2 Kasım 2013 Cumartesi

Adını Kalbime Yazdım 1

(26 Ekim 2013)


Serhan Yavaş’ın uzun süredir hiçbir projeyi kabul etmediğini okumuştum, bu nedenle de iki buçuk yıl ara verdikten sonra yer aldığı dizinin özel bir iş olmasını bekliyordum. Oysa “Adını Kalbime Yazdım” klişelerden mürekkep bir dizi. Kan davasından kaçıp şehirde büyümüş bir toprak ağası, şehirli ve batılı bir kadın; bolca Asmalı Konak hamuru, biraz da Aşk ve Ceza sosu… Serhan Yavaş’a hâlâ dublaj yapılıyor olması da ayrı bir sorun, üstelik senkron problemi de var.

Hikâye klişe, karakterler de öyle, hatta dizinin ismi de… Klişe olmasına klişe, tamam, zaten pek çok iş öyle, ama bunun inandırıcılık sorunu da var. Adamımız attan düşüyor, bacağını incitiyor. Ağa ya, bir şekilde ayağına getiriyorlar doktoru, ağrı kesici iğne yapsın diye. Olmaz diyor doktor olan esas kadınımız, hastanın hastaneye gelmesi, röntgen çektirmesi gerek. Ama beyimiz çok meşgulmüş, zamanı yokmuş, doktor hanım çok konuşmasın, iğnesini yapsınmış, mesuliyet beyimize aitmiş. Ağadaki bu kibri, umursamazlığı anlıyorum da o doktorun pes edip o iğneyi yapmasını anlamıyorum işte. Bunun hiçbir koşulda doğru bir davranış olmadığını ben bile biliyorum da o doktor mu bilmiyor? Üstelik bölüm boyunca inatçılığı, aksiliği, asiliği vurgulanmış bir kadın bu. İnanmadım işte.

Ertesi gün doktorumuz arabasıyla giderken ata binmekte olan ağamızla karşılaşıyor, durup konuşuyor biraz. Ne hikmetse tam o sırada doktorumuzun baba yadigârı vosvosu bozuluveriyor. Ağamız centilmen, adamlarını çağırıp aracı tamire, kadını da araç tamirden gelene kadar beklemesi için kendi evine gönderiyor. Kadın da her nedense hiç itiraz etmeyip gidiyor adamın evine. Ama ağamızın işi var yine, kadını orada yalnız bırakıyor saatlerce. Ancak hava karardığında bu saçmalığın farkına varan kadınımız çıkıp yürümeye başlıyor kendi evine… Ağamız geldiğinde öğreniyor durumu, o saatte kadın başına ne işi varmış sokakta, düşüyor peşine. Atışmalardan sonra bindiriyor doktoru arabasına, evine bırakacak.  Arabada konuşurken öğreniyor ağamız, kadının babasını kaybettiğini ve “başınız sağ olsun” diyor haliyle. Kadın cevaplıyor, “siz de sağ olun”. Beş altı saniyelik sessizlikten sonra kadın soruyor: “Sen ne iş yapıyorsun?” “Siz”den “sen”e geçisin sebebine de hızına da akıl erdiremedim ben. Zaten kadın neden kendi evine değil de ağanın evine gitti, adam kadını neden yalnız bıraktı, bunların cevabı da yok. Sırf ikisi o gün bir kere daha görüşsünler diye yazmışlar da yazmışlar. Ben bunu da yemedim. Ve bu anlattıklarım, 2 saat süren bölümün sadece ilk çeyreği…

Gerisi de bildiğimiz şeyler zaten; adamla kadın sevgili olurlar, ama ağamızın, terk ettiği memleketindeki kan davasını sona erdirmek için, kanlısının kızıyla evlenmesi gerekmektedir, kadere bakın ki kanlısının kızı da ağamıza yanıktır zaten. Olaylar olaylar…

Ben genellikle ilk üç bölümü izlemeden karar vermem bir diziyi takip edip etmemeye ama bunda ikinci bölümü görmeme gerek bile yok.

Hiç yorum yok: