Kördüğüm 14. Bölüm Yorumu
Umut, bugüne kadar
'aptalca' diye nitelendirilebilecek bir sürü şey yaptı. Bunların en aptalcası o
silahı Ali Nejat'a doğrultması ise, ikincisi de o silahı orada bırakıp gitmeye
kalkışmasıdır. Neyse ki bütün aptallıkları yuvarlanıp büyüyerek bir çığ oluyor
ve tam da Umut'un tepesine düşüyor yine.
Ama çığ bu, düştüğü yer öylesine büyük ki, Umut'la beraber pek çok hayatı
tarumar edecek.
Evlerde telaşlı bir
sabahla başlıyor yeni gün. Feyza yine çiçekler açıyor, Murat'la kahvaltıya
gidecek. Bunu öğrenen Neslihan'da o donuk ifade beliriveriyor yeniden, sorgu
başlıyor: "Bu yakınlığınızın özel bir
sebebi var mı yoksa sadece birlikte vakit geçirmekten keyif mi
alıyorsunuz?" Feyza'nın yanıtı hazır: "Sana ne Neslihan? Bu konuyu niye seninle konuşayım ki?"
Feyza zaten hep
direkt konuşan biri oldu, dolaylamalar onun işi değil, o herkese karşı açık ve
net. Hatta bazen gereğinden fazla açık ve net, bu nedenle istemese de kırıcı
olabiliyor; ama bu bölümde, hemen hemen her karşılaşmalarında Neslihan'a
söyledikleri gerçekten Neslihan'ın hak ettikleriydi. Neslihan'ın yaşadığı
tedirginliğin boyutundan, Feyza'nın durumunu Enver Bey'e anlatacak kadar
tutuşmasından da anlayabiliriz Feyza'nın ne kadar haklı olduğunu.
Genco'nun
dövülmesinin Ali Nejat'la bir ilgisi olmadığını biz zaten biliyorduk, kendi işi
olduğunu da Murat itiraf etti bu hafta, Ali Nejat'ı rahatlatmak istemişmiş. Ali
Nejat çok kızdı, ama çok kızmış hali bile dizideki herhangi birinin normal
halinden daha sakindi. Ali Nejat karakterinin sakinliğine gerçekten hayranlık
duyuyorum, İbrahim Çelikkol da bunu çok iyi yansıtıyor, bazı durumlarda sakin
kalmak, tepki vermemek için kendini tutar insan, ama gözlerinden çıkan
alevlerde görürüz bunu, Çelikkol'da
bu yok, o gerçekten sakin kalabiliyor ve ben hayranlıkla izliyorum. İşte bu
sahnede biraz olsun sinirli -ya da daha az sakin, diyelim- olmasını
bekliyordum. Umarım bu sakinliğin sonunda "Yavaş atın çiftesi pek
olur" atasözünü hatırlatmazlar bize…
Murat'ın Genco'yu
dövdürme işini itiraf etmesinin ardından, Umut'la da anlaştığını ve bu
intiharın da bir tezgah olabileceğini düşünmüştüm. Genco'yu dövdürmesi de
dikkatleri üzerine çekmemek için olabilirdi. Çok da yanlış düşünmemişim, hesap
edemediğim tek şey Umut'un dik başlılığıymış. Ama Umut, dik başlı olabilmek
için fazla aptal ve dikkatsiz. Bütün kozları ortaya saçarak kazanma ihtimalini
kendi eliyle sıfıra indiriyor. Doğal olarak, Murat'ın birlikte çalışmak için
Umut'u ikna etmesi hiç de zor olmadı.
Umut, Murat'la
anlaşmak zorunda kalınca Umut'un bir süre ortada görünmeyerek herkesi öldüğüne
ikna edeceğini, sonra yenilenmiş bir imajla başka biri gibi ortaya
çıkabileceğini düşündük. Sakallarını kesip bir kemik çerçeveli bir gözlük
takabilir, giyim stilini değiştirebilir ve 'yeni tasarımcı' kimliğiyle
karşımıza çıkabilirdi. "Umut'a ne oldu?" sorusuyla uzun süre
boğuşmamıza izin vermedikleri gibi, beklediğimiz türden bir tarz değişikliğini
de hemen bu bölümde bize sunmaları harika oldu. Bazı yaraları ısrarla deşseler
de bazı büyük olayları gereksiz yere büyütmedikleri için de çok seviyorum bu
hikâyeyi…
Ayrıca, Murat
"cinayet" lafını ettikten sonra Umut'un bir aslandan kediye
dönüşmesi, ne istediğini bilen, kaybedecek şeyi olmayan ve bu yüzden bağırıp
çağıran bir adamdan alttan altta ve korkarak bakan bir adama dönüşmesi, bölüm
sonunda Karas Holding'e geldiğinde de Ali Nejat'a yönelttiği meydan
okuyan, "Gidişim suskun olmuştu ama
dönüşüm muhteşem olacak" diyen bakışları, yani Alican Yücesoy'un bütün
bunları yalnızca gözleriyle anlatabilen oyunculuğu muhteşemdi.
Murat'ın
zaferleriyle dolu bir bölüm oldu
bu, Feyza'yı kendine âşık etti,
bunu yaparak Neslihan'ın ilgisini kendi üzerine çekti, Ali Nejat'a sözleşmeyi imzalattı, Umut'u işbirliğine
"ikna etti", Oğuz'u gıcık etti ve Tarık Bey'i yanına çekti. Daha ne
olsun? Bütün bunları başka başka rollere, ses tonlarına, bakışlara ve mimiklere
bürünerek yapan Teoman Kumbaracıbaşı'na da kucak dolusu sevgiler göndereyim
buradan.
Böyle iyi yazıldığı
ve bir o kadar iyi oynandığı zaman 'kötü' karakterleri izlemeyi başrollerden
daha fazla seviyorum ben. Motivasyonunu henüz tam çözemesek de Murat bu
hikâyenin karanlık tarafında duruyor. Ve ana karakterlerimiz böyle aptal,
düşüncesiz ve hareketsiz oldukça da kötüler kazanacak. Hiçbir şey yapmayarak
lekesiz kalınabilir ama buna iyilik diyemeyiz, bu yaşamamak demektir. Kötüler
en azından yaşıyor…
Aklıma takılanlar:
- Geçen haftaki yazıdan sonra bir Twitter kullanıcısı, Naz'ın "Umut benim en yakın arkadaşım" lafına gıcık olduğunu yazdı. Benim en çok sevdiğim repliklerden biri aslında bu cümle. Ama bana bu yorumunu ileten kişi çok haklı. Bu adam senin en iyi arkadaşın da neden oturup iki satır muhabbet edemiyorsunuz? 40 bin lira borcu ödeyemeyen adam hangi parayla gidip cip aldı kendine, niye sormuyorsun?
- Kaya Akkaya'yı üç bölümdür görüyoruz Murat'ın adamı olarak, kendi adıma çok da mutluyum onu izliyor olmaktan. Ama jenerikte ismi geçmiyor, acaba neden? Ama hem Hatırla Gönül'deki "işin" aynısını yapıyor olması (zengin ve güçlü birinin "adamı") hem de oradaki tipinin hiç değişmemiş olması hiç hoşuma gitmiyor.
- "Şirketin bir kadın bakışına ihtiyacı var." Bir kadının sadece kadın olduğu için dışlanması kadar, sadece kadın olduğu için kendisine "ihtiyaç duyulduğunun" düşünülmesi de ayrımcılıktır. Feyza telefonun öteki ucunda eridi ama ben hiç memnun olmadım. Evet, ben de Feyza'nın şirketle ilgilenmesini istiyorum ama sadece kadın olduğu için değil. O şirkette Ali Nejat kadar onun da hakkı olduğu ve bu işleri kotarabilecek kapasitede biri olduğu için.
- Gökçe'nin her fırsatta Emre'ye atarlanmalarından ben çok sıkıldım, Emre'nin de bu tavırlara neden katlandığını anlayamıyorum zaten. Gökçe'nin her çıkışında alttan alması, haklıyken bile özür dilemesi çok sıkıcı. Böyle yapan erkekler, kadınların sürekli trip atmasından da şikayet etmemeliler, çünkü kadını, istediği olmadığında ağlayan çocuklara dönüştüren, onların bu dik duramayan halleri oluyor biraz da. Dik duran bir Emre ve ota çöpe arıza çıkarmayan bir Gökçe izlemek istiyorum ben, çünkü birlikte çok güzeller…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder