15 Ocak 2014 Çarşamba

Merhamet 23



2 Ekim 2013

Dizinin uyarlandığı Hande Altaylı kitabı Kahperengi’yi bir çırpıda okumuştum. İkinci kez okuyacak kadar çok sevdiğim sözlenemez ama hikâyenin kendi halindeliğini sevmiş, Fırat’a asla ısınamamış, Narin’le Deniz arasındaki dostluğa ise hayran olmuştum. Merhamet dizisi başladığında izledim birkaç bölüm. Romanda olmayan karakterlerin eklenmesine değil, Narin’in etrafında olmadık entrikaların döndürülmesine kızmıştım en çok. O yüzden sürekli takipçisi olamadım dizinin, ama denk geldikçe (ki televizyonunu pek kapatmayan biri olarak denk gelmekte hiç zorlanmadım) izledim yine de.

Yeni sezonda  -yeni dizilerin tekrarlarının sıkça gösterilmesi nedeniyle sanırım- denk gelememiştim pek. İlk olarak 22. bölümün sonu ile 23. bölümün başını görebildim. İyi ki de görmüşüm, sanırım 23 bölüm boyunca rastladığım en güzel sahneydi.

Fırat’ın evinde Narin’le Fırat’ın yakınlaşmaları… Narin yaşanan her şeye rağmen mutlu, umutlu. Gözlerini kapamış ve kendini Fırat’a bırakmış. Fırat bir yandan Narin’in elbisesini çıkarırken bir yandan da savaş boyalarını sürünüyor. Aşk sözcükleri duymayı bekleyen Narin suçlamalar, aşağılamalar duyuyor. Önce savunma cümleleri kuruyor, çocukça. Anlatmaya çalışıyor kendini, Fırat onu gerçekten anlamak istermiş gibi. Sonra bağırıp çağırmaya başlıyor, konuşarak çözülecek gibi değil çünkü. Fırat’ı kovuyor odadan ve ağlıyor. Giyinip odadan çıktığında başı dik. Yine de anlatmak istiyor kendini, çünkü seviyor her şeye rağmen. Anlatmanın bir faydası olmayacağını anlıyor bir kez daha, döküyor zehrini ve çıkıyor.

Orada anlıyorum ki romanda geçen Narin’le Fırat’ın o ilk sevişme teşebbüsü şimdiye kadar anlatılmamış ve dizide öyle güzel bir yere bağlanmış ki, romanın akışında yapılan değişikliklerin hepsini bir anda bağışladım ben.

Ardından Narin’in düşüncelerini duymaya başladık: “Gözlerine bakacaktım ve karar verecektim. Bana aşkla bakacaktı. Dünyada ondan başka hiçbir şeyin önemi kalmayacaktı. Onun bu pisliklere babası yüzünden bulaştığına, masum olduğuna inandıracaktım kendimi kollarında yatarken. Kendime ihanet edecektim, mesleğime, adalet duyguma… Fırat’sız kalmamak için adalete ihanet ettim, Fırat’sız kaldım. Susuz, nefessiz, onsuz bir hayata mahkûmum artık. Demek ki adalet gerçekten var.”
Burada anladım Narin’i. Romanda anlamamıştım ama burada anladım. Hâlâ hak vermiyorum ama anlıyorum, acısına ortak olabiliyorum bu yüzden. Bunları hissettirmeye devam ederse ben de düzenli seyircisi olabilirim artık.

Hiç yorum yok: