24 Ağustos 2016 Çarşamba

"Hadi bana 'evet' de…"

N'olur Ayrılalım 3. Bölüm Yorumu

Turgay Atalay tam bir çakal. Kendisinin o romantik kareye istemsizce daldığını fark edip Azize'nin bunu Ulaş'a açıklayamayacağını düşünmesi sadece birkaç saniyesini aldı. Muhabbetin içine daldığı gibi hop diye dalıverdi sahnenin de içine. Güya kaybettiği asistanının peşindeymiş… Üstelik bu küçük yalan, hangarda yakalandığında da kurtuluş yolu olacaktı Turgay'ın.

Turgay rolünde Gürgen Öz'ün çok güzel iş çıkardığını söylemek malumu ilam etmek olur. Fakat Azize'yi kandırmak için oynadığı yerlerin daha bir güzel olduğunu söylemeden geçmek olmaz artık. Azize'nin kendisine ilgi duyduğunu öğrendiğinden beri ona abartılı davranmasını, sanki ona ilgisi varmış da saklamak istiyormuş gibi bir jestle oynamasını izlemek çok keyifli. Aynı şekilde, Ulaş'ın karşısında da Azize'den hoşlanıyormuş ama çaktırmamak için yalnızca asistanını geri istiyormuş gibi oynaması da şahane. Rol içinde rol yapabilen bir oyuncunun yeteneğini daha geniş alanlarda kullandığını görebilmek dileğiyle…

Hikâyenin aşırı hızlı akmaması adına böyle manevralar sıkça yapılır, esas oğlan esas kıza tam açılacakken biri dalıverir sahnenin içine ve seyirci bölümlerce daha kıvrandırılır… Turgay'ın o sahneye dalışı o kadar tutarlı bir akışla oldu ki, ziyan olan o yakınlaşma sahnesine üzülememiştim. Ve dediğim gibi, Ulaş-Azize yakınlaşmasının zamana yayılmasını beklediğimden, Turgay gelince konu kapandı sanmıştım. Ama hayır! Hayır! HAYIRRR!

Ulaş kaldığı yerden devam etti sahneye, sonuçta "devamlılık önemli"! (Ama ben de bunu yazdım bir kenara, ben de devamlılığın peşine düşerim bundan sonra; hele bir telefon çalsın müstakbel yakınlaşma anlarından birinde, hemen bu kozumu sürerim ortaya!^^)

Sahnenin kaldığı yerden devam etmesinin şahaneliği bir yana, Ulaş'ın aslında hiçbir şey sormadan kocaman bir soru yığınını Azize'nin yollarına sermesi çok hoşuma gitti: "Hadi bana 'evet' de…" Çünkü bazen o tek cümleye bile ihtiyaç yoktur, her şey apaçık ortadadır. Yine de esas kızın rızasını almak isteyen esas oğlanları pamuklara sarmalıyız, rıza önemli…

Ulaş ve Temmuz'un arkadaşlığı çok iyi yazılmış ve çok iyi işleniyor. "Sırtımda bir cesetle kapına dayansam n'aparsın?" diye soran Temmuz'a, "Mezar kazmaya başlarım herhalde" yanıtını veren Ulaş'ı da not ettim bir kenara. Gelecek bölümlerde bu arkadaşlık bağını çözmeye falan kalkışırsanız asla ve kat'â kabul etmem. Elbette arkadaşlar birbirine kızabilir, küsebilir, kırılabilir ve hatta uzak durmak isteyebilirler birbirlerinden. Ama böyle bir durumda birbirlerine zarar verecek bir şeyler yapmalarını kesinlikle kabul edemem. Şimdiden söylüyorum.

Saadet'in, önce Azize'nin partiye gidebilmesi için, ardından da partide Ulaş'la yalnız kalabilmesi için küçük çaplı entrikalar kurması ile Ulaş'ın Halim'e kadınlar konusunda verdiği dersler bir araya gelince tadından yenmiyormuş, teşekkür ederiz. "Kaçan balık büyük olur" mesajı vermek için devasa bir balığı kucaklayıp Azize'ye gelen Halim'in ne kadar iyi bir öğrenci olduğu da ortada!

Azize partiye geldiğinde onu gören Ulaş'ın kurduğu cümleyi, Ulaş şarkısını bitirdiğinde hepimiz tek ses, tek yürek tekrarladık: "Nefes nereden alınıyordu lan?" Sahne sona erdiğinde telefonuma, gözlerinden kalp çıkan emojiler eşliğinde mesajlar yağdığını söyleyeyim ben, gerisini siz hesap edin.

Şarkı seçimi ve Aras Aydın'ın yorumuna tek lafım yok, ama keşke stüdyo kaydı olmasaydı diye düşünmeden edemedim yine de. Ritim falan olmadan, tek bir gitarla ve ortam sesleri de tamamen yok edilmeden çok daha doğal bir söyleyiş yakalanabilirdi bence. Öte yandan, sahne boyunca Ulaş ve Azize'den gayrı her şeyin karanlık ve renksiz olması, çiftimizin ise rengarenk kalışı çok güzeldi.

Şarkı bittiğinde tekrarladı sorusunu Ulaş ve bu kez kaptı 'evet'i. Veee 'N'olur Ayrılalım Operasyonu'nda ikinci perdeye gelmiş olduk böylece: Ayrılık! Turgay 'ayrılık' dediğinde Azize'nin de şirketteki seyircilerine katılıp 'hayır' deyişini de yazalım bir kenara, ileride lazım olacak.

Her ne kadar Ulaş'ın tılsımından faydalanıp Turgay'a kavuşma hayalleri kuruyor olsa da, zampara Ulaş'ın kalbini görmeye, gözlerindeki samimiyete inanmaya başladı Azize; bu nedenle de vicdan yapıyor. Daha doğrusu, sadece vicdan yaptığını, oyun bir an önce biterse içindeki anlamlandıramadığı, yanıtlayamadığı soruların da yok olacağını sanıyor. Ama ayrılık oyunu, aşk oyunu kadar kolay olmayacak...

Azize ve Ulaş'ın hikâyesi beklenmedik bir hızla akarken Temmuz-Yusuf çatışmasının yavaş yavaş ilerlemesi çok doğru bir karar bence. Her iki karakter de dik başlı, köşeli, zor insanlar oldukları için onların usul usul tutuşmaları gerekiyor. Temmuz'un daha ilk görüşte Yusuf'u beğendiğini biliyoruz, "betonun 50 tonu" deyişinden… Yusuf da "belki arayan kısmetimdir" lafından gereğinden fazla etkilenmişti Temmuz'un. Bu yolda ağır ağır ilerlemeleri güzel.

Temmuz ve Ulaş'ın yakın arkadaşlığını anlamlandıramayan Yusuf'un, Temmuz'un Ulaş'la birlikte yaşadığını öğrenince onların birlikte yaşamasına değil de Ulaş'a ayıp ettiğini düşünerek bozulması ilginç bir tavır oldu, fakat güzeldi. Sevgili olmadıklarını öğrendiğinde vereceği tepkiyi çok merak ediyorum.

Azize'nin içinde yetenekli bir oyuncu varmış da kendisi dâhil kimsenin haberi yokmuş meğer. Gerçek hayatta gözlemlediklerini hayata geçirip birdenbire dünyanın en sıkıcı, en terk edilesi kadını olmayı becerdi. Günde 37 kere aramalar, çocuk gibi konuşmalar, daha ilk günden 'evli, mutlu, çocuklu' hayaller kurmalar, jet hızıyla 'akşam gelip abimden iste' noktasına varmalar, neler neler…

Ama Azize'den önce "on milyon yüz bin" kadınla beraber olmuş olan Ulaş bunları yer mi? Tabii ki yemez. Buna bir sebep bulamasa da Azize'nin bir amaç uğruna böyle davrandığını -yani aslında böyle sıkıcı, itici bir tip olmadığını- şıp diye anladı. Abisiyle tanıştığında kekeleyecek kadar etkilendiği bir kadını bir kalemde terk etmeyecek kadar da akıllı bir adam o. Halim'e verdiği aklı, yani belki de insanlık tarihi kadar eski olan teoriyi uygulamaya geçirdi Ulaş: Kaçan kovalanır, kovalarsan kaçar!

Çocuğunuza isim mi düşünmüştün Azize? Al sana gelinlik! Hadi şimdi de 'evet' de!

(Bu yazı ilk olarak 29 Temmuz 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: