Günlerdir uyumuyoruz doğru düzgün, yakın gelecekte rahat
uyuyabilelim diye. Sokakları, meydanları ev belleyenler yalnız olmadıklarını
bilsinler diye. Hayat devam ediyor ya işte, işe geliyoruz önce, sonra
meydanlardayız. Sesimiz yettiğince bağırıyoruz: Her yer direniş, hepimiz
kardeşiz.
Bütün bunlar beni umuda çağırmıyor aslında, ben bu ülkeden
umudumu kestim çoktan. Ama hala umut edenler var ya, onların umut etmeye devam
edebilmelerini istiyorum diye sokaklardayım. Gençlerin umut etme hakkı için,
demokrasinin meydanlarda deneyimlendiğini bildiğim için, bir şeyler değişecekse
değişimin sokaklarda başladığını bildiğim için...
Günlerdir karıştırıyorum, ayın kaçındayız, haftanın hangi
günü... Bir tek bugün farkındayım tarihin, 12 yıl geçti ama 14 Haziran aklımdan
bir an bile çıkmadığı için. Hayatımın en mutlu hatırasına tanık olmuş bu tarih,
bilgisayar ekranına her baktığımda çalıyor hafızamın kapısını yeniden. Oysa
zaten alarmdan önce uyanıp alarmın çalmasını beklemek gibi yaşıyorum bütün 14 Haziranları
ben.
Umut etmiyorum dedim ya, bu laf bugün daha çok yakıyor
canımı. Bir daha o 14 Haziran gününde olduğum kadar mutlu olamayacağımı
biliyorum ama, başkalarının mutlu olabileceğine dair bir umudum olsun istiyorum
bugün.
Ben her yıl 14 Haziran’da bir dilek tutuyorum, en azından o
günün hatırasını saklı tutabilmek için. Bu yıl 14 Haziran dileğim Gezi için, Taksim
için, her daim –ve hâlâ- üvey evlat muamelesi yapılan Ankara için, Rize için,
hemen hemen her akşamı bir şenlik havasında yaşamayı beceren İzmir için, 'yalnız
değilsiniz' dediğini duymasak da direnen Kayseri için, gençlerin önüne siper
olan anneler için, tekerlekli sandalyesiyle parka gidip “bu gençlerin önüne siper
olmak zorundayız” diyen Şafak Pavey için, halkın karşısına dikilen bütün
panzerlerin önüne geçip “Gelin bakalım ölümden öte köy var mı?” diyebilen Sırrı
Süreyya Önder için, #DirenGezi diyebilen, umudu olan herkes için…
Umutlu olmayı umut edebilmem için...