23 Haziran 2017 Cuma

Ayrılık: Sevgi anlaşmak değildir…*

Ayrılık: Sevgi anlaşmak değildir…*

Bazı tiyatrolar prova notlarını da paylaşır seyircisiyle. Onları takip ettiğinde, sahnede izlediği şeyin birkaç saatlik performanstan çok daha fazla zaman ve emek istediğine, sahnede görünenin buzdağının zirvesi olduğuna tanık olur seyirci. Sevinç Erbulak'ı sosyal medyada takip etmek de buna benzer bir etki bırakıyor benim üzerimde. Çünkü Erbulak, aklına gelen bir fikri, heyecanını, neşesini, umudunu, dileğini hiç çekinmeden ve çoğunlukla da sıcağı sıcağına paylaşıyor takipçileriyle. Bir seyirci olarak onu senelerdir biliyor ve izliyorum ama bu paylaşımları nedeniyle, onu birebir tanıyor gibi de hissediyorum çoğu zaman. Uykusuz bir gece yarısı onun henüz paylaştığı birkaç cümlesine rastlamak örneğin, sabah buluşup uzun uzun konuşacağım bir arkadaşımın, sabaha kadar sabredemeyip anlatacaklarını gece mesajlarıyla iletmesine benziyor. Öyle bir tanıdıklık, yakınlık hissi…

Ne var ki, yakın zamana kadar onu tiyatro sahnesinde görmek nasip olmamıştı; Behiç Ak'ın yazdığı, Semih Çelenk'in yönettiği, Sevinç Erbulak'ın Fırat Tanış'la oynayıp eğlendiği Ayrılık, aylar sonra nihayet yönetmeninin şehrine gelene dek…

Ayrılık, boşanmış bir çiftin aradan bir yıl geçtikten sonra karşılaşıp ilişkilerini ve ayrılıklarını değerlendirdiği tek perdelik bir komedi. İlişkilere dair harcıâlem yargılara nazikçe sırtını dönüp modern ve medeni bir diyalog sunuyor bize, her şeyden önce. Sonra da ilişki kurmanın ve birlikte yaşamanın zorluklarını sıra dışı ve oldukça eğlenceli tespitlerle seriyor önümüze. Beklenmedik anlarda güldüren fakat arka plandaki hüznü de hiç yitirmeyen bir anlatı söz konusu.

Sevinç Erbulak da Fırat Tanış da bizi güldürmelerine alışık olduğumuz oyuncular, burada şaşılacak bir şey yok. Şaşkınlık, seyirciyle birlikte onların da eğlendiğini ve bunu rolden çıkmadan, komedinin seviyesini düşürmeden yapmaları. Bana zaman zaman olur, izlemekte olduğum şey -amiyane tabirle- o kadar cıvık, o kadar laçkadır ki, izlediğim şeye gülmeye bile utanırım, o kadar düşmüştür seviye. Oysa Ayrılık'ta, yerli yerinde gülen, yeri geldiğindeyse en komik replikleri bile rolün gerektirdiği ciddiyeti zerrece bozmadan söyleyen bir oyunculuk; dengeli ve düzeyli bir reji görüyoruz.

Oyun izlemek kadar oyun okumayı da seviyorum ve okuma saatlerimin önemli bir bölümünü de oyunlara ayırıyorum. Yine de bir komedi metnini okurken gülmek, sıkça yaptığım bir eylem değil. Tek başınayken gülmekle bir toplulukla beraber gülmek arasında ciddi bir fark var, orası doğru. Ama metnin komik olması ile oynanan oyunun komik olması arasında da ciddi bir fark var. Ayrılık, yalnızca metniyle de güldürebiliyor.

Biraz da bu sebeple, oyuna eklenen bazı replikleri, örneğin "fevkaladenin fevkinin de ötesinde mutluyum" gibi bir cümleyi gereksiz buldum. 20 yıl önce yazılmış, konusu ve konuyu işleyişi itibariyle eskimemiş olan bir metni güncelleme çabası içinde olunmasına anlam veremedim. Cep telefonlarının hayatımıza yeni yeni dâhil olduğu zamanlardan bir oyun Ayrılık ve bu detay korunmaktayken "fevkaladenin fevki" gibi sözler, bir zaman kargaşasına da yol açıyor.

Oyunlar sahnelenirken metinde yer almayan eklemeler yapılmasına pek sıcak bakmasam da buna kategorik olarak karşı değilim. Yeter ki tutarlılığa halel gelmesin. Pantolonunu çıkaramadığı sahnede, birbirinden ayrılamayan ayaklarıyla halay mizanseni yaratan erkeğin bu hareketi beni hiç rahatsız etmedi mesela. Ya da mutfak dekorunda bütün beyaz eşyaların iç içe olmasının tuhaflığına laf atılması bana gereksiz ya da uyumsuz gelmedi.

Dekor demişken, aklıma takılan sorulardan birini buraya yazayım. Oyunun büyük bir bölümünde ütü masası açık halde salonun ortasında durmaktaydı, acaba neden? Oyunun başında bunu gördüğümde, ütü masasının evde o şekilde konumlandırıldığını ve hep öyle durduğunu düşünmüştüm. Fakat karakterimiz oyunun içinde ütüyü kullanıp işi bitince ütü masasını kaldırdığında bu tezim çürümüş oldu. Buradan çıkardığım sonuç, oyunda ütü kullanılacağı için ütü masasının sahnede hazır edilmiş olduğu. Oysa ütü gerektiğinde de kurulabilirdi o masa, bu hareketlilik için yer de vakit de vardı oyunda.

Yine de, benim gibi takıntılı bir insanın, okuyup gittiği oyunda söyleneceğini bildiği repliklere bile doya doya kahkaha attığı bir oyun bu. Biraz nefes almak için, gülmek ve rahatlamak için, bu iki güzel insanı sahnede görüp hep birlikte eğlenmek ve sonunda elleriniz yoruluncaya dek alkışlamak için bu oyunu izleyin!

Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir…* Sevgi nedensizdir ve çoğu zaman da anlaşmazlıklardan beslenir. Onlar anlaşamadıkları için bu kadar eğleniyoruz ya zaten! Çünkü bu anlaşmazlıklar, yepyeni olasılıklar, yepyeni yollar demek ve bu yolları yürümekten hiç çekinmeyecek bir çiftin hikâyesi bu. Varsın anlaşamasınlar, birbirlerini sevdiklerini, önemsediklerini her hallerinden okuyabiliyoruz ya!

Aşk, tutku, coşku, heyecan… bunlar bitebilen şeyler belki, ama sevginin, gerçek sevginin, emek verilmiş ve kazanılmış sevginin tükenmeyeceğine inananlardanım ben. Böylesine olgunlaşmış bir sevginin tanımlara, etiketlere ihtiyacı yoktur. O bir su gibi korur tazeliğini, su gibi akıp gider kendi açtığı oyuklardan. Birlikte sevilen bir şarkının notalarına, aynı ekmeği bölüşerek kurulan sofralara, aylar sonra paylaşılan iki kadeh şaraba karışır, sonsuzluğa akan 'küçük bir an' olur… Ve bazen küçük bir an için ömür bile verilir!*

*Özdemir Erdoğan, Sevdim Seni Bir Kere

(Bu yazı ilk olarak 23 Mayıs 2017 tarihinde Ranini.tv.de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: