15 Ocak 2014 Çarşamba

Cinayet 1-2


7-14 Ocak 2014


İkinci bölüm jeneriği akarken ekranda, ben gözlerimi kocaman kocaman açmış dikkatle bakıyordum senaristin ismine: Mehmet Ercan Erdem. İlk bölümde başka dört isim vardı hâlbuki. Durdum, bir daha baktım ve bir ışık yandı: Ercan Mehmet Erdem işte, Behzat Ç.’nin senaristi. Doksan küsür bölümün en az yarısını kalbime kazımış bir adam yani, bunun ardından bir cümle daha kurmaya çekineceğim biri. Ama...

Ama izlerken nasıl sıkılıyorum, bilemezsiniz. Adı Cinayet, türü polisiye olan bir dizi nasıl böyle durağan olabiliyor, hiç anlamıyorum. Nurgül Yeşilçay’ın karakterine hiç inanmadım zaten, bayık bayık konuşması da tüy dikti üzerine. Engin Altan Düzyatan hiç böyle koşuşturmalı bir rolün adamı değil gibi. Kötü demek istemiyorum, değil çünkü, ama sanki üstü tozlanmış oyunculuğunun, zamanla açılır umarım. Çünkü dizide birkaç dakikacık da olsa gülümseyeceksek, belli ki Yılmaz karakteri sayesinde olacak. (İster istemez Behzat Ç. ile kıyaslıyorum sürekli, Yılmaz’da bir parça Harun var gibi, Harun’un daha yakışıklı ve özgüven sahibi olanı sanki. Özellikle arabada köfte ekmek yeme sahnesi bende bu fikrin doruğa ulaştığı yer oldu.) Ayrıca, Zehra’nın başarılı, cevval bir başkomiser, Yılmaz’ın da sürekli işi bozan tezcanlı, fevri bir ‘yeni başkomiser’ olduğuna hiç inanmadım. Ben daha çok, Zehra evlenip gitse de Yılmaz bir rahat rahat çalışsa, diye düşündüm. (Zehra’nın nişanlısı Mehmet Ali karakterini canlandıran Volkan Ünal’a buradan sevgilerimi göndereyim, naçizane. Kendisi ekranda daha fazla görmek istediğim yüzlerden, ama o kadar düz, o kadar özelliksiz bir oyunu var ki, yakışıklı bir adam olmasının ekmeğini bile yiyemiyor.)

İlk bölümün ardından sosyal medyada övgüler düzülüyordu Ahmet Mümtaz Taylan, Goncagül Sunar ve Uğur Polat için. İyi de, olması gereken bu zaten, buna şaşırılır mı? Bu üçünden hangisi kalkamamış bir rolün altından? Hangisini izledik ‘oynayamazken’?  İyi ki varlar ve diziyi bir nebze izlenilir kılıyorlar...

Şükran Ovalı da A.Ş.K.’taki rolüne burada devam ediyor gibi, ne bir eksik ne bir fazla.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde geçiyor olayların bir kısmı. Ne idüğü belirsiz bir hocanın dersini gördük kısmen. Efendim, ben 9 yıldır Uluslararası İlişkiler Bölümü bünyesindeyim, bir kez olsun bir hocanın bir politikacı için “bizi yönetenler” dediğini duymadım. Zira demokrasi, halkın yönetimi demektir. Bu hoca bununla da yetinmedi üstelik, belediye başkanı adaylarının katılacağı ve öğrencilerin de sorular soracağı bir televizyon programı aracılığıyla “demokrasinin işleyişine şahit olacağımızı” da ekledi. Hadi ordan!

Ders sırasında yüksek titr sahibi olduğunu düşündüğüm bir başka hoca girdi sınıfa, Gonca’yı sordu. Bir öğrenciyi dışarı çağırıp konuştu falan. Sanki orası lise, hanımefendi de müdüresi. Oldu olacak nöbetçi öğrenci gönderseymiş Gonca’yı çağırmaya...

Dizi bir uyarlama, Forbrydelsen uyarlaması. Onu da, ondan uyarlanan Killing’i de izlemediğim için bununla ilgili olarak söyleyecek bir şeyim yok. Cinayet’in hikâyesi o kadar ilgimi çekmedi ki gidip aslını izleyeyim diye de düşünmedim. Dizide merak ettiğim tek şey, Tansu Biçer’in oynadığı karakterin altından nasıl bir hikâye çıkacağı. Birkaç bölüme kadar oraya ulaşmazsa anlatım, muhtemelen ben bu yoldan çekilirim...

Hiç yorum yok: