İstanbul Sokakları - İlk Bakış
Caner
Cindoruk ve Gizem Karaca'nın başrolleri oynadığı, Rıza Kocaoğlu, Naz Elmas,
Derya Alabora, Mine Teber, Mehmet Çevik, Berkay Ateş, Güven
Murat Akpınar gibi isimlerin onlara eşlik ettiği, Gold Film'in Show TV için hazırladığı yeni dizi Pazartesi akşamı ilk
bölümüyle ekrandaydı.
Senaryosunu Zülküf Yücel ve Zehra Yücel'in
yazdığı dizinin yapımcısı Faruk Turgut, yönetmeni ise Faruk Teber.
Olaylara
boğulmayan, derli toplu, sakin bir ilk bölüm izledik, bütün karakterleri biraz biraz tanıyarak. Nazlı (Gizem Karaca) atanamamış
bir resim öğretmenidir ve aile bütçesine katkıda bulunmak için
seyyar börekçilik yapmaktadır. Fırat (Caner Cindoruk) ise
zengin bir ailenin oğlu ve şirketlerin yöneticisidir. Fırat börek
almak istediğinde karşılaşır ve ilk görüşte birbirlerinden
etkilenirler. Belki de tanışıp konuşacaklarken Fırat, silahlı adamların
saldırısına uğrar ve doğuştan kalp hastası olan Nazlı onu kurtarırken bayılır.
Sonrası
karakterleri tanıdığımız ve Nazlı ile Fırat'ın birlikte çok güzel
olacaklarına ama birbirlerine neden açılamayacaklarına, neden birlikte
bir yola çıkmayı tercih etmeyeceklerine ikna olmamıza yetecek kadar olay
ve hikâye ile geçti. Sonunda ise soru işaretleriyle dolu açılış
sekansını tekrar gördük.
Hikâye, seyirciyi hiç yormadan aktı geçti.
İzlemeye 40 dakika kadar geç
başlayıp izlerken bir yandan başka işlerle de uğraşmama rağmen içine girmekte hiç zorlanmadım. Bu yüzden
tekrarını da izleyip eksiklerimi tamamlarken de sıkılmadım. Piyasada bağır çağır işler yapan onca dizinin arasında
tutunabilir mi bilmem ama, ekranda kaldığı sürece diziyi izleme kararı almakta da hiç zorlanmadım.
Aramızda Kalsın'dan bu
yana Caner Cindoruk'u yeniden ekranda görmek için
sabırsızlanıyordum -gerçi o,
tiyatro sahnesinde (Köpek, Kadın, Erkek) ve beyaz perdede (Çalsın Sazlar) bizi kendinden hiç mahrum etmedi ama ekrana çıkması, her hafta evimize konuk olması başka
bir şey- ve bütünüyle iyi ya da kötü olmayan bu karakteri izleyecek olmaktan
memnunum. Karakterler ikircikli, Fırat'ın cümleleri de öyle.
"Benim tarlama karpuz ekenin bir tarafından hıyar çıkar", "Sen adam vurduğunda bela okurlar, ben vurursam
sela" gibi aforizmik cümleleri
sevdiğimi söyleyemeyeceğim.
Gizem
Karaca'nın ekrana çok yakıştığını
düşünenlerdenim. Nazlı'ya henüz
çok inanmadım ama Benim Hala Umudum Var'daki
Umut'tan ve Güzel Köylü'nün Gül'ünden farklı birini izledim ekranda, şimdilik bu
da yeter. Ayrıca üniversite okumuş
ama bunu bir marifetmiş gibi göstermeyen,
zaten olması gerekeni yapmış bir karakter olmasını da sevdim Nazlı'nın.
Kadınların okumasının bir istisna hali olmadığına dizilerimiz de alışsa iyi
olur. Odasına çekilip Nazım Hikmet
okuyan (Yatar Bursa Kalesinde), Edip Cansever'den alıntılarla konuşan bu kadını ben sevdim, uzun
uzun izlemek isterim.
Şu çantayı tutuşundaki acemilik bile Gizem Karaca'nın oyunculuğu hakkında sağlam ipuçları veriyor.
Rıza
Kocaoğlu'nun karakteri Cemil'i de sevdim. Belki Rıza Kocaoğlu'nu böyle
şehirli, zengin ve marjinal bir karakterde
görmeye alışık olmadığımdan özellikle konuşma biçimini çok garipsedim
ama kötü adam izlemeyi severim, kaliteli kötü adam izlemeyi ise daha çok
severim. Vivaldi ile uyanan, Fransızca
konuşan, elit zevklere sahip bu adamı izlemek keyifli olacak. Ama bu
marjinal
karakterin sıradan kötülerden daha farklı türden bir kötü olmasını,
örneğin maskeli, silahlı adamları sokak ortasında Fırat'ın üstüne
salmaktan daha orijinal fikirlerle karşımıza çıkmasını bekliyorum.
Ayrıca, hemen her dizide
zenginler var, fakat ilk kez akıllı evi olan birini görüyoruz. Bakalım
daha
başka neler göreceğiz…
Naz
Elmas'ın da şeytanın bacağını kırmasını ve hem dizinin devam etmesini hem de
onun bu dizide devam etmesini istiyorum artık, çünkü nişanlısı Cemil'den
hoşlanmayan, Fırat'a âşık olan ve
bunları saklamayan Sibel'i de sevdim.
Derya
Alabora, Mine Şenhuy Teber, Berkay Ateş ve Güven Murat Akpınar izlediğin
her yerde beğendiğim, içinde bulundukları işe renk ve estetik katan
muhteşem oyuncular; fakat ilk bölümde Nazlı'nın babasını canlandıran
Mehmet Çevik'e hayran oldum. Nazlı'yı uyandırmak için odasına gittiği
sahnede, kalp hastası olan
kızının o sabah uyanamayacağını düşününce yaşadığı korku ve döktüğü
gözyaşları, Nazlı
uyanınca o perişan halini görmesin
diye odadan kaçışı çok güzeldi ve bence dizinin en güzel sahnesiydi.
İstanbul
Sokakları şarkısını çok severim
ama jenerikte ve bölüm içinde defalarca kullanılan versiyonunu hiç
sevmedim. Bize daha "şehirli" bir hikâye sunulduğu için bu arabesk
versiyonu yakıştıramadım. Dizi içinde kullanılan diğer eserlere ve tema
müziklerine daha uygun bir versiyon yapılabilirdi.
Sonuç olarak yaratılan dünyayı ve karakterlerin bize vadettiklerini sevdim, gelecek bölümleri merakla bekliyorum…
(Bu yazı ilk olarak 20 Nisan 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)