23 Kasım 2016 Çarşamba

Shirley: "Niye bu kadar çok yaşanmamış hayat var?"

Shirley bir kadın, sıradan bir kadın; anlatılan da sıradan bir hikâye, olağan şeyler. Oyunu bana bu kadar sevdiren de bu olağanlık. Alışılmışın içindeki yeni, küçük adımlar. Çünkü doğru açıdan bakıldığında tüm insanlar sıra dışıdır ve tüm yaşamlar anlatmaya değerdir…

Tebdil-i Mekan Prodüksiyon Tiyatrosu'nun yapımcılığında sahneye koyulan Shirley, İngiliz yazar Willy Russell'a ait. Oyunu Tebdil-i Mekan'ın kurucularından Evren Ercan Türkçeye çevirmiş. Oyunun yönetmeni ve tek oyuncusu ise her rolüyle bizi kendine hayran bırakan Sumru Yavrucuk.

Shirley bir eş, bir anne, bir komşu, bir dost, bir emekçi ve bir kadın… Hayat gailesinde, zamanın akışında geri plana attıkça kadınlığını unutmuş ve belki de zamanla kadınlığından vazgeçmiş bir kadın…

Ama Shirley, aynı zamanda çok neşeli bir kadın; çünkü bize sıkıcı gelebilecek o halini kabullenmiş ve onu da neşesine meze yapmayı becermiş. Kendi sınırları içinde, kendi rutininde yaşayıp giden bir kadın…

Çok tanıdık, çok bizden değil mi?

Shirley değil de Şermin desek mesela, hiç yadırganmaz, öyle de akar gider oyun.

Jehan Barbur bir şarkısında "Geç Kalmış" bir Şermin'den* söz eder, bilir misiniz? Oyun esnasında ve sonrasında hep bu şarkı eşlik etti düşüncelerime. İki kadının da çıkış noktaları fazlasıyla benziyor çünkü birbirine. (Hangi kadının hikâyesi bambaşka bir yerden başlıyor ki zaten?)

Şarkıda bekliyor Şermin, bir umudu var mı emin değilim ama, yine de pencereden ayrılmadan bekliyor işte, "kim gelecekse"?*

Shirley bekliyor mu bilmiyorum, ama onun da "aklı yüklü"*; mutfak duvarını arkadaş bellemiş kendine, ona döküyor bütün derdini. Ama Shirley, Şermin'in yapamadığını yapıyor ve bir adım atıyor evinden dışarı. Eşi olmadan, çocukları olmadan ve hatta yanında bir arkadaşı bile olmadan karışıveriyor hayata. Dışarı çıkıp nefes almanın, sahilde dolaşmanın, şarabın, yeni insanlar tanımanın, şehvetin ve güzelliğin tadını hatırlıyor; kendini yeniden keşfediyor. "Boş kalmış bir öykü"ydü* Şermin'inki, dolduruyor öyküsünü Shirley. Şermin "öyle yabancılaşmış, unutmuş yaşamayı"*, Shirley hatırlıyor ve çevresindekileri de katıyor yeni ve renkli yaşamına.

Shirley'i farklılaştıran, yalnızca evinden, düzeninden dışarı bir adım atması değil; geç kalmışlığın altında ezilip son sürat koşmak yerine tüm adımların ve geçmişteki o durağanlığın da tadını çıkarması ve o adımdan önceki hayatını tümüyle silip atmaması. Yani Shirley, hayatını değiştiren değil, sınırlarını ve ufkunu genişleten bir kadın aslında.

Sumru Yavrucuk'un defalarca izlenilesi, şahane bir performans sergilediğini söylememe bile gerek yok sanırım; saçının teline kadar Shirley olmuş bir kadındı sahnedeki ve Shirley'i bu kadar sahici kılan da buydu belki… Bir de, çeviri oyunların çoğunda karşımıza çıkan o başka yerlere ait olma hissinin olmayışı. Dedim ya, Shirley değil Şermin olsaydı adı, hiçbir şey eksilmezdi bu hikâyeden, öylesine bizdendi, çeviri kokmuyordu replikler.

Shirley sayesinde bir güzel kadınla daha müşerref oldum ben. Sahne üzerinde ama sahnenin dışında, sesiyle ve gitarıyla bize eşlik eden, zaman zaman da mizansenin bir parçası olup oyuna katılarak seyrimize renk katan Selmin Artemiz'i tanıdım ve takibe aldım. Dilerim başka hikâyelerde ve şarkılarda karşılaşırız yeniden…

Shirley hayati bir soru soruyor bizlere: "Niye bu kadar çok yaşanmamış hayat var?" Ve kendi yanıtını veriyor anlattıklarıyla; "yaşayın" diyor, "zorunda olduklarınızı değil, yaşamak istediklerinizi"

*Jehan Barbur - Geç Kalmış Şermin'in Yeri


(Bu yazı ilk olarak 7 Kasım 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: