4 Mayıs 2017 Perşembe

"Sevmek, arkasında durmaktır!"

Kara Yazı 5. Bölüm Yorumu

Anlayamadığım çok şey var ve öyle görünüyor ki, birçoğuna yanıt bulamadan, anlam veremeden vedalaşacağız. Hikâye ile ilgili sorularımın yanıt bulmamasını yayından kaldırılma kararına bağlayıp anlayabilirim. Yeni sapaklara doğru genişlemekte olan bir hikâyenin sonunda aksayan yanlar olacaktır, bu normal. Ama yayından kaldırılma/final yapma kararının böyle oyuncağa çevrilmesini nasıl anlayacağız?

İlk olarak, 5. bölümde final yapılacağı haberini aldık Perşembe günü ve son bölümü izleyecek olmaya hazırladık kendimizi. Fakat hafta sonunda dönen bütün tanıtımlar, saat 21:00'de final bölümünü değil, 22:15'te yeni bölümü izleyeceğimizi haber vermekteydi. Bölüm başladığında, yayından kalkacak bir dizinin final bölümünü mü yoksa devam etmekte olan bir dizinin yeni bölümünü mü izleyeceğimizi bilmiyorduk. Sonunda, dolu dolu bir 60 dakikanın ardından, küt diye bölüm sonu yazısını gördük ekranda ve final bölümünün gelecek hafta yayınlanacağını da ancak o zaman öğrenebildik.

Final bölümü olarak ilan edilen bölümü ikiye mi böldüler, hikâyeye yeni yollar açacak sahneleri mi attılar, bizi finale götürecek olan sahnelerin çekimi mi yetişmedi bilemiyorum. Tabii bunlar benim aklıma gelen ve makul bulabileceğim gerekçeler. Eğer bütün bunlar yalnızca bir planlama hatasının sonucuysa durum daha vahim demektir. Zaten Kara Yazı'nın ilk yayın tarihinin ilanından itibaren yaşananları bir bir sıralayıp "Seyirciler bir kanaldan nasıl soğutulur?" başlığıyla yayınlasam yeridir. Ama ne bunu yapmaya hevesim var artık, ne de seyirciler olarak önemseniyor olduğumuza inancım…

Hikâyemize dönelim. Yaren'in babasını kucağında bir bebekle ıssız bir binada bulmasında kalmıştık. Halil'e göre bu bebek, Derya'nın ailesine attığı bir kazık, ailesini harcamış olduğunun bir kanıtı. Halil için her şeyi, her durumu etiketleyip bir kategoriye sokmak ne kolay. Birkaç dakikalık bir şok yaşadı ama hemen yargısını verdi ve çıktı yola. Yaren de ardından koşuyor umutla. Mehmet de peşinden… (Bu noktada, işsiz güçsüz Halil'in bütün şehri taksiyle dolaşmaya nereden para bulduğunu mu sorayım yoksa ıssız bir sokaktan art arda iki boş taksinin geçmesindeki hikmeti mi? Bunları düşünürken hikâyeden kopuyorum sürekli, anlatmak istediğim bu.)

Yıl olmuş 2017, hâlâ istemediği bebeği cami avlusuna mı terk ediyor insanlar? Yanıtını duymak, bilmek istemediğim bir soru bu. Halil'in aklına ilk gelenin bebekten kurtulmak olmasında şaşırtıcı bir yan yok. Şaşırtıcı olan, yıllarca susmuş, sustukça kendi sesine yabancılaşmış, kendisi olmaktan adım adım uzaklaşmış olan Yaren'in dile gelmesi. Geçen haftaki Derya-Halil sahnesinden sonra yine enfes bir baba-kız sahnesi izledik, gözyaşlarını kontrolsüzce akıtan…

Zeynep Çamcı'yı ne kadar beğendiğimden daha önce söz ettim burada, Emre Kınay hakkında düşündüklerimi de anlatmıştım uzun uzun. Dolayısıyla bu sahneden beklentim oldukça yüksekti ve beklediğime de değdi. Hem duygu yoğunluğu hem de hikâyenin gideceği yöne etkisi bakımından önemli; iyi yazılmış ve iyi sunulmuş bir sahneydi.

İki noktanın altını özellikle çizmek isterim. Birincisi, Yaren'in dolu dolu gözleriyle, hiç duraksamadan, sanki bir an duraksarsa devamını getirememekten korkar gibi bir coşkuyla içini dökmesi, bunu yapmakta ne kadar acemi olduğunun göstergesi olarak da sallamayı bile beceremediği işaret parmağı. Ne kadar gerçek ve ne kadar yaralayıcıydı… İkincisi ise, Yaren bunları söylerken Halil'in yüzünün aldığı şekillerde duygularını birebir görebilmekti. Önce inkar, ardından hayal kırıklığı, sorgulama, kararsızlık, pişmanlık ve kabullenme… Hepsini Halil'in yüzünden okumak, bunlar için tek bir sözcüğe bile gerek olmaması muazzamdı.

Yaren'in söyledikleri, bütün hikâyenin özeti ve finali nerede göreceğimizin işaretiydi adeta. "Sevmek, arkasında durmaktır" dedi Yaren, kardeşlerinin, yeğeninin arkasında duracağını, onları yargılayıp bir kenara çekilmeyeceğini söyledi. Yaren'in bu ani aydınlanmasını ve Halil'in bu ani yumuşamasını finalin yakın olmasına bağlıyorum elbette, yoksa böylesi bir hesaplaşma ancak sezon finalinde görebileceğimiz bir şey olurdu. Oysa ben, böyle sahneleri keşke ilk bölümde de görseydik diye düşünmekten alamıyorum kendimi.

Bana bunu düşündüren, bu hikâyede siyahtan başka renklerin de olduğunu gösteren iki sahne daha var bölümde; ilki, Yaren ve Mehmet eczanedeyken Mehmet'in Yaren'i güldürdüğü, gülmenin zararlı bir şey olmadığını söylediği sahne. Gülmek zararlı bir şey değil elbette, 'kara' bir hikâyenin bir parçasıyken gülmek/güldürmek de öyle. İkincisi ise, Mehmet'in evinde, Mehmet ve Oğuz'un kısacık sahnesi. Hem karakterlerin düşüncelerini ve konumlarını iyi anlatan hem de gerçeğin acılığına gülümseten bir sahneydi, başka bir renkti. Seyirciler olarak belki de en çok bunların eksikliğini hissediyorduk, görmeden vedalaşmadık çok şükür.

Elif'in Ufuk'la sevgilisini yakalamasının ardından, gecenin üçünde Karahan Malikânesinde yaşananlar, Halil ve Oğuz'un birbirlerine ne kadar benzediğini bir kez daha gösterdi bize. İkisi de çevrelerine bazı sınırlar çizmişler ve herkesin o sınırlı alanda 'oynamasını', suya sabuna dokunmadan yaşayıp gitmesini bekliyorlar. Ama hayat böyle bir şey değil, yaşamak bu değil. Bu koşullarda yetişen kişiler birey değil, Yaren'in pek güzel tanımladığı gibi, 'doğrudan şaşmayan hayat acemileri' olabilir ancak. Kendisi olmaya çalıştıkça babasıyla çatışan Mehmet ile her daim onaylanmak adına kendisi olamayan Yaren, bu durumun aynı yerden yaralı iki farklı sonucu işte…

Derya'nın oğlunu güvenceye aldıktan sonra üzerine atılan suçtan kurtulmak istemesi de finale gidiyor olmamızdan kaynaklanıyor elbette. Sonuçla ilgili tahmin yürütmek de zor değil. Baştan beri merak ettiğimiz şeyin aydınlanması, Erdem'in kurduğu tuzağa müdahalenin kim tarafından ve nasıl yapıldığının açıklanması kalıyor geriye. Bakalım Derya ne kadar, Mehmet ne kadar suçlu. Ve Yaren'le Mehmet'in, Derya ile de Erdem'in bir hikâyesi olabilecek mi?

İzlediğimiz kısımda Halil'in düşüncelerinin değişmesine vesile olacak çokça şey yaşandığı için onun Ali'yi kabullenmesi anlaşılmaz gelmedi. Hapisten çıktığında Derya'yı kucaklaması da beklediğim bir şey artık. Fakat Oğuz'un dönüşümü için hiçbir şey yaşanmadığından onun böyle katı ve ruhsuz kalmaya devam etmesini bekliyorum final bölümünden.

Sedef'e ulaşamayan Yaren'in neden Kadir'i aramadığını sordum kendi kendime ama Kadir'i o kadar tanımıyoruz ki, bununla ilgili olarak fikir bile yürütemedim. Dolayısıyla Kadir için bir son da düşleyemiyorum. Ama bakışlarına hayran olduğum bu adamı en azından bir kez daha görmek istiyorum finalde. Bakalım…

(Bu yazı ilk olarak 30 Nisan 2017 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: