17 Ekim 2016 Pazartesi

"Bu bendeki seyir değil…"

Aylar sonra yeniden düşlerimdeydin, ne gereği varsa!

Rüyamda bile parçalara ayrılmışım, her bir parçaya bir görev tayin etmişim, hepsine birden yetişmeye çalışıyorum… Bir oradayım bir burada...

Son günlerde kafama takılan, aklımı karıştıran kim varsa senin yüzüne bürünmüş, nereye gitsem ya sen ya senin olmasını/sen olmalarını istediğim başka yüzler... Seninle konuşurken onlara söylüyorum, sana dokunurken bir başkasına sarılıyorum, çok tuhaf, fazla tuhaf; seni hiçbir zaman böyle bir karmaşanın içine sokmadım ki ben… 

Sen hep biraz daha yukarısındaydın bu kalabalığın, belirli ve sabitti yerin, değiştirmezdim… Ama sanki bu sefer ne ben teşneydim seni orada çakılı tutmaya ne sen istekliydin özel olmaya… Ve ilk kez, sen de gitmek istiyordun benden, sessiz ve usulca. Ben de yalnızca izliyordum gitmek isteyişini, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey yapmak istemeyerek. Canım sıkılıyordu ama canım yanmıyordu...

Zaten "penceren kör, kapın kilitli" ve ben o kapıyı çalmaktan, o pencereden içeri başımı uzatmaya çalışmaktan yoruldum. Bir kerecik olsun bir aralık buluverseydim belki de tüm varlığımla sızacaktım evinin her köşesine, seni yerleştirdiğim gibi yıllar yılı düşlerime. Ama ben artık kendi pencerelerimi sonuna dek açmak, her yeni mevsimi dolduramayacaksam da odamın içine, en azından hava almak istiyorum.

Oysa düşlerdi seni ince ince işleyen ruhuma, şimdi söküyor nakışlarını yine düşler… Artık "bu bendeki sevda değil"!

Hiç yorum yok: