17 Ekim 2016 Pazartesi

"Birlikte çözelim..."

Kördüğüm 29. Bölüm Yorumu

Tarık Bey'in kasasından çıkan silah, Ali Nejat'ın ruhsatlı silahıymış. Ayrıca Feyza'nın kendini vurduğu silah da, Naz'ı öldüren silah da oymuş. Yok mu arttıran? Neyse ki suçsuz adamı içeride tutmak için değil de dışarı çıkartmak için çırpınan cevval bir avukatımız var da, nanoteknolojiydi, kamera görüntüleriydi, tanık ifadeleriydi derken Ali Nejat için tutuksuz yargılanma kararını çıkarttırdı.

Nihan'ın devreye girişiyle hikâyemiz biraz hız ve hareket kazandı. Kaan'a verdiği sözü tutmak için Nihan çat Adli Tıp'ta, çat Eylül'ün yanında, çat bakımevinde, çat cezaevinde… Gelir gelmez epeyce yorduk kendisini, ama değdi, Ali Nejat artık dışarıda! Şimdi, Ali Nejat'ın esas karakter, İbrahim Çelikkol'un da başrol oyuncusu olduğunu hatırlama zamanı…

Ali Nejat'ın ilk günden beri hayranlık duyduğum sakinliği, bu süreçte tepkisizliğe ve depresif bir kaderciliğe dönüştü. Avukat konuştukça onun susması, ilgisizliği, avukatın yüzüne bile bakmayışı, onun heyecanına tepkisiz kalışı beni üzen ve hayal kırıklığına uğratan haller. Kesinlikle geçen sezon sonundaki öfkeli ve kırıcı haline dönsün istemiyorum ama bu kadar pasif de kalmamalı. İçerideki çaresizliğin elini kolunu bağlayışını bu şekilde karşılamış olabilir ama artık dışarıda olduğuna göre ipleri ele almalı.

Nihan'a yardım eden polis arkadaşı Selim'i de sevdim bu arada, umarım daha sık görürüz kendisini.

Bir taraftan Ali Nejat'ı içeride tutmaya çalışıp bir taraftan Tarık Bey'e psikolojik işkence yapmak için yeni yollar deneyen Murat şimdilik her ikisinde de başarısız oldu ama eminim yeni yollar deneyecektir. Yalnızca Ali Nejat'ı içeride tutmaya çalışması onu katil ya da azmettirici yapmaz ama ben hâlâ Naz'ın ölümünün sorumlusunun Murat olduğunu düşünüyorum. Neslihan üzerinden Tarık Bey'e psikolojik işkenceler yapması da Tarık Bey'in aslında felç geçirmediği ama numara yaptığı ihtimalini ortadan kaldırıyor bence. Murat, ona faydası olmayacak bir doktor ve bakıcı tutarak da iyileşmemesini garanti altına alıyor, dışarıya onun için her şeyi yaptığı mesajını da vererek.

Murat'ın Neslihan'ı sadece Tarık Bey'e işkence etmek için elinin altında tutmadığını bilecek kadar tanıyoruz onu. Umut ve Eylül'ün araba projesini hayata geçirmelerini önlemek için Neslihan'ı kullanmak istediğini de anladık. Neslihan Murat'ın tacizlerine direniyor ve Tarık Bey için de bir şeyler yapmaya çalışıyor ama Umut konusunda aynı direnci gösteremedi. Umut'a olan zaafı onu Eylül'den kıskanmasına yol açtı ama ben bu izlediklerimi pek ikna edici bulamadım. Neslihan tamirhanede neler olduğunu uzaktan izlerken Umut ve Eylül arasındaki şakalaşmanın arkadaşça da olsa bir sarılmayla noktalanması hiç gerçekçi değildi. Ne olup bittiğini anlayamayan Neslihan da doğal olarak rahatsız oldu bu durumdan. Sonra Eylül'ü evine çağırıp laf arasında Umut'tan bahsetmesi ve Umut hakkında olmadık şeyler söylemesi de beni rahatsız etti. Neslihan'ın çaresizliğini anlıyorum ama seçtiği yolu beğenmedim.

Neyse ki Umut ondan uzak olmaya ve bunun sebebini bilmemeye dayanamadı da barıştılar Neslihan'la. Umut'un "Birlikte çözelim" adımını atması çok önemliydi. Gizli kapaklı da olsa hikâyelerinin devam edeceğini bilmek güzel. Bakalım Murat bunu ne zaman ve nasıl keşfedecek ya da Umut bu ayrılığın gizemini ne zaman ve nasıl çözecek? Burada da tetikleyici unsurun Eylül olacağını düşünüyorum.

Feyza, Enver'in dolaylı yollardan Ali Nejat'tan satın alıp kendisine hediye ettiği şirket hisselerini Kaan'a devretmiş; babası olarak da hisselerin kontrolü Ali Nejat'taymış. Karas Holding'deki gücünü artırmak isteyen Murat'ın Ali Nejat'ı içeride tutmak istemesinin bir sebebi de bu olabilir. Babası tutuklu yargılanan Kaan için halası vasi tayin edilir, eniştesi olarak Murat da hisselerin kontrolünü ele alır… Murat'ın cinayetle bir ilgisi yoksa Ali Nejat'ı içeride tutmak istemesinin en büyük sebebi bu olur. Bu nedenle bu şirket hisseleri konusunun yeniden gündeme getirilmesi önemli.

Genco, bebeği Gökçe'nin anlaştığı aileye vermemekle çıktığı yola, bebeği nüfusuna da alarak tam gaz devam ediyor ama bir adım sonrasını düşünür gibi bir hali yok. Gece bebek yüzünden uykusuz kalıp gündüz tamirhanede güneş gözlüğüyle uyumaya çalışmasından anlayabiliyoruz bunu. Bebek dediğin iki gün o komşuda, üç gün bu komşuda, geceleyin evde… gibi bir düzen(sizlik) içinde büyütülmez. O şekilde büyüyen bir çocuğun psikolojisinde açılacak yaraların hesabını da kimse kimseye veremez.

Bölüm boyunca sürdürdüğü kararsızlıktan, içinde büyüyen merak ve merhamet duygularından ve bölüm sonundaki gözyaşlarından anladığımız, Gökçe çok geçmeden bağrına basacak bebeğini. Ama Genco'ya karşı aynı tavrı takınmayacağını öngörmek için müneccim olmaya gerek yok. Genco'nun iyi kalpliliğinden ve çok iyi bir baba olacağından sanırım hiçbirimizin şüphesi yoktur; ama bu meziyetler, Gökçe'nin hikâyesine bu şekilde dâhil oluşunu haklı çıkarmıyor asla. Gökçe ve Genco arasındaki iletişim tümüyle koparsa hiç şaşırmam, ama bütün bu pervasızlıkları yaptığı için kapı dışında kalan Genco'yu da savunamam. Gözyaşlarımı onunla paylaşabilirim sadece.

Enver'in Barış adına bir vakıf kurma ve Feyza ile yaşadıkları evi bu vakfın merkezi haline getirme fikrini ne kadar sevdiysem, Melisa ve beraberinde getirdiği hikâyeye de o kadar gıcık oldum. Biz geçmişi ne kadar çok merak ediyorsak o kadar yeni hikâye getiriyorlar karşımıza. Memnun değilim hiç…

Enver'in Feyza'ya ince ince tepki vermesine bayılıyorum. Bu kez kendisi arayıp çağırmasına rağmen yine de mesafesini korumayı ve kırgınlığını hissettirmeyi başardı ona. Villadan ayrılırken gülümseyerek "Görüşürüz" diyen Feyza'ya ifadesini hiç değiştirmeden "Teşekkür ederim" deyişi ne güzeldi… Ve Feyza'nın yüzünün düşmesi…

Fakat bu arada, Enver'in Feyza'ya başka bir şeyler daha imzalatmış olabileceğini de düşünmedim değil. Enver Bey de elini biraz kirletebilir…


Biraz da dertleşelim…

Reyting listesinde her hafta biraz daha gerilere düşüyoruz ve bu da bir yerinden bu hikâyeye düğümlenen bencileyin seyirciyi tedirgin ediyor. Bu kadar zaman devam etmişken, gerçek bir final izleyemeden, sorularımız yanıtlanmadan veda etmek istemiyoruz dizimize… Elbette seyirci başka bir şeyler izlemeyi tercih etmiş olabilir ama burada, diğer işlerin ilgi çekiciliğinin yanı sıra, Kördüğüm'ün giderek düşen temposunun ve eski düğümleri çözmek, sorularımızı yanıtlamak yerine düğüm üstüne düğüm atmasının, hikâyeyi iyice dallanıp budaklandırmasının da payı var.

Hep söylüyorum, Kördüğüm'ün en güçlü yanı, karakterlerini bize müthiş oyuncular aracılığıyla sunması. Dizinin bu kadar şahane bir kadrosu olmasaydı, her hafta Tülay Günal, Teoman Kumbaracıbaşı, Rojda Demirer, Ferit Aktuğ, Alican Yücesoy, Gözde Çığacı ve Mehmet Aslantuğ'u bir arada izlemenin hazzını verecek bir başka alternatif var olsaydı belki ben de vazgeçmiş olurdum bu düğümleri birbirinden ayıklamaya çalışmaktan, ama bu güzel insanların o karmakarışık düğümler arasında hareket etmeye çabalamalarını izlemeyi, hikâyenin sonuna ulaşmayı hiç istemeyecek kadar seviyorum. Yeni sezonda henüz bir numaralarını görmediğimiz İbrahim Çelikkol, Tuğrul Çetiner, Nurcan Eren, Tuncer Salman ve Burcu Kara'dan söz etmedim bile daha.

Bir de, bölüm öncesinde okuduğumuz bölüm özetlerinde spoiler verilmesi meselesi var… Haftalık özetleri yazan kişi, bölümü henüz izlememiş olanlara değil de bölümü kaçıran ve artık izleyemeyecek olan kişilere hitap ediyor gibi. İzleyerek öğrenmemiz gereken pek çok detayı daha bölüm başlamadan öğreniyor olmak hiç keyifli değil. Kaldı ki özette Melisa hakkında yazılanları bölümde görmedik bile. Ama bölüm özeti, kim bilir kaç bölüm sonra ortaya çıkacak olan gerçeği bize söyledi bile: Melisa, Enver'in gayrımeşru çocuğu imiş!

Geçen sezondan beri beni rahatsız eden zaman probleminden de söz edip bitireyim yazımı. Geçen sezon en büyük sorunumuz, zamanın çok yavaş geçmesi ve bir bölümde ortalama 36 saatlik bir zaman dilimini izlememiz, dolayısıyla da takvimin pek ilerleyememesiydi. Bu sezon bir bölümde 3-4 gün izlemeye başladık ve bu sorun ortadan kalktı. Fakat başka zamanla ilgili başka sorunlar çıkmaya başladı. Sezonu haziran ayının sonunda noktalamıştık, Eylül sonuna doğru kavuştuğumuzda 6 aylık bir zaman atlaması oldu, dolayısıyla Aralık ya da Ocak ayında olmamız gerekirdi, oysa görüntülerdeki mevsim yaz sonuydu. Bu hafta öğrendik ki Naz'ın ölüm tarihi 6 Eylül'müş.

Yetmezmiş gibi bebeğin nüfus cüzdanını da gördük ve doğduğu tarihin 25 Eylül olduğunu öğrendik. Burada iki hata öne çıkıyor. İlki, Emre ve Gökçe'nin ilişkisi Ocak sonu, Şubat başı gibi başlamıştı. Normalden çok erken doğurmadığını bildiğimiz Gökçe'nin ya Ocak ayı başında hamile kalmış olması ya da Ekim ayı sonunda doğum yapması gerekirdi. İkincisi ise, Gökçe doğum yaptığında Ali Nejat'ın gözaltında olmasıydı. Ali Nejat cinayetten 2 gün sonra tutuklanmış olsa, Gökçe de gözaltı süresinin sonlarında doğum yapmış olsa ulaşacağımız tarih en geç 11 Eylül oluyor. Oysa kimlikteki tarih 25 Eylül. Genco hastaneden alınan belgelerle nüfus kaydı yaptırdığı için tarihin yanlış yazılmış olabileceğini düşünmemiz için bir sebep yok.

Yani diyorum ki, azıcık daha dikkatli olunsa…

(Bu yazı ilk olarak 8 Ekim 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: