25 Temmuz 2016 Pazartesi

İki kadın, iki kurşun, tek bir dilek…

Kördüğüm 26. Bölüm Yorumu - sezon finali- 

İki kadın, iki kurşun, tek bir dilek…

Çocuğunun iyi bir geleceği olsun isteyen çaresiz bir kadının namluyu kendi göğsüne dayamasıyla başlamıştı hikâyemiz ve kendisine artık bir geleceği olmayan çocuğunun acısını yaşatanları çaresiz bırakmak isteyen bir başka kadının namluyu göğsüne dayamasıyla noktaladık ilk sezonu… Kördüğüm, anıları, acıları, gözyaşlarını, tedirginlikleri, öfkeyi, yalnızlığı ve en çok da çaresizliği boğazımıza düğüm düğüm yerleştirip çekildi huzurlarımızdan. Günler geçti, ben hâlâ kendime gelmeye, bütün bu olanları hazmetmeye çalışıyorum.

Didem o tetiği çekerek kendini öldürmekle kalmamış, başta Ali Nejat olmak üzere dizideki tüm karakterlerin hikâyelerini birbirine bağlayacak ilk düğümü de atmıştı. O düğümü çözmek için atılan her bir adımda daha da karıştı her şey, daha da yaklaştı insanlar birbirlerine ve daha fazla kanadı açılan yaralar.

Nedendir bilinmez, Didem'in ölümü sanki umut saçtı dört bir yana. Onun ölümün kollarına korkusuzca atılışından güç aldılar belki de ve o günden bu yana herkes bir hayale, bir umuda tutunmaya çalışıyor: Kaan tutunacak bir dal, elini tutup da bırakmayacak birini arıyor; Ali Nejat, Naz ve Feyza yaşatamadıkları çocukların gölgesinden kurtulup bir başka çocuğu yaşatabilmek için yollar arıyor ve o yolda kendilerini ve birbirlerini tanımaya çalışıyorlar.

Oysa hepsi çok korkuyordu yeni bir hayata başlamaktan ve korkuları boşuna değildi. Yeni hayat her zaman güzel değildir, çiçekli yolları, sevecen kolları yoktur; bazen de bataklıktır yeni hayat, kenarında dururken bile sarıverir ayaklarınızı, içine içine çeker sizi… Güzel günler de gördüler belki ama, daha çok acı çekmeleri, deneyip deneyip yenilmeleri hep bundan. Yeni hayatın bataklığından…

Bu hengâmede elbette kırılıp dökülüp yaralanıyorlar, yuvarlanıp sürüklenirken bir el bulup tutunuyorlar, kimin uzattığına çok da bakmadan. Böylece yeni düğümler ekleniyor hikâyemize ya da eskimiş hikâyeler yeni düğümlere dönüşüyor. Çünkü umut uzatır işkenceyi. Çünkü tuttuğunuz her el çıkartmaz sizi battığınız yerden, bazısı daha derine itmek için tutar çaresizce uzattığınız eli.

Tarık Bey Seyfi'yi arayıp da o meşum kazadan sorumlu olduğunu Ali Nejat'la birlikte bizlere de itiraf edene dek bu işten Murat'ın sorumlu olduğuna olan inancımı sürdürdüm ben. Murat'ın tekinsiz ve tedirgin halleri -ve hatta Feyza ile giderken Enver'e salladığı el- başka bir şey düşünmeme izin vermiyordu. Dolayısıyla gelecek sezondan beklentilerimden biri, Murat'ın bu olayla ne ilgisi olduğunu öğrenmek. Seyfi, kaçtığını haber vermek için Murat'ı arayabildiğine göre henüz bilmediğimiz bir şeyler daha var.

Murat'ın suçlu olmasını istemediğimi söylemiştim geçen hafta, çünkü Feyza'nın bu sebeple Enver'i seçmesini istemezdim. Enver'i seçecekse -ki seçsin istiyordum bütün kalbimle-, Murat'ı değil Enver'i sevdiğini anladığı için olmalıydı. Feyza'nın kendi kendine seçtiği son ise bana başka bir şeyi düşündürdü. Silahı kalbine sıkan Feyza, can verdi mi henüz bilmiyoruz ama, Enver'in kollarında yığıldı yere. Sevdiği adamın değil de, reddettiği adamın kollarında.

Sanırım çoğumuz Feyza'nın Enver'le olmasını istiyoruz, Murat'ın Feyza'yı sevmediğini bildiğimiz için. Murat Feyza'yı sevmediği için onun sevgisini de hak etmiyor diye düşünüyoruz. Bu nedenle Feyza da Enver'i sevmeli, çünkü onlar birbirlerini hak ediyorlar. Ama Feyza ölümü seçti, Feyza kendisini seveni değil de sevdiğini seçmişti bundan önce de. Demek ki Feyza, kendi tercihlerini yaşamak istiyor, bildiği, hissettiği doğru olmasa ve bütün bunlar dışarıdan bakan gözlere adil gelmese de.

Feyza yere yığılırken Enver'in kollarında, ben bir şeyi hatırladım yeniden, böyle durumları yaşarken, izlerken ya da bizzat tanık olurken hep unuttuğumuz bir şeyi: aşkın bir hakkaniyet meselesi olmadığını. Murat onu hak etmiyor ama Feyza Murat'ı seviyor. Enver'in kıstırdığı depodan Murat'ı nasıl da mağrur bir ifade ile alıp çıkardığını hatırlamak yeterli bundan emin olmak için… Ne olacak şimdi? Hakkaniyete uygun olan Feyza'nın Enver'i sevmesidir diye mi düşüneceğiz? Ve gerçekten bunu mu gerektiriyor hakkaniyet? Feyza'nın hissettiklerini, tercihlerini yok mu sayacağız? Üstelik Murat onu sevmediği halde, bunu zaman zaman hissetse de her şeye kulaklarını tıkayıp Murat'ı sevmeye devam etmesi çok gerçek değil mi? Ansızın bir aydınlanma yaşayıp Enver'e koşması fazla masalsı, fazla gerçekdışı değil mi? Tam da insanı böyle bir çıkmazın içine hapsedebilen şeylere aşk demiyor muyuz biz?

Umut'un Genco'ya anlattığı bisiklet hikâyesi ne kadar dokunaklıydı. Aşk gibi, dostluğun da hakkaniyetten ne kadar uzak bir mevzu olduğunu ince ince gösterdi bize. Tam da annesinin, ölmeden önce Umut'a Genco hakkında söyledikleri gibi, Genco saftır, kimlerin yanında olması gerektiğini iyi seçemez. Ve tam da Umut'un dediği gibi, Genco'nun en kötü arkadaşıdır Umut. İşte bu yüzden de Genco için en uygun, en doğru arkadaş da Umut'tur. Koşulsuzca sevebildiği, onunlayken her şeye sorgusuzca dâhil olabildiği için; Ali Nejat'ın atölyesini yakma olayında olduğu gibi. Çünkü dost da hak ettiğimiz ya da bizi hak eden değil; bütün varoluşumuzla yanında olabildiğimiz, her durumda, her şeyiyle yanımızda durabilendir.

Böyle bir dostluğun yer aldığı bir hikâyede Naz'ın Umut için "yakın arkadaşım" deyip durmasını hiçbir yere koyamıyorum ben. Yakın arkadaş ama daha Emre diye birinin varlığından haberi yok, değil ki dava konusunda bir hayrı dokunabilsin…

Aynı şekilde, Ali Nejat-Murat arkadaşlığında da sıkıntılar var. Yakın arkadaş dediğin, sen söylemesen de aklından, kalbinden geçeni anlayabilen, hissedebilendir; yeri geldiğinde senin kendine bile söyleyemediklerini dile getirebilendir. Farkında olmadan senin yoluna çıkan, önünü kesen değil, senin ruhun duymadan ayağının önündeki taşı çekebilendir. Bugün bu hale gelmiş iki adamın bir zamanlar birbirlerinin en yakın arkadaşı olduklarına ikna olmuş değilim, Murat'ın Didem hikâyesine ikna olmadığım gibi.

Arkadaşlık demişken… Feyza'nın da hiç arkadaşı yok. Barış'ı kaybetmeden önce de bu kadar yalnız mıydı bilemiyoruz ama ben öyle olduğunu düşünüyorum. Bunu da Tarık Bey'in çocuklarına karşı olan katı tutumuna bağlamak hiç zor değil. Ya edindikleri tüm arkadaşları bir şekilde soğutmuştur onlardan ya da arkadaş edinemeyecekleri kadar uzakta tutmuştur çocuklarını. Bir tek babası intihar eden Murat geçebilmiş olabilir bu ateş çemberinden ve Ali Nejat da Murat'a mahkum olmuş olabilir…

Barış'ın öldüğü kaza aslında bir suikastti. Suikasti planlayan Tarık Bey'di ve hedefi de Enver'di. Fakat hayat, biz planlar yaparken başımıza gelenlerden ibaret, iyisi ve kötüsüyle. Arabayı Ali Nejat kullanıyordu, yanında da Barış vardı… Tarık Bey, Enver'i öldürememiş ama ona ölümden beter bir ceza vermiş böylece. Fakat bu hikâyede Tarık Bey'i kötü yapan şey bu 'kaza'yı planlaması değil. Onu kötü yapan, oğlunun seneler boyunca bu vicdan azabıyla yaşamasına ve bu sebepten iki kardeşin birbirinden uzaklaşmasına göz yumması. Sadece susmakla da kalmadı üstelik, her fırsatta bu olayı Ali Nejat'ın yüzüne vurmaktan ve Feyza'yı Ali Nejat'a karşı kışkırtmaktan da çekinmedi. İşte bence katışıksız kötülük tam da burada. Kendi afiyetini evladının çektiği acıya tercih etmekteki tereddütsüzlüğü.

Tarık Bey'in geçen haftaki kâbusunu da buradan okuyabiliyorum ben. Feyza kendini öldürmeye kalkıştığı için değil, bütün bunlardan kendisini suçladığı için neye uğradığını şaşırmıştı Tarık Bey. Çünkü sorun, onun bütün bu acılardan sorumlu olması değil, bunun başkaları tarafından bilinmesi ve yüzüne vurulmasıydı Tarık Bey için. (O kâbusta hem Feyza'nın hem de Tarık Bey'in baştan aşağı beyazlara bürünmüş olmasını hatırlayın; Feyza kadar kendisinin de saf ve lekesiz olduğuna inanıyor olmalı Tarık Bey.) Keza mesele, Feyza'nın kendini öldürmesi, yani "evlat acısı"nı Tarık Bey'in de çekecek olması da değil, bu gerçeği bilerek yaşayamayacağını düşünen Feyza'nın, bunu açığa vurarak canına kıyması mesele. Gerçeği duyduktan sonra Feyza birkaç kutu ilaç yutup kendi yatağında sessizce ölseydi korkarım Tarık Bey yine bir sorumluluk hissetmeyecekti.

Ve bu can yakan sezon finalinin ipucunu bir önceki bölümde veren fakat hepimizi gafil avlayan senariste tebriklerimi sunuyorum. Gerçekten aklımın ucundan bile geçmezdi Feyza'nın kendisine böyle bir son yazacağı. Ve yaz boyu tırnaklarımı kemireceğimden emin olabilirsiniz; zira Feyzasız bir Kördüğüm izlemek istemiyorum ama "kurşun sıyırmış" gibi basit bir açıklamayı da kolay kolay yemem ve bu hamlenin nasıl bir manevrayla geri döndürülebileceğine dair beklentilerim de oldukça yüksek.

Didem'in ölümü, Ali Nejat'ın üzerindeki ölü toprağını kaldırmış ve bizi uzun bir yola çıkarmıştı. Ali Nejat'ın etrafında giderek karmaşıklaşan kördüğüm, şimdi Feyza'nın kurşunuyla paramparça oldu. Sezon boyunca birbirine dolamıştık her şeyi, ayıklamaya çalışıyorduk. Şimdi paramparca olan ipleri, ilmekleri yeniden birleştirmemiz, örmemiz, yeni bir desen, yeni bir model oluşturmaya ihtiyacımız var yaşamak için, ayakta kalmak için, kocaman birer soru işaretine dönüşen çocuk gözlerine gülümsemeyi yeniden yerleştirebilmek için Kaan'ın. Çünkü sıkılan iki kurşun ve kendini feda eden iki kadının tek ortak dileği buydu.

Görüşmek dileğiyle...


Kördüğüm sezon finalini izledikten sonra biz. Temsili değil.

(Bu yazı ilk olarak 30 Haziran 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: