarını dinlemeye pek bir meraklı olan Neslihan, Murat'ın neler karıştırdığını ortaya çıkaracak ipuçlarına ulaşır da hem Ali Nejat'a hem Feyza'ya bir faydası dokunur umarım.

Enver, Ali Nejat'tan Eylül'e biraz umut vermesini rica etmiş, yeniden gitmemesi ve yaşamaya devam edebilmesi için. Kendisi de Eylül'e bir başka umudu vermenin hazırlığındaymış. Dizinin ilk bölümünden beri sözü edilen yerli otomobil yapma hayalinin peşinden bu kez Eylül koşacak, Umut'la birlikte hem de. Ve bu hayal gerçek olamayacaksa bile bütün servetini harcamaktan çekinmeyecek bir abi olduğunu düşünüyorum ben Enver'in. Hikâyenin bu kısmı artık kesintisiz akmalı…

Umut'a kendi ekibini kurmasını söyledi Eylül. Böylece Genco ve İsot da hiç mutlu olmadıkları o işlere devam etmek zorunda kalmayacaklar. Söylemeden edemeyeceğim, Genco'nun İsot'u almaya gittiği kafe sahnesinde çalan romantik müzik ve Genco'yla İsot'un halleri gerçekten güldürdü. Bu kadar acının içinde çok iyi geldi.

Akşam vakti Umut'la konuşmaya giderken yanına alkol değil de gazoz ve çekirdek alan ve bu durumu, "artık çocuklara kötü örnek olacak şeyler yapmayacağız" diye açıklayan, çünkü kendisini, Gökçe'nin bebeğine babalık yapmaya hazırlayan Genco'yu pamuklara sarmak istiyorum. Ben zaten bu hikâyenin başından beri en çok Genco'ya üzüldüm, en çok Genco'ya ağladım. Şimdi de onun bu hallerini, bebeği ansızın sahiplenmesini, adını 'Naz' koymak istemesini, Gökçe'yi bu fikre alıştırmaya çalışmasını hem gözyaşları hem de tebessümle izliyorum.

Gökçe, hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren bebeğin kendisine ait olduğunu hissetmemiş hiç. Duygusal bağ kuramamış, sahiplenememiş ve sevememiş. Yaşadıklarını düşününce, Emre'den bir parçaya böylesi tepkili olmasını anlamak zor değil. Bu nedenle bebeği evlat edinmek isteyen bir çift bulmuş. Dünyanın pek çok yerinde, devlet kontrolünde uygulanan bir evlatlık verme yöntemidir bu. Ne yazık ki Türkiye'de yasal yollardan bunu yapmak mümkün değil.

Genco, Gökçe'nin bir süre sonra pişman olabileceğini düşündüğü için bunu yaptığı iddiasında ama bence bu konuda bencillik ediyor. Böyle büyük bir karara, olayın taraflarından biri bile değilken müdahale etmesi bir yana, Gökçe'yi anlamaya çalışmamasına inanamıyorum. Evet, şurası belli ki Genco yepyeni bir sayfa açmak istiyor yeni başlayan bu hayatın yardımıyla. Ama Gökçe'nin adına böyle hayati kararlar vererek olmaz bu. Sonunda Gökçe'yi tamamen kaybetmesinden korkuyorum Genco'nun…

Kaan'ın bu hikâye içinde giderek daha önemli bir rol edinmesini, itici bir güç haline gelmesini seviyorum. Önce doktoru beğenmeyip dedesine terapist desteği verilmesine yol açtı, dolaylı da olsa; sonra da avukatı beğenmeyip yeni avukat buldu babasına. Feyza'nın göremediklerini 7 yaşında bir çocuğun şıp diye çözmesi bize çok şey söylüyor… İlerleyen zamanlarda bunları fark edecek olan Feyza'nın öfkesinin şiddetinden de korkuyorum şimdiden. Ve Avukat Nihan rolüyle hikâyemize katılan Burcu Kara hoş geldi!

Avukat Nihan'ı ben şimdiden sevdim. Şiddet gören kadınlara karşılıksız yardım etmesi onu başımın üstünde taşımak istemem için yeterli zaten. Kaan'ı ciddiye alması ve karşısına alıp konuşması da ilk görüşteki pozitif yargımı perçinledi. Ama bu hikâyeye ve Ali Nejat'ın hayatına onu kabul edebilmem için olayları çözmesi ve tarafını doğru seçmesi şart.

*Bülent Ortaçgil'in "Biraz Umut" şarkısından

(Bu yazı ilk olarak 29 Eylül 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

"Uğruna güçlü olmak istediğim kim varsa yanında hep çaresiz kaldım."

Kördüğüm 27. Bölüm Yorumu

Çalsın davul zurna, halaya duralım; şenlik kurulsun, bunu kutlayalım: Feyza yaşıyor! Feyza ölmedi, Feyza kurtuldu, Feyza gitmedi bu hikâyeden, Feyza sapasağlam ayakta! Bütün bu satırları böyle cümlelerle doldurabilirim, öyle mutluyum! Başka şey isteseymişim olacakmış, ama iyi ki başka şey istememişim de bu olmuş!

Feyza ölmedi de, nasıl ölmedi, bunu henüz bilmiyoruz. Ne ara Murat'la evlendi, ne ara Londra'ya yerleştiler, nasıl oldu da buradaki her şeyi geride bırakmayı seçebildiler, bunların yanıtı yok. Feyza neyse de, özellikle Murat nasıl ikna oldu gitmeye, ben onu merak ediyorum ama henüz bir ipucumuz bile yok.

Ali Nejat ve Naz ne ara ve nasıl yeniden birlikte oldular, evlenme kararını nasıl aldılar, Londra'ya gitmekten vazgeçen Ali Nejat Akyaka'da yaşamaya nasıl karar verdi ve Naz'ı buna nasıl ikna etti, bu esnada kendisi aslında Naz'la evlenmek istemediğini nasıl idrak etti, bunların yanıtı da yok. Bunları gören Enver ve Eylül'ün neden başka bir hayatı seçmediğinin yanıtı da… Geçen sezondan kalan sorularımızı yanıtlamak yerine yeni sorular sormayı tercih etmişler; yeni hikâyelerimiz var artık, zamanla eski sorularımız da yanıtlanacaktır.

Bir tek Umut ve çevresindeki hikâyeler kalmış geçen sezondan bize. Emre'nin ölümünün suçunu üstlenip hapse giren Umut ve onun için çırpınan Neslihan, Genco ve Cahide. Ve saklandığı yerden onları izleyip ağlayan Gökçe… Açıkçası bölüm boyunca beni en çok etkileyen de hikâyenin bu kısmı oldu. Neslihan'ın çaresizce Murat'a teslim oluşu ve Umut'un çıkışını uzaktan izleyip döktüğü gözyaşları… Aynı şekilde Genco'nun Gökçe'yi buluşu ve ona içten, her şeyi unutturup silmek istercesine kocaman sarılışı…

Naz'ın ölümüyle Umut'un hikâyesi Ali Nejat ve etrafında akan hikâyeden koptu ama Neslihan'ın Murat'a gidişiyle yeniden bağlanıyor. Murat'a karşı bildiğimiz tek güç Enver olduğuna göre, bir düğüm de oraya atılacaktır; zira Neslihan'ı kurtarmak istemese bile Murat'ın pisliklerini ortaya çıkarıp Feyza'ya göstermek isteyebilir Enver.

Bu bir sır değil, Naz'ın bu hikâyeden çıkmasını çok istedim, hatta belki en çok ben istedim. Üstelik ben ona sessiz bir gidiş ve bir mutlu son yazmıştım, bizlerden uzakta… Oysa daha iyisini yaptılar. Öldüğü için "daha iyi" değil elbette -ama geri dönme ihtimali olmadığı için ölmesi yine de iyi- ama esas karakterlerden birini usul usul göndermektense onun gidişini büyük bir soru işaretinin içine yerleştirip kalanları bu sorunun etrafında birleştirmek çok akıllıca, kutluyorum.

Belçim Bilgin'in diziden ayrılacağını bilmesek de Naz karakterinin öleceğini kestirmek zor değildi bölümün akışı içinde. Önce Murat'ın "O kadın Ali Nejat'a hiçbir zaman iyi gelmedi, bir an evvel ondan kurtulsak da hepimiz biraz rahat etsek," sözlerini duyduk. Ardından yalnızca evine uyumaya giden annesini yıllarca görmeyecekmiş gibi vedalaşan Naz ve annesinin halleri alıştırdı bizi bu düşünceye. En sonunda da Kaan'ın Naz'a "anne" demesiyle emin olduk ki Naz gidici…

Söz konusu cümlesinden ve geçen sezondaki performansından dolayı Naz'ın ölümünden Murat'ın sorumlu olabileceğini düşünüyorum ben. Didem'in yaşadıklarından ve ölümünden Ali Nejat'ı sorumlu tuttuğu için Ali Nejat'ın evleneceği kadını ortadan kaldırmayı planlamış olabilir. Hatta bu işi bizzat yapmış bile olabilir, çünkü Naz tanıyordu kendisini öldürmeye gelen kişiyi… Gerçi düşündüm de, bu dizide kötü ne olsa Murat'ı sorumlu tutmaya teşneyim ben, bu yüzden başkalarının açıklarını yakalayamıyor olabilirim. Ama bildiğimiz kadarıyla başka birinin de bir husumeti yok Ali Nejat'la.

Anlayamadığım şey, öldürmek için Ali Nejat'ın annesinin hikâyesinin içine çekmek gerekmiyordu Naz'ı. Yalnız olduğu herhangi bir zamanda da öldürülebilirdi… Bu da, sorumlunun Murat olmadığı sonucuna çıkartabilir bizi. Yani, gerçekten Süreyya Hanım'ın hikâyesini öğrenmeye başladığı için ortadan kaldırılmış olabilir Naz. O zaman da şu soruyu sormam gerekir: Madem bu kadına yaklaşan yanacaktı -çünkü hikâyesini kimsenin bilmemesi gerekiyordu- ve madem bu kadın bir tür göz hapsindeydi, o zaman neden birileriyle görüşmesinin önüne geçilemedi?

Naz'ın gitmesini istedim ve gitti, öyle ya da böyle. Ama şimdi, bunca acının üzerine Ali Nejat ve Eylül yeniden bir yaşam sürebilirler mi, küllenmeyen aşkları her şeyi aşmaları için onlara güç verebilir mi, emin değilim. Kopmayan, kopamayan bir bağları var ama bunu bir yaşama dönüştürmeyi başarabileceklerini iddia etmek zor. Ama bu hikâye, acıların kördüğümlenişinin hikâyesi, Ali Nejat'la Eylül neden yeniden birlikte olamasın?

Çocukluklarının çok da mutlu geçmediğini tahmin edebildiğim Eylül ve Enver -banyoya kilitlenme hikâyeleriyle dolu bir çocukluk pek de mutlu geçmiş olmasa gerek-, bir kez daha deneyebilecekler mi acaba mutluluğu? Murat'ın foyaları bir bir ortaya çıksa da Feyza için hamle yapmaya tenezzül eder mi Enver artık? Yoksa, selamını almayı bile zül saydığı bir kadından -ne güzel bir andı Enver'in Feyza'yı görmezden gelişi!- ne olursa olsun uzak durmaya güç yetirecek kadar büyük müdür gururu?

Ve Kaan'ın bitmek tükenmek bilmeyen acıları, yaraları… Annesinin yokluğuna alıştı, Naz ve Feyza'nın ilgisini koymayı denedi annesinin yerine. Derken halası gitti uzaklara. Naz'a öyle bağlandı ki, babası sırf onu mutlu etmek için evlenecekti Naz'la… Babasının başı beladan kurtulmuyor, iki gün oyun oynayıp mutlu olsalar üçüncü gün bir maraz çıkıyor. Kavga, dövüş, silahlar, polisler, kelepçeler… Üstelik etrafında bir tane yaşıtı, dengi biri yok. Yetişkinlerin arasında oradan oraya savrulup duran bir çocuk. Haliyle onun gözyaşları, herkesinkinden daha çok acıtıyor insanın canını… Ne vardı sanki çocuğun gözü önünde takmasalardı kelepçeleri Ali Nejat'a, durumu bildirip bir kenarda bekleselerdi hem oğluyla konuşmasını hem de cenazesini defnetmesini…

Düğünden önceki gün boyunca Kaan'ın kendisine hazırlanan sürprizin peşinde koşması ne güzeldi oysa. Hem bir şeylere erişmek için emek vermeyi öğreniyordu geri planda, hem de düğün organizasyonu gibi detaylarla dolu bir iş esnasında bir çocuğu oyalamanın en sevimli yollarından biriydi bu.

Enver'in Eylül'e söylediği, benim de başlığa taşıdığım cümlelerle noktalamak istiyorum bu haftaki yazımı, çünkü bu cümlenin -ya da itirafın diyelim- geçtiğimiz sezonun özeti niteliğinde olduğuna inanıyorum: "Uğruna güçlü olmak istediğim kim varsa yanında hep çaresiz kaldım." Yalnızca Enver değil, Ali Nejat, Feyza, Naz, Umut, Neslihan, Genco... Aklımıza gelen herkesin böyle özetlenecek bir hikâyesi var bu kördüğümde...Öyleyse yeniden ayağa kalkmanın, dirilmenin ve mücadele etmenin zamanı geldi demektir, çözülecek çok şeyimiz var. Ve sezon sonundan kalma sorularımız baki, yani daha çoook konumuz var!

(Bu yazı ilk olarak 22 Eylül 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Kördüğüm'ü Beklerken...

Hani jenerik görsellerinde birbirine dolanıp duran, en sonunda da kalp şeklinde bir kördüğümde ulaşan ipler var ya, işte o ipler, Feyza'nın kalbini çepeçevre kuşatıp sımsıkı saran acılar sanki. Feyza Karasu karakterini bu diziden çekip alınca geriye boşlukta salınan ip parçaları, bir araya gelip iyi ya da kötü bir hikâyeye dönüşemeyen insancıklar ve olaycıklar kalıyor, bana sorarsanız. Yeni sezon öncesi yayınlanan özel bölümü "evlat acısı" başlığıyla vermeleri de bunun kanıtı.

Adını Hümeyra'nın 1969'da yayımladığı Kördüğüm şarkısından alan dizinin, başlangıçta yine aynı şarkıdan alınan "Ya her şeyim ya hiçim" ismiyle tasarlanmış olduğunu hatırladım bunları yazarken. Ve bu ifadenin bu dizide Feyza'dan başkasını işaret edemeyeceğini gördüm. Didem'in intiharıyla başlayan hikâyemiz Feyza'nın intiharıyla (ya da intihara teşebbüsüyle) kapatmıştı sezonu. Oğlunun ölümünün ardından yaşamı askıya alan Feyza, Kaan'ın hayatına girişiyle yeniden canlanmıştı. Yaşama doğru attığı her adımda biraz daha güçlü, biraz daha umutluydu ve biraz daha sıkı tutunuyordu geleceğe. Kaybettiği çocuğunun ardından bir hiç sanırken kendini, bir başka çocuk için her şey olmaya çalışıyordu…

Sezon boyunca, 'evlat acısından daha büyük ne olabilir ki' diye sorup durmuştuk kendimize, birbirimize. Ve buna eklemlenen, bu acıyı kardeşiniz yüzünden çekiyor olmanın acısını yaşamıştık. Daha acısı da varmış meğer, onu da sezon sonunda göstermişlerdi bize: bu acıyı kendi babanız yüzünden çekmiş olmak, üstelik size bu acıyı çektirenin kardeşiniz olduğunu sanıyor olmak ve babanızın da hem sizin hem de kardeşinizin acısına seyirci kalmış olduğunu öğrenmek…

Silahı kalbine tutup tetiği çeken bir karakterin ölmemiş olması, belki de yalnızca Türkiye'de çekilen dramalarda olabilecek bir şeydir ve herkes gibi ben de böyle bir şey izlemek istemem. Fakat bütün hikâye Feyza'nın etrafında dönmekteyken bu karakterden vazgeçmek iyi bir fikir mi, gerçekten emin değilim. Hele bir de Feyza rolünü Tülay Günal'ın muhteşem performansıyla izliyor olduğumuzu, onun Teoman Kumbaracıbaşı, Mehmet Aslantuğ ve Tuğrul Çetiner'le sahnelerinden nasıl bir haz aldığımı hatırlayınca yalnızca "acaba" diyebilmek istiyorum… Feyza, babasına doğrulttuğu silahı kendi göğsüne çevirdiğinde Enver ona doğru ani bir hamle yapmıştı, durdurabilmek umuduyla. Hani diyorum, belki de namlunun açısı değişivermiştir son anda ve kalbine saplanmamıştır kurşun… Olamaz mı? (Lütfen olsun!)

Yeni sezon tanıtımında Tülay Günal'ın güzel sesinden "Her şey yarım kaldı yine, ne tuhaf"* diyen şarkıyı duyuyoruz. Yarım kaldığına göre, Feyza artık yok demektir. Ve demektir ki Feyza, kalbine sıktığı o kurşunla, İskender'in kılıcı misali, kesip atmıştır kördüğümün bir bölümünü…

Geriye kalan düğümler bu kez neyi merkeze alarak bir araya gelecek ve çözüme doğru yol alacaklar, işte ben en çok bunu merak ediyorum.

Kördüğüm'ü Beklerken...

Ali Nejat ve Naz ilişkisini hatırlayacak olursak (ki hiç hatırlamak istemiyorum aslında): Ali Nejat Naz'ı ilk görüşte beğenmişti zaten. Ardından merhametli bir doktor olduğunu öğrendi. Sonra da evli olduğunu. Ve onu uzaktan izlemekle yetindi sadece. Sonra bir oğlu olduğunu öğrendi Ali Nejat ve oğlunun da Naz'la arkadaş olduğunu. Hayatına bir türlü giremediği halde sürekli karşısına çıkan Naz'ı hiçbir zaman bir kadın gibi göremedi Ali Nejat. Arkadaşına yardım eden bir doktor, oğlunun yarasına deva bir anne oldu, ama Ali Nejat'ın yıllar süren yalnızlığına yoldaş olacak bir sevgili olamadı… 30'lu yaşlarını süren insanlardan beklediğimiz, liseliler gibi bakışmaları değildi bizim de. Biz elektrik ve tutku görmek istedik, göremedik.

Tutku yoktu da akıl var mıydı? Hiç emin değilim. Ali Nejat'ın kendisine yasak bir kadına nasıl yaklaşacağına bir türlü karar verememesinin de payı vardır bunda, ama Naz da Umut'la evliyken bile ilgisini saklayamadığı Ali Nejat'a hiçbir engeli kalmadığında da yaklaşamadı. Ali Nejat'ın karşılık göremedikçe adım atmaya çalışmasını, adım atmalarının da "ben sana âşık oldum" ya da "evlen benimle" den öteye geçmemesini ben zaten haftalar boyu anlamlandıramadım. Benzer şekilde, Naz'ın Ali Nejat'a hiçbir karşılık vermeyip sonra havalı bir evlilik teklifi alınca bunu büyük bir mutlulukla kabul etmesini de hiç anlayamadım.

