29 Aralık 2015 Salı

Nadide Bir Kadın, Nadide Bir Film: Nadide Hayat

Çağan Irmak’ın son filmi Nadide Hayat 18 Aralık 2015 tarihinde gösterime girdi. Demet Akbağ’ın başrolünü oynadığı film, eşini kaybeden iki çocuk, bir torun sahibi Nadide’nin hayatına nasıl devam edeceği sorusu etrafında şekillenen olayları anlatıyor.
Film, ilk olarak, “Bundan sonra ne olacak” sorusunu soruyor Nadide’ye ve seyircilere. Bu toplumda hep olduğu gibi, sizin kendi hayatınız hakkında sorulan sorulara bir yanıtınız olmasa da çevrenizdekilerin onlarca yanıtı vardır. Evde oturup yaşlanmayı bekle, torununu büyüt gibi yanıtların tamamı bir rüyanın içine toplanıp sunuluyor Nadide’ye filmde. Nadide bunlara pek meyilli değil ama başka bir fikri de yok. Kanaviçe işlemek, fotoğraf çekmek, koroya katılmak gibi etkinliklerde deniyor şansını, ama aradığını bulamıyor. Çünkü aradığı, vakit geçirecek bir şeyler değil, kendini bulacağı bir şeyler aslında…
Tam pes edip çocuklarının “torun büyütme” seçeneğini değerlendirmeye karar verecekken filmin başından beri bir yerlerde karşısına çıkan su kaplumbağası imgesinin peşine düşüyor ve böylece başkalarının hayatlarını yaşaması istenen Nadide, kendinden vazgeçip başkalarının hayatlarını yaşamaya başladığı yere, yıllar önce terk ettiği üniversiteye dönüyor.
Aradan 30 yıl geçmişken üniversitede tutunabilmek bir yana, bir de gençlerin nobranlıklarıyla, hocaların hırslarıyla, insanların hoşgörüsüzlükleriyle baş etmeye çalışan Nadide’nin oldukça eğlenceli ve bir o kadar da sahici hikâyesini izliyoruz bundan sonra…

Filmin konusu hakkında daha fazla konuşup izleyecek olanların keyfini kaçırmak istemem, burada durup konuyu biraz değiştirelim. Benim kanaatim, Nadide Hayat’ın, Çağan Irmak’ın Dedemin İnsanları’ndan bu yana çektiği en iyi film olduğu yönünde. Aradaki iki filmde, Tamam Mıyız ve Unutursam Fısılda da, beni tam olarak ikna etmeyen bir şeyler vardı, sanki çok uzak bir yerden sesleniyordu o filmler ve ben ne kadar istesem de yakınlaşamıyordum. Bir Çağan Irmak hayranı olarak da bundan büyük rahatsızlık duyuyordum.
Nadide Hayat ise bana çok gerçek geldi. Belki de bu aralar en çok sükûneti izlemeyi sevdiğimdendir, ama trafik kazası, hastane önünde saatlerce beklemeler, aldatmalar, birbirinin ardından iş çevirmeler, yalanlar olmadan da baştan sona merak uyandırıcı ve akıcı bir film yapılabildiğini görmek beni mutlu etti. Seyirciye bir felaketler silsilesi sunarak, alttan alta, “bak, sen de farklı olmaya çalışırsan başına böyle bin türlü iş gelir, ayağını denk al” mesajı vermek yerine, “herkesin ne söylediğini boş ver, cesaretini topla ve kendi hayatının iplerini kendi ellerine al” diyen bir film bu.
Evet, Nadide de zorluklarla karşılaşıyor bu yolculukta. Onun da baş etmesi gereken insanlar, “dişlerini göstermesi” gereken zamanlar var, ama bunu kimseyi incitmeden, seyirciye de mantıklı bir olaylar dizgesi sunarak yapıyor. Bu yüzden de nadide bir film.
Nadide rolünde Demet Akbağ’ın çok iyi olduğunu çeşitli tasvirler ve büyük sıfatlarla ifade etmeme gerek yoktur sanıyorum. Akbağ, eğer bir gün kötü oynarsa o zaman bunun bir haber değeri olacak. Yetkin Dikinciler de ona keza. Biraz ters ve dişli bir karakteri oynadığı için başlarda soru işaretleri bıraksa da hikâyenin akışı içinde ona yeniden hayran olmakta zorlanmıyoruz. Genç oyuncular da oldukça iyilerdi ama ben özellikle Efecan Şenolsun ve Irmak Örnek üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.

Efecan Şenolsun’u Güneşi Beklerken’deki Can rolüyle tanımıştık. Çok fazla hareket alanı olmayan bir roldü o, ama Efecan da kötü değildi. Burada ise geçişleri olan bir rolde kendini gösterme şansı bulmuş. Kendi içindeki heyecanı ve coşkuyu bastıran, “içine dede kaçmış” durağan Cem’i de, kendi kendine vurduğu zincirlerden kurtulurken gözlerinden ateş çıkan Cem’i de başarıyla oynadı. Yetmedi, bir de üstüne şarkı söyledi, tadından yenmez oldu.

Filmde Aylin karakterini canlandıran Irmak Örnek’le ilgili olarak ise bizzat tanık olduğum bir anıyı paylaşayım. Irmak’la aynı üniversitede, aynı dönemde okuduk. Irmak o zamanlar da oyunculuğa tutkundu, tiyatro kulübünün en aktif üyelerinden biriydi. 2009 yılında Çağan Irmak bir söyleşi için bizim üniversitemize gelmişti ve Irmak ona, “Bir filminizde bana da rol verir misiniz?” diye sormuştu. Çağan Irmak ise, karakterleri şekillendirirken bir oyuncuyu gözünde canlandırarak yazdığını, bu nedenle tanımadığı insanlara rol vermeyi tercih etmediğini söylemişti. Irmak’ın uzun zamandır İstanbul’da olduğunu, şehir tiyatrolarında oynadığını ve hayallerinin peşinden ayrılmadığını biliyordum, bazı dizilerde de izlemiştim ama adını Nadide Hayat jeneriğinde görünce bu diyalogu hatırladım ve bu filmin, yalnızca Nadide’nin hayallerini gerçekleştiren bir film olmadığını görmekten ayrıca mutlu oldum.
Son olarak, filmden bir cümleyi burada alıntılamak isterim. Nadide’nin Cem’in sonunda kalbinin kırılacağı bir şeyin peşinde olmasından endişelendiği bir anda, Kaptan Yusuf ona şöyle der: “Her şeyin sonunda insanın kalbi kırılır.” Kalbimiz her an kırılabilir, ama bundan korkup yaşamaktan vazgeçmezsek nadide bir hikâyemiz de olabilir…

(Bu yazı ilk olarak 27 Aralık 2015 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: