3 Kasım 2017 Cuma

Şevkat Yerimdar: Yerimiz mi dar yoksa yenimiz mi dar?*

Şevkat Yerimdar, iyi tanıdığımızı sandığımız, bu nedenle gerçek hayatta da ekranda da görmeyi tercih etmediğimiz insanlara benziyor. Ama değil. Şevkat'i tanımayanlar için onu biraz anlatmak, tanıyanlar için de yeni bir pencere açabilmek adına yazıyorum bunları…

 Uzaktan baktığımız her şeyi, bildiğimiz başka şeylere benzeterek tanımaya çalışırız, doğamız bu. Şevkat de uzaktan bakıldığında kaba saba, sığ, anlayışsız, maço, bağnaz bir adam. Ama yakınlaştıkça detaylar beliriyor, izledikçe tanıyor ve anlıyorsunuz farklı biri olduğunu.

Şevkat kaba görünen bir adam; ama kötü niyetli olduğu ya da kendini diğerlerinden üstün gördüğü için değil. Pek çok başkaları gibi, çoğumuz gibi, iş ortamında başka, kadınların yanında başka, kendi sosyal çevresinde başka kılıklara bürünmediği, her yerde aynı adam olduğu ve kibarlığa o genel geçer değeri atfetmediği için kaba bir adam. Koşullara göre şekil almadığı, kendi olmayı hep muhafaza ettiği için doğal hali insanlara kaba geliyor demek belki de daha doğru.

Yani Şevkat dürüst biri. Silahtan kaçan Pascal'ın Şevkat'e rastladığı sahneyi hatırlayın. Pascal'la silah zoruyla evlenmek isteyen kadının karşısında, üzerine silah doğrultulmuşken bile tetiğin ardındaki insanın suyuna gitmek yerine, içinden geçeni hiç eğip bükmeden, lafı dolandırmadan tüm çıplaklığıyla sözcüklere dökebiliyor. Pascal'a "evlenmeyi kabul et de kurtulalım" diyebilecekken, "bu kadınla evleneceğine öl gitsin" diyor.


Konunun kendisiyle bir ilgisi yokken bile silahın önüne atlayabilen birinden korkmayın!

Aslında Şevkat için, kabadan ziyade sert demeyi tercih ederim ben. Sert olması öğretilmiş, sert olma kimliği giydirilmiş üstüne. Geçmişini çok iyi bilmiyoruz henüz, ama onun gibileri tanıyor, biliyoruz. Belki erken yaşta babasını kaybettiği için üzerine atılan 'evin reisi' rolü onu erkenden büyüttü ve 'büyük adam' olmayı böyle anladı, belki yoklukla mücadele ederken zamanla pişti, belki sokağın sert koşulları nasırlaştırdı onu böyle, belki cüssesine yakıştırılan korumacı hali kabullenip giyindi üzerine, belki de ne yaparsa yapsın ardında bırakamadığı adalet duygusu, adil olmayan bu dünyaya karşı ayaklanmasına sebep oldu.

Ve sonuçta, haksızlığa tahammülü olmayan, adaleti de öyle çok uzaklarda aramayan bir adam çıktı karşımıza. Çoğu zaman mücadelesinde başarısız olsa da… Son bölümde, Pascal'ın Şevkat'e "Oğlum, bizim hayatımız ofsayt!" demesi bazı ışıkları yaktı zihnimde. Çünkü Şevkat'i en iyi özetleyen cümlelerden biriydi bu.

Şevkat'in hayatı ofsayt, o kadar doğru ki. Hep çok çabalayan, çok koşan, o kadar çok koşan ki makbul sınırı aştığı için hamleleri hep boşa çıkan bir adam. Ofsayt deyince ister istemez akla geliyor ama, Şevkat'i Ofsayt Osman'a benzetecek değilim burada. İyi niyetlilik ve kıymet bilirlik bakımından benzeseler de, Ofsayt Osman daha naif bir adam ve daha sade, daha dolaysız hikâyelerin kahramanıydı. Onun dünyasında entrikalar değil, -olsa olsa- yanlış anlaşılmalar değiştirirdi olayların akışını. Şevkat ise daha hesapçı, daha acımasız bir dönemin çocuğu, bu nedenle çok daha sert bir üslupla karşılıyor olanları. Belki bu yüzden de ara sıra golü bulduğu oluyor, olacak…

Şevkat'in golü bulduğu sahnelerden birini ikinci bölümde izledik. Mahallede bir kavganın eşiğinden polis sayesinde döndürülen Şevkat, yoldan geçerken "bak abi sana kızar" diye sindirilmeye çalışan bir çocuk ve annesine rastlar. Annesi, "kızarsın, di mi abisi?" cümlesiyle Şevkat'i diyaloga dâhil etmeye çalışınca olaylar gelişir.

Bereket ki Şevkat Yerimdar, sıradan görüntüsünün altında incelikli bir karakter saklayan özel bir adam ve farklılığını da her bir cümlesiyle koyuyor ortaya. Yaramazlık çocukluk hakkıdır diyor, çocuktur ister diyor, ben kendi yaptıklarıma bakmadan ona edeplilik taslayamam diyor. Sonra o kocaman adam çömelip çocuğun göz hizasına iniyor ve derdini soruyor. Annenin çocuğa çıkışma sebebinin maddi imkânsızlık olduğunu öğrenince de olabilecek en nazik biçimde yardımcı oluyor anneye, çocuğa bununla ilgili dersini vermeyi de ihmal etmeden.

Ders 1: Bir şeyi istiyorsan önce onu hak etmelisin.
Ders 2: Bencil olmamalısın, başkalarını da düşünmelisin.
Ders 3: Gerçek zenginliğin, bir çocuğun yüzünü güldürebilmekte gizli olduğunu bilmelisin.

Şevkat, didaktik bir karakter ama bunu insanı rahatsız etmeden, yine kendi üslubunca, duruma yedirerek yapıyor. Onun üzerine konuşmadığı bir ders de benden olsun bu noktada: Çocuk annesinin sözünü dinlemiyorsa ve bu bir sorunsa eğer; dışarıdan birinin çözebileceği, dışsal bir sorun değildir. Anne ile çocuğun özel meselesidir ve anne bunu kendisi çözmek zorundadır. Yolda karşılaştığınız, hiç tanımadığınız ve muhtemelen bir kez daha görmeyeceğiniz biri tarafından çözülemez, çözülmemelidir.

Şevkat'in en büyük sorunu, dizide ifade edildiği şekliyle, öfke kontrolünün olmaması. Ben bunu, duygusallıktan kaçmak olarak okuyorum. Onu sert bir karakter haline getiren bütün etmenler, duygularını saklaması gerektiğini de işlemiş bilinçdışına. Bu nedenle Şevkat, duygularını harekete geçiren bütün durumları öfkeyle karşılıyor, öfkesinin ardına gizliyor tüm hislerini. Dolayısıyla da öfkesi kontrol edilemiyor… Bu yüzden yeri dar geliyor ona, bedeni dar geliyor içinde kopan fırtınalara. Yeni de dar, toplumun onu hapsettiği sınırlardan taşıyor Şevkat, tüm gücüyle.

Bütün bu özellikleri onu, çevresinde olup bitene keskin karşılıklar veren, ne yapacağı tahmin edilemez biri haline getiriyor. Yakın çevresindeki insanlar da bir o kadar hareketli, hayat dolu ve 'çeşit çeşit' olunca, neşeli ve seyir zevki yüksek sahneler izliyoruz ardı ardına. Her bir olayın sonunda "uçurmuş herkes"* diyebiliyor ve en çok bundan keyif alıyoruz. Son bölümde, Esin'i havaalanından yolcu ettiklerinde; şimdi Niko bir ıslık çalıp uçağı geri döndürse hiç şaşırmam demiştim mesela.



Şevkat'in twitter profilinde, "Hayatın konusu yoktur" yazıyor. Bu diziyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik de bu sanırım. Acaba ne olacak diye değil, acaba bu hafta hangi türden manyaklıklara güleceğiz merakıyla oturuyorum ekran karşısına ve Cuma akşamları, haftanın bütün tatsızlığı kahkahalarıma karışıp terk ediyor bedenimi…

*Sezen Aksu, Hadi Bakalım şarkısından; söz: Aysel Gürel

(Bu yazı ilk olarak 23 Haziran 2017 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: