Çağan Irmak’ın son filmi Nadide
Hayat 18 Aralık 2015 tarihinde gösterime girdi. Demet Akbağ’ın başrolünü
oynadığı film, eşini kaybeden iki çocuk, bir torun sahibi Nadide’nin hayatına
nasıl devam edeceği sorusu etrafında şekillenen olayları anlatıyor.
Film, ilk olarak, “Bundan sonra ne olacak” sorusunu soruyor
Nadide’ye ve seyircilere. Bu toplumda hep olduğu gibi, sizin kendi hayatınız
hakkında sorulan sorulara bir yanıtınız olmasa da çevrenizdekilerin onlarca
yanıtı vardır. Evde oturup yaşlanmayı bekle, torununu büyüt gibi yanıtların
tamamı bir rüyanın içine toplanıp sunuluyor Nadide’ye filmde. Nadide bunlara
pek meyilli değil ama başka bir fikri de yok. Kanaviçe işlemek, fotoğraf
çekmek, koroya katılmak gibi etkinliklerde deniyor şansını, ama aradığını
bulamıyor. Çünkü aradığı, vakit geçirecek bir şeyler değil, kendini bulacağı
bir şeyler aslında…
Tam pes edip çocuklarının “torun büyütme” seçeneğini değerlendirmeye
karar verecekken filmin başından beri bir yerlerde karşısına çıkan su
kaplumbağası imgesinin peşine düşüyor ve böylece başkalarının hayatlarını
yaşaması istenen Nadide, kendinden vazgeçip başkalarının hayatlarını yaşamaya başladığı
yere, yıllar önce terk ettiği üniversiteye dönüyor.
Aradan 30 yıl geçmişken üniversitede tutunabilmek bir yana,
bir de gençlerin nobranlıklarıyla, hocaların hırslarıyla, insanların hoşgörüsüzlükleriyle
baş etmeye çalışan Nadide’nin oldukça eğlenceli ve bir o kadar da sahici hikâyesini
izliyoruz bundan sonra…
Filmin konusu hakkında daha fazla konuşup izleyecek
olanların keyfini kaçırmak istemem, burada durup konuyu biraz değiştirelim.
Benim kanaatim, Nadide Hayat’ın,
Çağan Irmak’ın Dedemin İnsanları’ndan
bu yana çektiği en iyi film olduğu yönünde. Aradaki iki filmde, Tamam Mıyız ve Unutursam Fısılda da, beni tam olarak ikna etmeyen bir şeyler
vardı, sanki çok uzak bir yerden sesleniyordu o filmler ve ben ne kadar istesem
de yakınlaşamıyordum. Bir Çağan Irmak hayranı olarak da bundan büyük
rahatsızlık duyuyordum.
Nadide Hayat ise
bana çok gerçek geldi. Belki de bu aralar en çok sükûneti izlemeyi
sevdiğimdendir, ama trafik kazası, hastane önünde saatlerce beklemeler,
aldatmalar, birbirinin ardından iş çevirmeler, yalanlar olmadan da baştan sona
merak uyandırıcı ve akıcı bir film yapılabildiğini görmek beni mutlu etti. Seyirciye
bir felaketler silsilesi sunarak, alttan alta, “bak, sen de farklı olmaya
çalışırsan başına böyle bin türlü iş gelir, ayağını denk al” mesajı vermek
yerine, “herkesin ne söylediğini boş ver, cesaretini topla ve kendi hayatının
iplerini kendi ellerine al” diyen bir film bu.
Evet, Nadide de zorluklarla karşılaşıyor bu yolculukta. Onun
da baş etmesi gereken insanlar, “dişlerini göstermesi” gereken zamanlar var,
ama bunu kimseyi incitmeden, seyirciye de mantıklı bir olaylar dizgesi sunarak
yapıyor. Bu yüzden de nadide bir film.
Nadide rolünde Demet Akbağ’ın çok iyi olduğunu çeşitli
tasvirler ve büyük sıfatlarla ifade etmeme gerek yoktur sanıyorum. Akbağ, eğer
bir gün kötü oynarsa o zaman bunun bir haber değeri olacak. Yetkin Dikinciler
de ona keza. Biraz ters ve dişli bir karakteri oynadığı için başlarda soru
işaretleri bıraksa da hikâyenin akışı içinde ona yeniden hayran olmakta
zorlanmıyoruz. Genç oyuncular da oldukça iyilerdi ama ben özellikle Efecan
Şenolsun ve Irmak Örnek üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.
Efecan Şenolsun’u Güneşi Beklerken’deki Can rolüyle
tanımıştık. Çok fazla hareket alanı olmayan bir roldü o, ama Efecan da kötü
değildi. Burada ise geçişleri olan bir rolde kendini gösterme şansı bulmuş. Kendi
içindeki heyecanı ve coşkuyu bastıran, “içine dede kaçmış” durağan Cem’i de,
kendi kendine vurduğu zincirlerden kurtulurken gözlerinden ateş çıkan Cem’i de
başarıyla oynadı. Yetmedi, bir de üstüne şarkı söyledi, tadından yenmez oldu.
Filmde Aylin karakterini canlandıran Irmak Örnek’le ilgili
olarak ise bizzat tanık olduğum bir anıyı paylaşayım. Irmak’la aynı
üniversitede, aynı dönemde okuduk. Irmak o zamanlar da oyunculuğa tutkundu,
tiyatro kulübünün en aktif üyelerinden biriydi. 2009 yılında Çağan Irmak bir
söyleşi için bizim üniversitemize gelmişti ve Irmak ona, “Bir filminizde bana
da rol verir misiniz?” diye sormuştu. Çağan Irmak ise, karakterleri şekillendirirken
bir oyuncuyu gözünde canlandırarak yazdığını, bu nedenle tanımadığı insanlara
rol vermeyi tercih etmediğini söylemişti. Irmak’ın uzun zamandır İstanbul’da
olduğunu, şehir tiyatrolarında oynadığını ve hayallerinin peşinden
ayrılmadığını biliyordum, bazı dizilerde de izlemiştim ama adını Nadide Hayat
jeneriğinde görünce bu diyalogu hatırladım ve bu filmin, yalnızca Nadide’nin
hayallerini gerçekleştiren bir film olmadığını görmekten ayrıca mutlu oldum.
Son olarak, filmden bir cümleyi burada alıntılamak isterim.
Nadide’nin Cem’in sonunda kalbinin kırılacağı bir şeyin peşinde olmasından
endişelendiği bir anda, Kaptan Yusuf ona şöyle der: “Her şeyin sonunda insanın
kalbi kırılır.” Kalbimiz her an kırılabilir, ama bundan korkup yaşamaktan
vazgeçmezsek nadide bir hikâyemiz de olabilir…
(Bu yazı ilk olarak 27 Aralık 2015 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)