24 Ağustos 2016 Çarşamba

N'olur Ayrılmayalım

N'olur Ayrılalım 4. Bölüm Yorumu

Kafamız çok karışık bu hafta, adı "N'olur Ayrılalım" olan dizide 'ayrılmayalım' diye sosyal medya etiketi açışımızdan belli… Ulaş, Azize, Turgay, Temmuz, Yusuf, hatta Irmak, Saadet ve Çiğdem… Ve ekran karşısında bizler… Açıkçası ben, buralara bu kadar hızlı geleceğimizi düşünmüyordum, laylaylom ilerleriz biraz daha sanıyordum ama ilk duvara tosladık bile, hem de ne duvar!

Ulaş'ın kafası karışık; masum olduğunu düşündüğü Azize'nin de kısmet açma efsanesinin peşinde olduğunu anladı. Yine de Azize konuşmaya geldiğinde 'benim seninle konuşacak bir şeyim yok' diye kestirip atmamasını sevdim, karşısına alıp doğru düzgün konuştu Azize ile. Azize'nin açıklaması da bence mantıklıydı ama Azize o kadar kötü oynadı ki, kadınların her halini, tavrını çözmüş olan 'yüzyılın zamparası' Ulaş bunları yemedi. Fakat yine de kafası karışık, çünkü hem masumiyetine çok inanmıştı Azize'nin ve şimdi onun bu hallerinin gerçek olmadığını düşünmek canını acıtıyor, hem de hiç inanmadığı kısmet açma efsanesinden Azize'nin de faydalanmasından, gidip kısmetini bulmasından korkuyor. Ve vardığı nokta: "Bu kızı terk edeni var ya… eşşekler tepsin!" (Evet, bu eşek, en az iki tane ş ile yazılmalı burada.) Ulaş için ilişkiler hep bir oyun gibi gelmiş geçmiş zaten, gidip kısmetini bulmasını istemediği biriyle biraz daha oynarlar, ne var sanki? Mis gibi intikam!

Azize, Ulaş'ın ruhsuz bir zamparadan ibaret olmadığını iyi biliyor ve Turgay ne derse desin vicdan yapmaya da devam ediyor. Bu nedenle Ulaş'ın kendisine gerçekten gıcık olmasını ve terk ettikten sonra unutup gitmesini istiyor. Ya da 'istediğini zannediyor' diyelim, çünkü Ulaş ona yaklaştıkça ona kapılmamak için nasıl mücadele ettiğini görüyoruz. Ve Ulaş da bu mücadeleyi 'tılsımdan faydalanmak için benim yanımda duruyor' diye yorumluyor üstelik. Oysaki yıldırma taktikleri, kameraya kılıf örmesi, trip mesajı atmaya çalışması falan oyun ama, Azize'nin Gaye'ye verdiği tepkinin tamamının oyun olduğunu hiç sanmıyorum ben. Doğru kadını ararken yanlış yollara saptığını, ama artık doğru olanı yapmak istediğini söyleyen bir Ulaş'ın (bu arada bu beylik laflardan nefret ettiğimi söylemeden geçmeyeyim), Azize'nin gözü önünde bir kadınla bu şekilde flört etmesine tepki vermesi için Ulaş'tan hoşlanması bile gerekmez ama "ben yönetmenimi kimseye yalvartmam" derken oyun oynamadığını keşke Ulaş da anlayabilseydi ya da futbol oynarlarken Azize'nin kendisini nasıl bir tebessümle izlediğini görebilseydi… Güya Turgay'a âşık olan Azize'nin Çiğdem'e hiç gıcık olmadığını da buraya not ediyorum, ileride daha çok lazım olacak.

Öte yandan, Turgay Azize'nin Ulaş'a geri dönüş fikrini beğenip "ben bile sana evlenme teklif edebilirim" dediğinde de yine birkaç saniyeliğine aklını kaybetti Azize. Ama alışkanlıktan sanki bunlar, iki yıldır hep bunun hayalini kurduğundan. Bir gün Ulaş'tan ayrıldığında içinde büyük bir boşluk bulacak Azize. Turgay'a koşmayı umarken ve tılsımdan dolayı Turgay'ın da kendisine koşmasını beklerken -Turgay gerçekten ona koşacak olsa bile- içindeki boşluğun huzursuzluğunu yaşayacak Azize. Ama tabii daha oralara çok var, ondan önce çözmemiz gereken onlarca kafa karışıklığı var.

Turgay'ın da kafası karışık. Hatta en çok onunki karışık. Öylesine karışık ki, kulaklığı yokken işi batırma noktasına gelen Azize'yi bir daha kulaklığı olmadan Ulaş'ın yanına göndermemesini beklerken ben, o karavanda bile değildi Azize Ulaş'ı ikna etmeye çalışırken. Üstelik o sırada henüz Tru-Guy Show'un yayından kaldırıldığı haberini bile almamıştı henüz. Kontrolü bu kadar çabuk bırakması bana hiç sahici gelmedi. Bunun başına açtıklarını da düşününce, Turgay'da kafa karışıklığından daha beter etkileri olacak diyorum. Fakat bu arada karavandaki 'Reji 1'in Turgaycılık oynaması çok eğlenceliydi.

Azize konusunda da kafası ufak ufak karışıyor Turgay'ın, hiç düşünmeden, hesaplamadan hareket etmeye başladı, Azize'yi alnından öpmesi gibi. Azize'ye önceki yaklaşmaları hep Azize'nin kafasını karıştırmak içindi, roldü. Bunu da abartılı oyunculuğundan anlayabiliyorduk. Oysa çıkış noktasını arayan Turgay'a değerli bilgilerle gelen Azize'ye yaptığı hareket çok gerçekti.

Bazı konularda kafası karışan ve daha da karışacak olan Turgay'ın aklı bazı konulara, mesela katakulli çevirmeye gayet iyi çalışıyor hâlâ. Ulaş'ın karşısına çıkmak yerine Temmuz'a gidip anlaşma teklif etmesi harika bir fikirdi. Bu arada hangara gitse Ulaş'a denk geleceğini bildiğinden Temmuz'la konuşmak için şirkete gidip Yusuf'a denk gelmesi ve Turgay'la konuşmak istemeyen Temmuz'un da Yusuf'un odunluğuna inat Turgay'la konuşmayı kabul etmesi hoş oldu. Ve böylece Turgay, Temmuz ve Yusuf arasındaki elektriği de fark etmiş oldu, eminim ileride buraya da oynayacaktır.

Azize'ye "o kız konusunda sorun çıkart" derken başına gelebilecekleri hesap edememesini ise hiç anlayamadım. Neticede, "kıvır" dendiğinde "göbek at" komutu almış gibi davranacak saflıkta bir Azize'den söz ediyoruz. Böyle biri, "sorun çıkart" diye ortaya atılıp başıboş bırakılır mı hiç? Ulaş karakterinde biri, ortada Ateş'le ilgili bir sorun olmasa ve hatta Azize'ye karşı bir intikam oyunu oynamıyor olsaydı bile, parmağını sallaya sallaya kendisine neyi yapıp neyi yapmayacağını söylemeye çalışan birini terslerdi zaten. Azize'nin bu kadar hatalı ve anlayışsız davranmasının altında da Gaye'yi gerçekten kıskanması yatıyor bence…

Ve gelinen noktada bir değil birkaç sorunumuz var artık. Ufak bir liste yapacak olursam:
  • N'olur Ayrılalım oyunu çıkmaz bir yola girdi ve bunun sonucu olarak:
    • ortada kanala satılacak bir iş kalmadı,
    • Azize'nin tılsımdan faydalanıp Turgay'la evlenme hayalleri yerle bir oldu;
  • Azize en çok korktuğu yerden vurmuş oldu Ulaş'ı ve bu nedenle de
    • vicdan azabı çekiyor,
    • Ulaş'ın kendisini çok yanlış tanımış olmasına üzülüyor, çünkü Ulaş'tan hoşlanıyor.
Yusuf'un Azize'yi hangarda görmesinden bahsetmedim bile daha. Çoook dertliyiz çooook!

Yusuf'un kafa karışıklığı Temmuz'dan ibaret. İlgisini saklamaksızın her gün biraz daha 'yürüyen' ama Ulaş'la birlikte yaşayan, her şeyiyle 'değişik' bir kadın var karşısında ve bütün bunlar Yusuf'un algılarının çok çok ötesinde. O da hoşlanmıyor değil ama, hem nasıl yaklaşacağını bilmiyor Temmuz'a, hem de yaklaşsa olacaklardan çekiniyor. Onun zihninde kendisi, böyle bir 'değişik'le aynı kareye bir türlü oturmuyor çünkü.

Temmuz'un piercingini çekmeceden alma hikâyesi biraz fazla uzamıştı, Temmuz da İskender'in kılıcı keskinliğinde bir çözüm bulmuştu geçen hafta: kilidi açılmayan kesonu pencereden aşağı atmak! Ve bu hafta da Yusuf'a bir açıklama yapması gerekiyordu haliyle. Cinnet getirme fikri güzeldi, ardından istifa etme hamlesi de güzeldi ve neyse ki bu ataklar Yusuf tarafından çizgiden döndürüldü. Yusuf da senle çalışmaya meraklı değil ama bıraktığın hasarı ödemeden gidemezsin Temmuzcuğum! Biz seyirciler buna, "alan razı satan razı" da diyebiliriz.

Tabii bunda, Yusuf'un Temmuz'la Ulaş'ın sevgili olmadığını öğrenmesinin payı büyük. Temmuz hiçbir şeyi başı sonu belli bir hikâye olarak anlatmayı beceremediğinden Yusuf'un kafasındaki 'deli sorular', ancak Ulaş'ı tanıdıkça silinebilir gibi görünüyor. Gürsuyu Mahallesi'nde olup bitenler, bu nedenle de çok değerli. Dediğim gibi, Yusuf'un aklı bu duruma tam olarak ermedi ama "kan bağı tırt çıktı, biz de can bağı dedik" cümlesi epeyce etkili oldu. Babasının intikamını alma yolunda kardeşini kurban etmeye çalışan Yusuf'un bunu anlaması pek kolay değil ama zamanla anlayacaktır Yusuf. Ya da Temmuz'dan uzak durmayı beceremeyip anlamak zorunda kalacak…

Gürsuyu'na yapılacak çocuk merkezi için malzemeleri Yusuf'un verecek olması, Yusuf'un ayağının Gürsuyu'ndan çekilmeyeceği anlamına da geliyor. Bu da Ulaş ve Yusuf'un birbirlerini daha iyi tanımalarına neden olacak ve hem Azize-Ulaş ve Temmuz-Yusuf yakınlaşmalarına katkıda bulunacak hem de Ulaş ve Yusuf'un Nadir'le olan mücadelelerinde onları güç birliği yapmaya hazır hale getirecek diye düşünüyorum.

Jenerikte kendisinden "kötü adam" diye bahsedilen Nadir Erciyesli'nin neden ve ne türden bir kötü adam olduğunu bu bölümde görmeye başladık. Ulaş'ın yarasının kaynağına da indik biraz biraz. Ateş'in geçen hafta biraz çıtlatılan derdi, babasının onu okumak için İngiltere'ye gönderme planıymış meğer.

Nadir Bey zamanında Ulaş'ı da yollamış İngiltere'ye Ulaş'ın -ve muhtemelen annesinin de- rızası olmadan ve benim anladığım kadarıyla Ulaş oradayken annesi vefat etmiş ve Ulaş son günlerinde annesinin yanında olamamış. Hatta belki de daha kötüsü, Ulaş'ın gönderilmesine tepki gösterdiği için Nadir Bey bir şey yapmış annesine…

Ulaş'ın Ateş'i yollamamak için her şeyi yapabileceğini anladık, bu noktada da Yusuf'la tanışıklığı bir ortaklığa dönüşebilir belki. Ama elleri kirletmeden. Gerçi Ulaş'ın Nadir'in oğlu olduğunu öğrendiğinde Yusuf derhal geri basacaktır ama herhalde o uzaklık fazla sürmez. Gürsuyu Mahallesi bütün bu ilişkilerin güçlenmesini sağlayacak.

Tabii bu arada Yusuf'un Nadir'le derdi ne ve bu çekişmede kim haklı, onu öğrenemedik henüz. Buralar dizinin trajik tarafları ve ne kadar az görsek o kadar iyi diye düşünüyorum ama hikâyenin bu kısmını bilmeye de ihtiyacımız var. Şirketlerarası çekişme mafyatik hesaplaşmalara dönüşmedikçe ve silahlar konuşmaya başlamadıkça sıkıntı yok bence.

Son sahneyi fragmanda gördüğümde iki dileğim olmuştu, ilk olarak 'umarım hayal ya da rüya değildir' demiştim, değildi çok şükür. İkinci dileğim de bunun son sahne olmamasıydı. O konuda yanıldım maalesef. Geri dönüşü epeyce zor olan bir noktada kaldık ama fragmandan anladığım kadarıyla Ulaş yine de terk etmiş değil Azize'yi, eşşek tepsin diye boşa konuşmamış. Fakat yine de bu iki sahne arasında bolca açıklamaya ihtiyacımız var bizim, Ulaş'ın da koca bir özüre… Ulaş tepkisinde ve Azize'ye söylediklerinde o kadar haklı ki, "ayrılmayalım" dileğine katılamadım izlerken…

(Bu yazı ilk olarak 6 Ağustos 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: