8 Aralık 2013 Pazar

Fatih-Harbiye 14



 (7 Aralık 2013)
“İnsanları tanımak, denizleri bardak bardak boşaltmaktan zordur.”

Dizinin hikayesi aynı yerde dönüp duruyor başladığından beri. Pelin’in hırsı ve kaprisleri, Neriman’ın karar veremeyişi, Macit’in ısrarı, Şinasi’nin hırçınlığı, Fatih tarafının hezeyanları, Harbiye tarafının samimiyetsizliği... Romanın içinden sadece zengin-fakir çatışmasını alıp süslemeye çalışınca olacağı da buydu zaten.

Yaşadıkları baştan beri dokunuyor içimizde bir yerlere, ama hep “ama”lar var Aslı’nın etrafında. O iğrenç bekaret kontrolü ile başlayan, kaynananın psikolojik, kocanın fiziksel şiddeti ile devam eden acılar silsilesi ve her aşamada bunlara eşlik eden ve inandırıcılıktan git gide uzaklaşan gözyaşları annesinin... (Anne karakterine uzun uzun saydırabilirim zaten ama özellikle Nezahat’e olan tavırlarında ayyuka çıkıyor bu sahteliği ve katlanılmaz bir hal alıyor.)

Bu bölümde uzuuun uzun uyudu Aslı, geçen bölüm ardından uzuuun uzun ağladığı yorganının altında. Aslı uyuyor diye ağladı da ağladı samimiyetsiz annesi. Sonra Gülter ve şürekası koştu geldi, beraber dövündüler dakikalarca... Altı tane kadının arasında tek bir tanesi, bir tek Şahika güçlüydü “Yeter be!” diyebilecek kadar, şükürler olsun dedi de. “İnsan dediğin kendine batmayan çiviyi acıdan saymaz,” dedi Aslı’ya, bu dünya dertler içinde yüzüyor, aç gözünü dedi, silkeledi onu.

Duygu Onur’dan vazgeçip Özlem de yurtdışına gidince Macit-Neriman-Şinasi, Neriman-Macit-Pelin ve Macit-Pelin-Onur üçgenleri yetmemiş olacak ki bir de Rüya Hanım çıktı başımıza, Rüya-Şinasi-Neriman üçgenini oluşturmak üzere ve girer girmez, olabilecek en çiğ cümlelerle ‘yazmaya’ da başladı Şinasi’ye. Hikayenin hiçbir yere gitmeye niyeti yok yani.

Çiğ cümleler demişken, geçen bölümün sonunda Neriman’ın resimlediği figürün üzerine kalp çizen Macit’in ergence tavırlarına değinmeden geçmeyeyim. Ben sanırım en son ortaokuldayken görmüştüm aşkından oraya buraya kalp çizenleri. Mademki bunu yazdınız, istedim ki Neriman bunu da söyleyiversin Macit’e, “çocuk musun sen” diyebilsin, ama nerdeee? Yetmezmiş gibi derdini anlatmaya çalışırken “Çünkü artık ‘biz’ diye bir cümle var”dedirttiniz Macit’e. Hayır ne gerek var bu basitliklere, onu da anlamıyorum. Siz ki aynı bölümde Faiz Bey’e “İnsanları tanımak, denizleri bardak bardak boşaltmaktan zordur,” dedirtmiş senaristlersiniz, o kırmızı kalp ne?

Her bölüme birkaç kez yazılan karşılaşma sahnelerine de bir son verilmeli artık. Neriman evden çıkar, her çıktığında mutlaka Şinasi ile karşılaşır, her iki karşılaşmanın birinde Macit çıkar ortaya, bunları bir bölümde Cihan görüyorsa diğerinde Nezahat görür, dedikodu alır yürür; sanırsın mahalle tek bir sokaktan, sahil şeridi tek bir banktan ibaret, İstanbul ufacık! Bir de her bölüm bu karakterlerin çeşitli kombinasyonlarda karşılaşmaları ile sona eriyor, dizideki en şaşırtıcı durum buymuş gibi.

Velhasıl dizide, on dört bölümdür –yani yaklaşık üç buçuk aydır- bir arpa boyu ilerleme yok, aynı çatışma ve karşılaşmaların tuhaf türevleri var sadece...

Hiç yorum yok: