15 Aralık 2013 Pazar

Güneşi Beklerken 24




(15 Aralık 2013)


“Beklenen itiraf” ile sonlanan geçen bölümün ardından hepimizin aklında sorular kaldı. Bunlardan biri, “Kerem o kağıtları hep cebinde mi dolaştırıyormuş” sorusuydu. Evet, Kerem o akşam Melis’le ipleri koparacağını biliyordu, ama Barış ve Zeynep’in o gece ayrılacağını hesaplayamazdı, ki ayrılığın bilgisi o gece ona ulaşmış mıydı, burası da muamma. Dolayısıyla ben, Kerem’in o kağıtları cebinde bulundurmasının açıklamasını bekliyorum hâlâ...

Kerem kendine ceza yazdırdı, Melis ne bulduysa yiyip anoreksiyasını azdırdı, Barış gidip Kerem’e mızmızlandı, Zeynep annesinin koynuna sığındı. Böylece yaşananların en çok Zeynep’i büyüttüğünü görmüş olduk. Kerem ve Melis kendine zarar vererek olanları düşünmemeyi seçti; Barış, dizinin başından beri en ince, en derin, en anlayışlı olan o Barış bu kez yüzeyde kaldı, olan biteni göremedi ve bir kadının eski sevgilisinin olmasını isteyeceği en son adam olma yolunda engel tanımayacağının sinyalini verdi. Zeynep’se annesine döktü içini, onun tecrübelerinden kendine bir çözüm bulmaya çalıştı, bulamadı tabii. Neticede çareyi yorganın altına sığınıp her şeyden kaçmakta buldu, eh, yaş henüz 17. 

Melis’in onca şeyi yemeden önce kaydettiğini tahmin ettiğim videosunu izledikten sonra benim de boğazıma bir şeyler düğümlendi. Bu da aslında Barış’ın aklından geçirdiklerinin başka türlüsü: ‘Suçlu ben olayım, her şeye razıyım ama yeter ki ayrılmayalım’ kafası... Kısa vadede Melis’in başarılı olma şansı var ama o bile olmasa ben çok sevinirim.

“Ben bir zamanlar anneydim” diyen Sevim’e bu farkındalık ne zaman ve nereden geldi, hiç anlamadım. Kendisi de pek anlamamış olacak ki nutuğunu attıktan sonra o rutin ve ruhsuz hayatına geri döndü son sürat.

Sabahleyin Melis’in aynayla konuşup dik durmaya, güçlü olmaya karar vermesi çok hoştu, Kerem’in gömleğini pantolonunun içine sokup kravat takmaya çabalaması ve sonra durumun tuhaflığına uyanıp vazgeçmesi de ona keza. Zaten Melis’e Aksel’in tehdidinden bahsetmesi dışında hatasızdı Kerem o sabah ve o hata da Kerem’le Zeynep arasına Barış ve Melis’ten başka engeller çıkaracaktır.

Sabahları Yağmur’un evine kadar gidip özür dileyecek kadar makul olmaya başlayan Kerem, akşamları cozutuyor Zeynep’i romantik bir ortama çağırıp “söylediğim her şeyi unut” diyecek, yetmezmiş gibi o romantik ortamda Zeynep’le Barış’ı baş başa bırakacak kadar... Neyse ki Zeynep, ne istediğini henüz bilmese de ne istemediğini iyi biliyor da benim karın ağrılarım daha da şiddetlenmiyor.

Ben, bu dizinin en başından beri derinden bir bağ kurdum hikâyeyle. Belki biraz Zeynep’te, biraz Demet’te, biraz da Jale’de kendimi gördüğümden, belki nefret ettiğim lise yıllarımı bile özleyecek kadar içime işlediğinden, belki Emre Kınay’ı bu kadar sevebileceğim bir rolde izlemeyi çok çok özlediğimden, belki de ergenlik yıllarımı tebessümle hatırlamama yol açması yetmezmiş gibi o yıllarda duyduğum gibi yoğun bir heyecanı Kerem’le birlikte duyduğumdan...

Televizyon izlerken rastladığı her cümleyi kendi hikayesinde sınayıp kafası karışan, annesinden Kerem-şanti isteyen, kurabiyelere kendi adını yazan Zeynep’e döktüğüm gözyaşları belki de sadece benim geçmişimden, ama karın ağrılarım sahici, onlar bugünden...

Hiç yorum yok: