Sevgili Henry,
Sen benim rüyama
yine gelmedin ama ben dolaylı yollardan da olsa seninle uğraştım rüyamda.
Bölük pörçük uykumda
gördüklerimi birleştirip bir çerçeveye oturtmak, onlardan bütüncül bir hikâye
yaratmak zor, o yüzden nasıl anlatacağımı tam olarak bilemiyorum.
Bir oda, odanın
içinde koliler yığılı. Kolilerde eşyalar da var ama en çok dosyalar, kitaplar,
fotokopiler, notlar var ve çoğu da seninle ilgili. Bir sınavda Walden'ın bölüm
isimlerini yazmam gerekmiş mesela, onları ezberlemek için aldığım notlar
çıkıyor bir yerden. Makalelerinin arasına günlük hayatımla ilgili notlar
almışım her nedense ve o notlar, yakın zamanda hayatını kaybeden birinin
ölümüyle ilgili bazı sırları aydınlatmakta kullanılacakmış. Ölen kişinin eşiyle
bir yemek yemişim olaydan kısa zaman önce, aldığım notlarda o güne dair bir
şeyler varmış ve bazı sırların çözülebilmesi için yemeği hangi gün, hangi
saatte yediğimizi bulmak gerekliymiş. Bu bilgiyi de ölen adamın kızına
vermeliymişim. Bunu bulmak için o odayı kurcalıyorum uzun uzun. Rüyanın sonuna
doğru, bu bilginin bende olmadığını, çünkü o gün hesabı annesinin ödediğini,
onun hesap hareketlerinden bunu bulabileceklerini söylüyorum kıza. Aslında
aklımda "geçtiğimiz Cuma" gibi bir tarih varmış ama kanıtım olmadan
bunu söylemek kafa karıştırabilir diye susuyormuşum. Peki bu notları neden
senin makalelerinin kenar boşluklarına almışım acaba?
Odada bir yerden
kardeşimin fotokopileri ve ders notları çıkıyor; ona soruyorum hangilerini
muhafaza etmemiz gerektiğini. O ise her zamanki umursamazlığıyla bir-iki şeyi
çekip alıyor ve geri kalanı atabileceğimi söylüyor. Ben onun atmak istedikleri
arasından da bazı şeyleri seçip bir başka yere istifliyorum. Rüyamda bile
"Belki ben bir gün bununla bir şeyler yaparım" düşüncesi bırakmıyor
yakamı.
Kolilerden giysiler
de çıkıyor, bir zaman onlarla da uğraşıyorum ama şu an aklımda değil onlar,
silinmiş.
Rüyadan uyanmak
üzereyken senin mezarının başında bir fotoğraf çektiriyorum!
Saçmalığa bakar
mısın, Concorde'a kadar gelmişim, ki dünyanın öteki ucu sayılır, orada gezip
görülecek onca yer, sana dair onca mekân varken ben mezarlıktayım! Neden? Ah
bir bilsem…
Başka açılardan
yorumlanıp anlam kazanabilecek detaylar var elbette, ama bütün bunların arka
planında niçin sen varsın, bunu net olarak bilmiyorum. Bütün bu karmaşayı bir
arada toplayacak bir şarkı seçimim de yok. Bu nedenle sana dinletmek istediğim
bir türküyü seçtim bu kez. Görüyorsun ya, sadece anlatmak istediklerimle değil,
sana göstermek, dinletmek istediklerimle de dopdoluyum.
Bu türkü, senin
fiziksel olarak uzak, ruhen yakın olduğun bir parçasından dünyanın. Bu evrensel
duyguyu yerel bir kompozisyon içindeki anlatıdan dinlemeyi seveceğini
düşünüyorum. Ve elbette senin de benim gibi, sık sık bu duyguda kaldığını ve
buna benzer cümleler kurduğunu biliyorum: "Yaralıyam değme!"
Sevgimle…