Özetle, benim gözümde, Ali Nejat-Naz ilişkisi temelsizdi ve inandırıcılıktan uzak bir yol izledi. Öyle ki sezon sonuna doğru, Eylül'ün gelişinin de etkisiyle, Naz'ın bu hikâyeden çıkacağını bile düşünmeye başlamıştım. Ama hem sezon finalinde Naz'la ilgili hiçbir şeyin olmayışı hem de yeni sezona dair haberler gösteriyor ki beni bu konuda mutlu etmeyecekler… (Ya da belki Ali Nejat ve Eylül'ün yeniden başlayan ilişkilerini uzaktan izleyip kaybettiklerine üzülen bir Naz izleriz, kim bilir…)

Yüzüğü çıkarıp Ali Nejat'a iade ederken "Korkarım senin sadece kafan değil, kalbin de karışmış!" demişti Naz. Bu konu hakkında söyleyeceklerim var. Kalp karışmaz. Kalp yalnızca hisseder. Onun hissettiğini dile dökmek için akla ihtiyaç duyarız ve işler tam da orada karışır. Dile gelmek isteyen duygular düşüncelere bulanır ve ortalık karışır… Hisseden kalp değil de izleyen göz olarak ben kolayca dile dökebilirim olanları. Ali Nejat aklıyla, oğluna bir anne, kendisine düzenli bir hayat vs. ararken Naz'a kapıldı, ama ona hissettikleri aşk değildi. Eylül'ün gelişiyle bunu sorgulamaya başladı ve yanıtı da kalbinden aldı zaten. Naz'ın elini, saçını tutmaya davranmayan Ali Nejat'ın elinin, dudaklarının Eylül'ün yüzünde yolunu kolayca bulabilmesi; geçmişleri yüzünden değil, hissettikleri yüzünden…

Dolayısıyla Ali Nejat'ın tek meselesi babasıyla artık. Babasına söylediği son sözü hatırlatmalıyım burada, zira ikinci sezonun ana fikri bu cümle olacak gibi görünüyor: "Bir insanın başına senin evladın olmaktan daha büyük bir felaket gelemez."

Fragmanda Tarık Bey'i tekerlekli sandalyede görüyoruz, belli ki Ali Nejat'ın isyanı ve Feyza'nın intiharı sonrası felç geçirmiş. Tarık Bey'le ilgili olarak sezon finalinin ardından söylediğim şu sözlere ekleyebileceğim tek bir cümle bile yok:
"Bu hikâyede Tarık Bey'i kötü yapan şey bu 'kaza'yı planlaması değil. Onu kötü yapan, oğlunun seneler boyunca bu vicdan azabıyla yaşamasına ve bu sebepten iki kardeşin birbirinden uzaklaşmasına göz yumması. Sadece susmakla da kalmadı üstelik, her fırsatta bu olayı Ali Nejat'ın yüzüne vurmaktan ve Feyza'yı Ali Nejat'a karşı kışkırtmaktan da çekinmedi. İşte bence katışıksız kötülük tam da burada. Kendi afiyetini evladının çektiği acıya tercih etmekteki tereddütsüzlüğü."
Her şeyi başlatan hamleyi yapan ve hikâyedeki herkese türlü türlü acılar çektiren adamı bir tekerlekli sandalyeye mahkûm ederek kıstırmak ve acı çekerek, yavaş yavaş, sürünerek ölmesini sağlamak, ona yapılacak en büyük kötülük olsa gerek. Umarım ruhen acı çekmesini sağlayacak şeyler de yaşanır sezon boyu, bunu görmeye hepimizin ihtiyacı var.

Bir tahminde bulunamadığım Enver-Murat geriliminde olacakları, Murat'ın Tarık Bey'den alacağı intikamı ve Murat'ın Didem'e olan aşkının ikna edici detaylarını görmek için de ekran karşısında olacağım… Hadi, başlayalım artık!

 *"Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey" film müziği, söz-müzik: İlhan Şeşen

(Bu yazı ilk olarak 20 Eylül 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)