- Bu yazı filmin içeriği hakkında bilgi
(spoiler) içerir. -
Romanların filmleri, en kötü romanı bile daha çok sevelim
diye çekiliyor olmalı...
“Bu İşte Bir Yalnızlık Var”’ı çıktığı zaman okumuştum, sene
2003, yaş 16: Arkadaşa âşık olmak nedir
biliyorum da olmayacak birine âşık olmak nedir, onu henüz bilmiyorum. Belki de bu yüzden hiç yer etmemiş bende, tek
bir satırını bile çizmemişim, bir daha elime almamışım kitabı. Filmi
çekilmeseydi muhtemelen bir daha okuma isteği yine düşmezdi içime; ama bir
filmi izlemeden önce hakkında tek satır bile okumaktan kaçan ben, ‘kitabın
filmi’ denilince cilt cilt romanı bir an önce okumak üzere derin ateşlere düşen
biriyim.
Şahane bir roman değil, ama derli toplu, ne dediğini bilen,
tutarlı ve en önemlisi sakin bir hikâyesi
var, Memet’in hikâyesi... Memet, romanın baş karakteri evet, ama kendi
hayatında bile başrol olamayan bir adam; tedirgin, özgüvensiz, çekingen,
idealleri olan ama onların arkasından da koşmayan yorgun ve durgun biri.
Filmde ise Memet öyle bir merkeze alınmış ki, sanırsınız
perde arkasında bir yerlerde, bütün hikâyelere bir dokunmuşluğu var. Oysa ona
dokunmaktan beter etmiş insanlar, vurmuş, kırmış, ruhunda hasar bırakmışlar...
Kötü insanlarla karşılaşmamış belki ama yanlış tercihler, zamanla değişenler
yıpratmış onu.
Hikâyenin odak noktası Memet’in Ayşe’ye aşkı değil, bu
aşktan çekinmesi, kendi kendisiyle hesaplaşması, kendini durdurmasıydı;
sevmekten acı duyması bir yana, kendini durdurmak zorunda olmaktan acı
duymasıydı. Bu yüzden bu filmde bir eksiklik var. Memet’in aşkı, acısı var da,
gelgitleri, tedirginliği, kaçışı yok. Seks yoksunluğu, aşka susamışlığı değil, iyi arkadaş, iyi insan, iyi baba olma çabaları
gösterilmeliydi. Vurup kıran bir adam değil, düşünen, tartan ama kararsızlığına
çözüm bulamadığı için etkisiz kalan biri o, bu yüzden filmdeki o Kenan
karakterine, Orhan’ın Zeynep’le ilişkisine, bunu öğrenip de güya Ayşe üzülmesin
diye saklayan bir Memet’e hiç gerek yoktu. Memet,
Ayşe’yi sevdiği için, o mutlu olsun diye ona yardım etmek isteyen biri değil,
hissettiklerinin yanlış olduğunu düşündüğü için yapılması gerekeni yapmaya
çalışan biri. En çok bunun atlanmış olması yaktı benim canımı.
Bu filmde bir eksiklik var: Sukûnet!
Romanın bir yerinde, hayalinde, “Hayatımın sonuna kadar seni
sevecekmişim gibi geliyor” diyor Ayşe’ye. İşte bu yüzden hem sevmekten
vazgeçemiyor, hem de bir adım bile atmaktan aciz kalıyor; güçsüzlüğü, tam da
içindeki kudretten kaynaklanıyor. Öyle derin bir yerden seviyor ki, bunun da
geçmişte kalmasından, bir yerde tükenmesinden çekiniyor, susuyor. Onunla
beraberken bitecek bir şey yerine ondan uzakta ama hiç bitmeyecek bir şeye
sahip olmayı tercih ediyor.
İşte ben bu yüzden ağlıyorum Ayşe Memet’e sarılırken Memet
elini kolunu nereye koyacağını şaşırdığında, çünkü insanın ellerinin fazla gelmesinin ne demek olduğunu iyi
biliyorum. Ayşe o anahtarları sehpaya bıraktığında tutamıyorum yaşlarımı, çünkü o anahtarlar tam avcumun ortasına
bırakılmıştı bir gün ve ben gülümsemek zorundaydım o zaman. Ayşe Orhan’ı
affettiğinde ben ağlıyorum Memet’e yine, ama üzüntüm Ayşe’yi kaybetmesine
değil, “bir gün bitecek” lafının
gerçekliğine, Orhan gibi bir adamı affedecek karakterde bir kadını
sevmesine...
Filmin en iyi tarafının Veli rolündeki Ümit Erdim olduğunu
söyleyeyim. İkinci en iyi şey müzikler, “Bu İşte Bir Yalnızlık Var” adıyla
yapılmış her iki şarkı da şahane olmuş, eminim senelerce dinleyeceğim bu
müzikleri, üçüncüsü ise Altan rolündeki Emin Gürsoy. Engin Altan Düzyatan
beklentimin üzerinde, 42 yaşında bir adam olamamış ama onun haricinde eksiksiz
oynamış. Özgü Namal ise ne yazık ki hiç olmamış ve bence bunun sebebi Namal
değil, Ayşe karakterinin iyi yazılamamış olması. Gaye Gürsel (Nazlı) ne kadar
battıysa gözüme (ve kulağıma) Devrim Akın (Cemil) o kadar parlıyordu. Atiye’nin
de parlamasını bekliyordum, çünkü bence karaktere uygun bir tercihti ama
acemiliktendir umarım, çok kasılmıştı, hiç samimi değildi.
Ayrıca asla anlayamadığım birkaç nokta: Kitaptaki Memet Olcay
niçin Memet Soylu oldu filmde? Nihat Abi karakteri ve onun hikayesi neden bir
kenara atılmıştı? Kitapta Ayşe’nin babası askerdi, filmde niçin Nazlı’nın
babası asker oldu? Memet’in gençliğindeki grubun adı “Sessiz Gemiler”di, filmde
neden “Mavi Hayaller” oldu? Ayşe’nin restoranı “Hanımeli” idi, neden “Neşeli
Günler” oldu? En önemlisi, bu değişiklikler filme ne kattı? Cevap veriyorum,
hiç!
Özetle, senaristi hiç beğenmedim, madem hikâyeyi
değiştireceksiniz, neden buna ‘adaptasyon’ diyorsunuz? ‘Esinlenme’ deyin, siz
de rahat edin, biz de edelim. Yönetmeni de beğenmedim. Gereksiz yakın çekimler,
abartılı müzikler bir yana, Özgü Namal gibi bir oyuncuyu kifayetsiz
bırakmışsınız ya, aşkolsun!
Son olarak, ismiyle müsemma, bütün derdi yalnızlık olan bir
film, niçin mutlu sonla bitti? Mutlu sona kaç kişi ikna oldu?
Gala öncesi röportajda, filme iki tane son çektiklerini
söylemişti Özgü Namal, öyle sanıyorum ki hikâyeye daha uygun ve kitaba sadık
(yani en azından beni ikna edecek) olanı, bizim görmediğimiz diğeriydi...