20 Temmuz 2025 Pazar

"Anlasaydı düşünmeden severdi beni"

 

Şarkılar üzerine mavrayı seviyorum, ama epeydir yazıya dökmemiştim böylesini. Hiç gerekli olmayan birtakım fikir yürütmeler yapılacak bu yazıda, ciddiyetle yaklaşacakları baştan uyarayım. Ben de ciddiyim, evet, ama hayatın anlamını aramadığım da bilinsin şarkılarda. Esasında arıyorum da, hepsini tek bir şarkıda bulamayacağımı ve bazı şarkılarda bir tutam dahi hayat anlamı bulunmadığını bilerek ve yine de pek çok şarkıyı hak ettiğinden fazla sevmeye devam ederek…

 

Her neyse, bugün konuğumuz Tan Taşçı ve yepyeni şarkısı "Sokağından Geçmezdim." Aslında Tan hakkında, şarkıları ve akla zarar klipleri hakkında yazmayı daha önce de çok planladım. Hayata geçiremedim yahut başladıklarımı tamamlayamadım. Ama bu kez olacak, hem de bir gecede yazıp çıkaracağım elimden. Bir yerden başlamak zorunlu. Çünkü yazmam gereken başka şeyler, tamamlamam gereken başka işler var lakin bu şarkı dönüp duruyor zihnimde. Kurcalamalı, bozmalı ve rafa kaldırmalıyım bir süreliğine.

 

Şarkının sözlerine geçmeden önce söylemem gerekenler var: Zaman zaman kendisine küsmeyi adet edinen bir Tansever olarak bu şarkıyı şükürle karşıladım. Piyasadaki pek çok şarkıdan farklı bir tarzda, düpedüz arabesk bir şarkı bu çünkü. Üstelik, pek çok Tan Taşçı şarkısı gibi sadece sözleri ve ruhuyla değil, bestesi ve özellikle de aranjesiyle arabeskin dibi bir şarkı. Piyasada bambaşka işler yapılmakta ve ilgi görmekteyken ve Tan da başka şeyler denemekten bir türlü vazgeçemezken. Öyle bir başka şeyler deneme hevesiydi ki, "Bilsem ki" ve "Zorlu Sevdam" cover'ları damarın âlâsı olup yeniden dillere dolanabilecek, dizilerde çalınabilecek, "tıklanma rekorları" kırabilecekken beat'lere kurban edilmiş, dar ses aralıklarına hapsedilmişti. Tan'ın günahları bunlarla sınırlı değil ama derdimi anlatmaya yeterlidir herhalde.

 

Şarkıyı şükürle karşılamamın bir başka sebebi de şarkıların giderek kısaldığı, A'nın B'nin kaybolduğu, nakarattan ibaret şarkıların yapıldığı bu dönemde ortaya neredeyse 4 dakikalık bir iş çıkması. Evet, bu şarkının da B'si yok ve A'sı da pek tatminkâr değil, ama en azından başı sonu belli bir şarkı (hatta bir de klip) var elimizde.

 

Şarkıyla doğrudan ilintili olmayan bir şükür vesilesi de şu: Senelerdir bizi konserlere boğan -eh bizim de "Paşa Paşa" o konserlere gidip bile isteye boğulduğumuz- Tan, bir süre konser yapmayacağını açıkladı. Ben, "Ne güzel işte, biraz kendine dönsün, daha güzel şarkılar yapsın," diye düşünürken bu şarkı geliverdi. Yani bunun dahası da olabilir, o ilk yıllardaki hitlerin seviyesine çıkabiliriz yeniden. Tan konserlerine susuzluğumuz baki, bu şarkıyı konserde söylediğimizi hayal ederek dinlemeye, söylemeye ve "acaba bunu mu demek istedi" diye mavralara devam!

 

Bakalım Tan acaba bunları mı demek istedi: (Muhtemelen hayır!)

 

Şarkımız hızlı, hızlandırılmışçasına hızlı (öyle ki bir aralık, "yoksa rap mi denemiş" diye düşünüp korkmadım değil) bir vokalle söylenen iki dize ile başlıyor:

 

"Al beni de yanına, sakın ha burada bırakıp gitme

Son yolum ol, sonum ol, zorum olma, gitme, terk etme"

 

Yukarıdaki cümlelerde şükrettiğim A, işte bu. Bu kadarcık. Buradan tek öğrendiğimiz, karşıdaki bireyin gitmek istediği, kahramanımızın ise terk edilmek istemediği. Fakat kahramanımız yalnız kalmak mı istemiyor, bir şekilde başlamış bir hikâye sonlansın mı istemiyor, yoksa aşkından yanıyor da haykırıyor mu, bilemiyoruz. Mecbur devamına bakacağız:

 

"İstedim olmaz, çok uğraştım, çok

Yorulma sen de, bence gerek yok"

 

Belli ki bir türlü olmayan, oldurulamayan bir şeyler var. O bir şeylerin ne olduğu hakkında bize bilgi verilmiyor ama bu sözleri duyan herkes yine de bir şeyler anlayabiliyor. Bu noktada derhal Martin Stokes'un arabesk şarkı sözleri hakkında yazdıklarını hatırlıyor ve Türkiye'de Arabesk Olayı kitabını (İletişim Yayınları, 2016) elime alıyorum. Kitabı didik didik okuduğumdan aradığımı bulmak zor olmuyor: "Türkçe şarkı sözleri nereye çeksen oraya giden, dolaylı bir hava içerir ve açık bir anlatım yapısından yoksundur. (…) her şarkı, herkesçe bilinen bir dramın parçasıdır." Daha ne söyleyeyim, şarkı bir şey demiyor aslında ama biz her şeyi anlıyoruz. Böyle bakınca sözleri didiklemeye ne gerek var diyebilirsiniz. Haklı da olursunuz. Ama ben hikâye meraklısıyım, kurcalamaya devam.

 

"Bak, bazı hisler dürüstlük ister"

 

Şarkının en alıntılanası cümlesi olduğu derhal fark edilmiş ve şarkının ruhuna en uygun yerine de yerleştirilmiş klibin bu cümle: Kahramanımızın kullandığı arabanın arka camı. Fakat şunu da sormak zorundayım: Hangi hisler dürüstlük istemez ki? Duygu dediğin ancak dürüst olunursa yaşanabilir, iyisiyle kötüsüyle. Öfkenin de, nefretin de, korkunun da yaşanması, yani bu hislerde de dürüst olunması gerekir ki bireyler ruh sağlıklarına zarar gelmeden hayatlarına devam edebilsin. Dolayısıyla kahramanımızın bu cümlesinin de hikâyeye dişe dokunur bir katkısı yok. Anlıyorum, karşısındakinden dürüstlük bekliyor, haklıdır da, lakin bu beklentinin hislerle bağlanması gereksiz. Ama bu konuya tekrar tekrar döneceğiz.

 

"Benim dünüm zor, yarınım yok"

 

Arabesk ruha uygun olarak zor bir hayat ima ediliyor, öylesine zor ki aşkı da çekip aldığımızda geriye hiçbir şey kalmayacak. Gitmek üzere olan bir kişi, geleceği olmayan birine merhamet dışında ne duyup da gitmeyebilir, benim anlamam mümkün değil. Bir önceki dizenin arzuladığı gibi dürüst olalım hadi ve soralım, yarını olmayan birinin yanında neden kalsın mesela bir insan? Sevmek bunun zorunlu yanıtı olabilir mi? Ya da bir duygu bir davranışı zorunlu kılabilir mi?

 

"İsteseydi dün gibi gitmez denerdi"

 

"Beni dün istediği gibi isteseydi, gitmeyi değil denemeyi seçerdi" veya "Beni isteseydi, dün yaptığı gibi bugün de denerdi ve gitmezdi" veya "Beni isteseydi dün gittiği gibi gitmez ve denerdi". Anlam biraz değişse de hikâye bakımından fazla şey değişmiyor virgülleri azaltıp çoğaltınca. Denemeyi değil gitmeyi seçmiş biri var ve buradan istemediği anlamı çıkarılmış. Farkındaysanız hâlâ hikâyeye dair bir cümle yok, kahramanımız neden zorlu bir hayat sürüyor, muhatabı neden gidiyor, güzel günler yaşanmış mı yoksa hep taşlı yollardan mı geçilmiş, ne olmuş da gitmeyi seçmiş, neyi denememiş bilemiyoruz.

 

"Bekleseydi çok fark etmez, dönerdim"

 

İşte bu noktada yeni bir bilgi var: Kahramanımızın dönme olasılığı konuşulduğuna göre ilk giden kendisi. Yani gitmiş ve muhatabı beklemediği için suçlu oluyor. Daha tarafsız bakmaya çalışırsak şunu da diyebiliriz: Gidilebilir ama dönmek kaydıyla ve tabii kalanın da beklemesi kaydıyla. Yani ayrılık olsun ama ayrılmamışız gibi olsun. Anlayan da beri gelsin.

 

"Anlasaydı düşünmeden severdi beni"

 

İşte, ilk dinleyişten beri en çok takıldığım yere geldik. "Anlamak" ve "düşünmemek" nasıl olabilir diye uzun uzun düşündüğümü itiraf etmeliyim. Çünkü benim için sevmek, düşünmek ve anlamaktan bağımsız olabilecek bir şey değil. Üzerine düşünmediğim, neyin nasıl olduğuna kafa yormadığım, anlamaya çalışmadığım bir şeyi ya da birini sevmem veya sevdiğim birini ya da bir şeyi düşünmemem, anlamaya çalışmamam mümkün değil.

 

Şarkının başka bir şeyi kastettiğini "anlayabiliyorum." Anlamaktan kastettiği zihinsel değil duygusal bir durum. Nasıl sevdiğimi bilseydi, neler çektiğimi görseydi, ne halde olduğumu anlasaydı gibi anlamlara çıkıyor. "Anlasaydı" yerine "Hissetseydi", "Sezebilseydi", "Beni görseydi" gibi bir şey diyebilirdi mesela. Bu durumda yüksek olasılıkla prozodi hatası olacaktı, kabul, ama en azından anlamakla düşünmek arasındaki ilişkiyi korumuş olacaktık.

 

Burada, hislerin dürüstlük istemesi konusuna bir kez daha geliyoruz. Şarkıda konu yok gibi ama dönüveriyoruz işte aynı konuya, Stokes'un kulağını bir kez daha çınlatarak. Kahramanımız, kendi durumu anlaşıldığında sevileceğinden emin. Bu (öz)güven nereden kaynaklanıyor bilmiyoruz, ancak kendisine, kendi hislerine dürüst olmadığını söyleyebiliriz. Öyle bir acıdan kaçınma hali ki bu, diğer bütün olasılıkları bir kenara koyuyor ve aşkına (ya da arzusuna) karşılık alacağından kuşku duymuyor. Dürüst olun bayım, bu kişinin başkasını sevmeye ya da en azından sizi sevmemeye hakkı yok mu?

 

"Ben bilseydim sokağından geçmezdim"

 

Arabeskin doğası gereği şarkımız vurucu bir kestirip atma cümlesiyle bitiyor ve bu sözler şarkıya da ismini veriyor. "Aslında sen beni severdin, hiç kuşkusuz severdin, ama anlamadın ve gittin; öyleyse yaşanan her şey boş, hiçbirinin kıymeti yok, bütün bunlar keşke yaşanmasaydı. Sonunun böyle olacağını bilsem hiç yaşamazdım, sokağından bile geçmezdim ki şuncacık bir ihtimal kalmasın bir şeylerin yaşanabileceği." Halbuki, Marquez dâhil pek çok kişiye atfedilen o meşhur internet sözü ne demiş: Bitti diye üzülme, yaşandı diye sevin. Fakat kahramanımız acıların çocuğu, zorlu hayatı iyice zora giriyor böyle, yaşandı diye sevinemez.

 

Eh, sen zaten geçme artık hiçbir sokaktan, kimsenin hayatına dokunma bundan sonra!

 

20.07.2025