26 Ekim 2015 Pazartesi

“Yaşadıkça, bin kere yenildiğine yeni baştan başlayabilirsin…”



İzmir Devlet Tiyatrosu Aziz Nesin’in Çiçu’su ile açtı 2015-2016 sezonunu. Tayfun Erarslan’ın yönettiği tek kişilik oyunda Arif Yavuz yer alıyor.

Benim huyumdur, izleyeceğim oyunun metnine erişebiliyorsam izlemeden önce mutlaka okurum. Çiçu’yu da bulup okudum. Aziz Nesin sadece oyunu yazmakla kalmamış, yazarken neler düşündüğünü ve oyunun nasıl oynanması gerektiğini de eklemiş yazdıklarına. Yani, adeta rejisi hazır bir metin sunmuş tiyatro dünyasına. Nesin Yayınevi de bütün bu detayları esirgememiş bizden (kitap olarak ilk baskısı 1969’da yapılan oyunun önceki basımlarında bu notlar mevcut muydu bilemiyorum, benim okuduğum Mart 2007 basımı Nesin’in oyunla ilgili olarak günlüklerinde yazdıklarını bile içeriyor). 

Çiçu, yalnız bir adamın yalnızlığını en büyük sorunu haline getirişini, bu yalnızlıktan kurtulmak isterken kendine yeni yalnızlıklar yaratmasını ve bulduğu tek çözüm kendi yalnızlığını başkasına yüklemek olduğu için sonuçta yine yalnızlığı ile baş başa kalışını işliyor. 

Nesin’in kendisinin de belirttiği gibi oynanması kolay bir oyun değil. Hatta bana sorarsanız okuması da hiç kolay değildi, yazılanları zihninizde canlandırmadıkça ilerlemek mümkün değildi satırlar arasında. Canlandırmak da sadece hayal gücünü değil, düşünmeyi de gerektiriyordu ve bu nedenle oyunu okumak, izlemekten çok daha uzun sürdü -ki genellikle tersi olur.

Elimdeki metin bu denli “hazır” olunca izlemeye gittiğimde de beklentim yüksekti elbette. Gerçi Aziz Nesin, Çiçu’yu oynarken Müşfik Kenter’in bile olması gerektiği kadar iyi olamadığını yazmış; bu rolü Kenter’den daha iyi oynayacak birinin olmadığını eklemeyi de ihmal etmeden. Yine de beklentim yüksek, son 2-3 sezonda beni pek mutlu edemese de İzmir Devlet Tiyatrosu sahnelerinde şahane performanslar izlemişliğim var, umutluyum. 

Umutluyum ama bir dayanağım olmadan. Arif Yavuz’u daha önce izlediğimi hatırlamıyorum, Devlet Tiyatroları internet sitesi (ve oyun tanıtım broşürleri) ekip üyelerinin özgeçmişleri ya da en azından daha önce görev aldıkları oyunlar gibi bilgileri her nedense bizlerle paylaşmadığı için neyle karşılaşacağımı hiç bilmiyorum. Google da bu konuda bana yardımcı olmuyor maalesef. 

Ben daha sakin, daha dingin bir yalnızlık görmeyi umuyordum sahnede. İzlediğim oyunda ise bir acelecilik vardı. Sanki bir çırpıda oynanıp bitirilmek istenmişti oyun. Her şey bu kadar hızlı olunca oyunun ana teması olan yalnızlığı hissetmek de mümkün olmadı. Zaten iki cümlesinden biri “yalnızım” olan bir adam var sahnede, ama o yalnızlığı seyirciye yaşatmak başka bir oyun, başka bir yorum gerektiriyordu bana kalırsa.  Bu nedenle umduğumu bulamadım ben.
 
Yönetmen Tayfun Erarslan’ı televizyonda ve sahnede ne zaman gördüysem keyifle izledim. Ama yönettiği oyunlarda aynı keyfi alamadım ve bu durum Çiçu’da da değişmedi. Zamandan ve mekândan azade, sanki bütün oyuna yukarıdan bir yerlerden bakan, bu nedenle sahnede olup bitenle arasına mesafe koyan, seyirci ile yakınlaşmayı başaramayan bir reji. Bu bilinçli bir tercih de olabilir elbette, ama bu oyun için uygun olduğunu düşünmüyorum, çünkü böylesi “hikâyesiz” bir oyunda bu mesafe bir yabancılaşma mesafesine değil, sıkılıp uyuklama mesafesine dönüşüyor.

Bu mesafe konusuna şöyle bir örnek verebilirim; oyunun sonlarına doğru bir yerde Adam, kendi sesini duyar başka başka köşelerden yankılanan. Yani, metinde yazılan böyle. Oysa temsil esnasında biz, Arif Yavuz’un değil Tayfun Erarslan’ın sesini duyduk. Yalnız Adam kendisiyle değil de kerameti kendinden menkul bir başka adamla hesaplaşıyordu sanki. Ama neden?

Okuduğum metnin sahnede canlanıp benim düşlediklerimi alt etmesini beklerken karşılaştığım oyun beni hayal kırıklığına uğrattı, ama yine de tümüyle kötü bir oyun izlediğimi söylemek haksızlık olur. Özellikle de İzmir Devlet Tiyatrosu’nun son birkaç sezondaki temsilleriyle kıyaslarsak ortalamanın üstünde bir oyundu diyebilirim. Sezonun geri kalanı için umudumu koruyorum yani. Son birkaç yılda devlet ve şehir tiyatrolarının yönetimlerinde yaşanan sorunları düşündükçe de büyütüyorum umudumu. Bizler bu oyunları izlemeyi ve hakkında konuşmayı bırakmadıkça daha iyilerinin ortaya çıkmasına vesile olabiliriz. Çünkü yalnız değiliz ve -yalnızlık sorunuyla nasıl baş edebileceğini anlayan Adamın oyunun sonunda dediği gibi- “yaşadıkça, bin kere yenildiğimize yeni baştan başlayabiliriz”.

(Bu yazı ilk olarak 19 Ekim 2015 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)