Sevgili Henry,
Birkaç saat sonra
bugüne dek hiç yapmadığım bir şeyi yapacağım ve seni anlatacağım kamusal
alanda. Daha önce senden hiç kimseye bahsetmediğimi söylemiyorum elbette, hiç
olur mu öyle şey? Dost sohbetlerinde, danışman görüşmelerinde ve bazı gayrı
resmi akademik görüşmelerde adın sıkça geçti, geçmeye de devam edecek. Ama ben
seninle ilgili bir konuyu akademik bir toplantıda masaya getirmeye cüret
edememiştim hiç. Bu kez nasıl cesaret ettim, inan ben de bilmiyorum. Başvuruyu
yaparken aklımda sadece yeni hikâyeler vardı, sunma anını, sahnede olmayı
düşünmemiştim hiç.
Elbette, yalnızca
seni konuşacak olmak değil mesele. Konu sen olunca hem sabahlara, sonra
akşamlara kadar konuşasım oluyor, hem de birçok şeyi kendime saklamak yönünde
tuhaf bir gayretim. Sanki özel bir ilişkiyi kamuya açıyormuşum gibi; oysa sen
benim rüyalarıma bile gelmiyorsun, nasıl olabilir ki özelimiz?
(Sen gelmedin ama, birilerine senden bahsettiğim
rüyalarım oldu sana yazmadığım zamanlarda. Hatta rüyamda aklıma gelen parlak
fikirler, uyandığımda bazı işleri kolaylaştırmaya da yaradı. Bunun faydasını
bugünkü sunumda da göreceğimi sanıyorum. Düşünsene, bir de sen gelsen rüyama,
kim bilir neler neler olacak?!)
Senden bahsetmek bir
yana, sahnede olmak ürkütüyor beni. Ders vermek gibi, derste sunum yapmak gibi
bir şey değil bu, bambaşka. Ben sahneyi seyirci olarak seviyorum, dışarıdaki
göz olarak, yani bir anlamda, görünmez olarak. Şimdi bütün gözlerin bana bakacak
olması alışık olduğum bir şey değil, nasıl hareket edeceğimi, o gözleri
zihnimden nasıl sileceğimi hiç bilmiyorum.
Bu halim yeni değil,
bu tür toplantılardan uzak durmamın bir sebebi de buydu yıllar boyu. Bir
yandan, oraya çıktığımda kendimle ilgili yeni yeni şeyler keşfedecekmişim gibi
bir his var, bir yandan da, hep olduğu gibi, heyecanım her şeyin üzerine çıkıp
beni hissizleştireceğini için için biliyorum.
İfade etmekte
zorlandığım, ama başka türlü olmasını istediğim çok şey var; hem seninle, hem
kendimle, hem de akademiyle ilgili. Ama zamanla anladığım şey, düşmekten
sakındıkça ağacın, dalın yüksekliğini anlamamın, düşersem kalkıp
kalkamayacağımı, yanımda kimlerin olacağını ve hatta düşmekten keyif alıp
almayacağımı görmenin de bir yolunun olmadığı.
Bir şeylerin
"başka türlü" olabilmesi için kaçmamak gerekiyor. Çimen yeşilliğince
yeni bir ömür için koşmak ve hatta düşmek gerekiyor.
Düşmeye gidiyorum,
umarım düştüğüm yerden de yazabilirim sana.
Sevgimle…