17 Ekim 2016 Pazartesi

Kördüğüm'ü Beklerken...

Hani jenerik görsellerinde birbirine dolanıp duran, en sonunda da kalp şeklinde bir kördüğümde ulaşan ipler var ya, işte o ipler, Feyza'nın kalbini çepeçevre kuşatıp sımsıkı saran acılar sanki. Feyza Karasu karakterini bu diziden çekip alınca geriye boşlukta salınan ip parçaları, bir araya gelip iyi ya da kötü bir hikâyeye dönüşemeyen insancıklar ve olaycıklar kalıyor, bana sorarsanız. Yeni sezon öncesi yayınlanan özel bölümü "evlat acısı" başlığıyla vermeleri de bunun kanıtı.

Adını Hümeyra'nın 1969'da yayımladığı Kördüğüm şarkısından alan dizinin, başlangıçta yine aynı şarkıdan alınan "Ya her şeyim ya hiçim" ismiyle tasarlanmış olduğunu hatırladım bunları yazarken. Ve bu ifadenin bu dizide Feyza'dan başkasını işaret edemeyeceğini gördüm. Didem'in intiharıyla başlayan hikâyemiz Feyza'nın intiharıyla (ya da intihara teşebbüsüyle) kapatmıştı sezonu. Oğlunun ölümünün ardından yaşamı askıya alan Feyza, Kaan'ın hayatına girişiyle yeniden canlanmıştı. Yaşama doğru attığı her adımda biraz daha güçlü, biraz daha umutluydu ve biraz daha sıkı tutunuyordu geleceğe. Kaybettiği çocuğunun ardından bir hiç sanırken kendini, bir başka çocuk için her şey olmaya çalışıyordu…

Sezon boyunca, 'evlat acısından daha büyük ne olabilir ki' diye sorup durmuştuk kendimize, birbirimize. Ve buna eklemlenen, bu acıyı kardeşiniz yüzünden çekiyor olmanın acısını yaşamıştık. Daha acısı da varmış meğer, onu da sezon sonunda göstermişlerdi bize: bu acıyı kendi babanız yüzünden çekmiş olmak, üstelik size bu acıyı çektirenin kardeşiniz olduğunu sanıyor olmak ve babanızın da hem sizin hem de kardeşinizin acısına seyirci kalmış olduğunu öğrenmek…

Silahı kalbine tutup tetiği çeken bir karakterin ölmemiş olması, belki de yalnızca Türkiye'de çekilen dramalarda olabilecek bir şeydir ve herkes gibi ben de böyle bir şey izlemek istemem. Fakat bütün hikâye Feyza'nın etrafında dönmekteyken bu karakterden vazgeçmek iyi bir fikir mi, gerçekten emin değilim. Hele bir de Feyza rolünü Tülay Günal'ın muhteşem performansıyla izliyor olduğumuzu, onun Teoman Kumbaracıbaşı, Mehmet Aslantuğ ve Tuğrul Çetiner'le sahnelerinden nasıl bir haz aldığımı hatırlayınca yalnızca "acaba" diyebilmek istiyorum… Feyza, babasına doğrulttuğu silahı kendi göğsüne çevirdiğinde Enver ona doğru ani bir hamle yapmıştı, durdurabilmek umuduyla. Hani diyorum, belki de namlunun açısı değişivermiştir son anda ve kalbine saplanmamıştır kurşun… Olamaz mı? (Lütfen olsun!)

Yeni sezon tanıtımında Tülay Günal'ın güzel sesinden "Her şey yarım kaldı yine, ne tuhaf"* diyen şarkıyı duyuyoruz. Yarım kaldığına göre, Feyza artık yok demektir. Ve demektir ki Feyza, kalbine sıktığı o kurşunla, İskender'in kılıcı misali, kesip atmıştır kördüğümün bir bölümünü…

Geriye kalan düğümler bu kez neyi merkeze alarak bir araya gelecek ve çözüme doğru yol alacaklar, işte ben en çok bunu merak ediyorum.

Kördüğüm'ü Beklerken...

Ali Nejat ve Naz ilişkisini hatırlayacak olursak (ki hiç hatırlamak istemiyorum aslında): Ali Nejat Naz'ı ilk görüşte beğenmişti zaten. Ardından merhametli bir doktor olduğunu öğrendi. Sonra da evli olduğunu. Ve onu uzaktan izlemekle yetindi sadece. Sonra bir oğlu olduğunu öğrendi Ali Nejat ve oğlunun da Naz'la arkadaş olduğunu. Hayatına bir türlü giremediği halde sürekli karşısına çıkan Naz'ı hiçbir zaman bir kadın gibi göremedi Ali Nejat. Arkadaşına yardım eden bir doktor, oğlunun yarasına deva bir anne oldu, ama Ali Nejat'ın yıllar süren yalnızlığına yoldaş olacak bir sevgili olamadı… 30'lu yaşlarını süren insanlardan beklediğimiz, liseliler gibi bakışmaları değildi bizim de. Biz elektrik ve tutku görmek istedik, göremedik.

Tutku yoktu da akıl var mıydı? Hiç emin değilim. Ali Nejat'ın kendisine yasak bir kadına nasıl yaklaşacağına bir türlü karar verememesinin de payı vardır bunda, ama Naz da Umut'la evliyken bile ilgisini saklayamadığı Ali Nejat'a hiçbir engeli kalmadığında da yaklaşamadı. Ali Nejat'ın karşılık göremedikçe adım atmaya çalışmasını, adım atmalarının da "ben sana âşık oldum" ya da "evlen benimle" den öteye geçmemesini ben zaten haftalar boyu anlamlandıramadım. Benzer şekilde, Naz'ın Ali Nejat'a hiçbir karşılık vermeyip sonra havalı bir evlilik teklifi alınca bunu büyük bir mutlulukla kabul etmesini de hiç anlayamadım.

Özetle, benim gözümde, Ali Nejat-Naz ilişkisi temelsizdi ve inandırıcılıktan uzak bir yol izledi. Öyle ki sezon sonuna doğru, Eylül'ün gelişinin de etkisiyle, Naz'ın bu hikâyeden çıkacağını bile düşünmeye başlamıştım. Ama hem sezon finalinde Naz'la ilgili hiçbir şeyin olmayışı hem de yeni sezona dair haberler gösteriyor ki beni bu konuda mutlu etmeyecekler… (Ya da belki Ali Nejat ve Eylül'ün yeniden başlayan ilişkilerini uzaktan izleyip kaybettiklerine üzülen bir Naz izleriz, kim bilir…)

Yüzüğü çıkarıp Ali Nejat'a iade ederken "Korkarım senin sadece kafan değil, kalbin de karışmış!" demişti Naz. Bu konu hakkında söyleyeceklerim var. Kalp karışmaz. Kalp yalnızca hisseder. Onun hissettiğini dile dökmek için akla ihtiyaç duyarız ve işler tam da orada karışır. Dile gelmek isteyen duygular düşüncelere bulanır ve ortalık karışır… Hisseden kalp değil de izleyen göz olarak ben kolayca dile dökebilirim olanları. Ali Nejat aklıyla, oğluna bir anne, kendisine düzenli bir hayat vs. ararken Naz'a kapıldı, ama ona hissettikleri aşk değildi. Eylül'ün gelişiyle bunu sorgulamaya başladı ve yanıtı da kalbinden aldı zaten. Naz'ın elini, saçını tutmaya davranmayan Ali Nejat'ın elinin, dudaklarının Eylül'ün yüzünde yolunu kolayca bulabilmesi; geçmişleri yüzünden değil, hissettikleri yüzünden…

Dolayısıyla Ali Nejat'ın tek meselesi babasıyla artık. Babasına söylediği son sözü hatırlatmalıyım burada, zira ikinci sezonun ana fikri bu cümle olacak gibi görünüyor: "Bir insanın başına senin evladın olmaktan daha büyük bir felaket gelemez."

Fragmanda Tarık Bey'i tekerlekli sandalyede görüyoruz, belli ki Ali Nejat'ın isyanı ve Feyza'nın intiharı sonrası felç geçirmiş. Tarık Bey'le ilgili olarak sezon finalinin ardından söylediğim şu sözlere ekleyebileceğim tek bir cümle bile yok:
"Bu hikâyede Tarık Bey'i kötü yapan şey bu 'kaza'yı planlaması değil. Onu kötü yapan, oğlunun seneler boyunca bu vicdan azabıyla yaşamasına ve bu sebepten iki kardeşin birbirinden uzaklaşmasına göz yumması. Sadece susmakla da kalmadı üstelik, her fırsatta bu olayı Ali Nejat'ın yüzüne vurmaktan ve Feyza'yı Ali Nejat'a karşı kışkırtmaktan da çekinmedi. İşte bence katışıksız kötülük tam da burada. Kendi afiyetini evladının çektiği acıya tercih etmekteki tereddütsüzlüğü."
Her şeyi başlatan hamleyi yapan ve hikâyedeki herkese türlü türlü acılar çektiren adamı bir tekerlekli sandalyeye mahkûm ederek kıstırmak ve acı çekerek, yavaş yavaş, sürünerek ölmesini sağlamak, ona yapılacak en büyük kötülük olsa gerek. Umarım ruhen acı çekmesini sağlayacak şeyler de yaşanır sezon boyu, bunu görmeye hepimizin ihtiyacı var.

Bir tahminde bulunamadığım Enver-Murat geriliminde olacakları, Murat'ın Tarık Bey'den alacağı intikamı ve Murat'ın Didem'e olan aşkının ikna edici detaylarını görmek için de ekran karşısında olacağım… Hadi, başlayalım artık!

 *"Aşk Üzerine Söylenmemiş Her Şey" film müziği, söz-müzik: İlhan Şeşen

(Bu yazı ilk olarak 20 Eylül 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: