7 Nisan 2016 Perşembe

"Hiç bozulmamış yasaklar gibi…"

Kördüğüm 12. Bölüm Yorumu

Yaygın kanıya göre Türk erkekleri şöhret oldukları ya da parayı buldukları zaman iki şeyi çok hızlı yaparlar: eşlerinden ayrılmak ve arabalarını değiştirmek. Tasarımları için Ali Nejat'tan 500 bin TL alan Umut, hemen o bölümün sonunda ayrılmak istemişti Naz'dan. İki bölüme kalmadan da gitti kendine koca bir cip aldı. Haksızlık etmek istemem, bizim hikâyemiz başka dinamiklerle yol alıyor; ama hikâyeden sıyırınca elimizde kalan tam da bu. Zaten bu yaygın kanıya varma sebebimiz de zengin ya da şöhret olanların arka plan hikâyelerini bilmeyişimiz değil mi?
 
Belki Alican Yücesoy'u çok sevdiğimden, belki çocukluk aşkıyla birlikte olan yetişkinlerin uzun soluklu ve çevrelerine umut saçan hikâyelerine gıpta ettiğimden, belki de Umut ve Naz'ın ayrılığı için alışılmadık bir yol izlenmesini umduğumdan, Umut'un gerçekten iyi niyetli, şefkatli, 'sağlam' bir adam olduğu fikrine çok erken kapıldım ben. Öfkesini sık sık ve ölçüsüzce dışa vurmasına rağmen çirkinleştiğini, o güzel gözlerin ardında bayağı bir adam gizlediğini görmeyi de hep erteledim. Oysaki, en basitinden, hamile karısını, hamile olduğu için "kutlama" yemeği diye meyhaneye götürecek ve içemeyen kadının karşısında rakıları 'hüp'letecek kadar düşüncesiz bir adam işte…
 
Eve gelip konuşmak istediğinde ben de Naz gibi, "Evet, dinliyorum" dedim; "Evrenin sırrını verecek de olsan zerrece umurumda değil, ne konuşacaksan konuş ve bir an önce çek git" anlamında… Umut yine kendisinin bile inanmadığı bahaneleri sıraladı önce, lafı Ali Nejat'a getirdi sonra. Umduğu karşılığı bulamayınca da kırıp döktü hem evdeki eşyaları, hem de Naz'ı. Umut'tan nefret etmemin 10 sebebi, hepsi tek bir bölümde, art arda!
 
Ama yetmez, bir de tüy dikmesi lazımdı, onu da yaptı. Bebeğin düşmesine de sebep oldu, tam oldu. Naz için ortada bir kördüğüm kalmamış oldu böylece, zaten pamuk ipliğine dönmüştü kalan bağlar, onlar da koptu gitti…
 
Kördüğüm:  
 
Ablasını hastanede ziyarete giden Ali Nejat, Feyza'yı piyano çalıp şarkı söylerken buldu, işte bölümün en güzel, en mutlu anları… Feyza'nın babasından uzaktayken ya da ona direnirken daha iyi, daha sağlıklı olduğunu bakalım ilk önce kim fark edecek? Bana kalırsa 'Tarık Bey sorunu'nu çözmenin yolu, Feyza'nın Ali Nejat'a taşınmasından geçiyor. Üstelik böylece Neslihan'dan da kurtulmuş oluyoruz. Süper olmaz mı? (Dizinin yayın ömrünü en az yarıya indirecek böylesi hareketlerden elbette itina ile kaçınacağız, biliyorum. Ama umut fakirin ekmeği işte…)

Bir bölümü de Tülay Günal'a hayranlığımı belirtmeden geçeyim diyecek oluyorum ama sağ olsunlar bu konuyu hiç es geçmiyorlar. "Sen Benim Şarkılarımsın"ı çalıp söylerken Günal'ın İlhan Şeşen'den de Zuhal Olcay'dan da hiç etkilenmemiş olduğunu fark ettiniz mi siz de? Kendi gibi, kendi yorumuyla, yeni anlamlar, yeni düşler katarak söylediği şarkı su gibi akıp geçti. İngilizcede "speaks for itself" diye bir deyim vardır, kelimesi kelimesine çevirdiğimizde "kendisi adına konuşmak" anlamına gelir. Yani bir şey, varlığıyla kendisini o kadar iyi ifade eder ki, üzerine bir şey söylemenize gerek yoktur. İşte, Günal'ın performansı o kadar duru ve 'kendi adına konuşuyordu' ki, müzik altı görüntüye bile gerek duyulmamıştı. Onu piyanonun başında izleme keyfinden de mahrum kalmadık böylece…
 
Bu keyifli anların canlı tanığı Ali Nejat, ablasını hastaneden çıkarıp Kaan'ın yanına getirmekle kalmadı. Şarkıdan da aldığı ilhamla Naz'ın yanında buldu kendini. Hiç bozulmamış yasakların bozulma vaktiydi artık, çünkü artık o yasak, o kadar da yasak değildi… Ali Nejat ve Naz'ın hiçbir şeyi açıkça konuşmadan, ama birbirlerinden son derece emin olarak bir yola çıktığını görmek bana iyi geldi. Bu düğümlerin böyle yavaş yavaş atıldığını görmek beni hikâyeye daha çok inandırıyor. Umarım ani hız değişimleri yaşanmaz…
 
Murat hem Feyza'ya ilgi göstererek, hem Umut'u yanına çekmeye çalışarak (ve bunun için Demir'i de kullanarak), hem de Ali Nejat'a art niyetli bir anlaşma önererek Ali Nejat'ın yanında değil karşısında olduğunu bize net bir biçimde gösterdi. Geçen hafta, bunların Enver Bey'le de bir bağı olabileceği teorisini atmıştım ortaya. Bu hafta bu teorimi güçlendirdiğini düşündüğüm iki ufak ayrıntı yakaladım. İlki, Murat ve Ali Nejat konuşurken Oğuz'un Ali Nejat'ın odasına girmesi ile yaşandı. Ali Nejat ve Oğuz arasındaki atışma devam ederken Murat ve Oğuz arasında kısacık bir göz teması oldu, saklamak istedikleri bir temas. Buradan, birlikte bir iş çevirebilecekleri sonucu çıkmak zorunda değil elbette ama bana yetti. İkincisi ise Oğuz'un Neslihan'a sorduğu, "Enver Bey'in sadece bizimle çalıştığını mı zannediyorsunuz?" sorusuydu. O diğer kişilerden biri niçin Murat olmasın? Zaten Murat ve Demir'in aynı tarafta olması da benim teorimi güçlendirmişti… Ne kadar tutturabildiğimi zamanla göreceğiz…  

Kaan'la Feyza'nın arası da düzelmişken çocukcağızın hayatını zorlaştıracak tek şey olarak Tarık Bey çıktı sahneye. "PİYANO OYUNCAK DEĞİL!" "BAŞKALARININ ODALARINA GİRİLMEZ!" "YEMEK YERKEN MASADAN KALKILMAZ!" Bir gün içinde aynı nemrut suratla ve sert tavırla üç kez karşılaştı Kaan, yine de ağlamadı, çekinse de kaçmadı Tarık Bey'den. Oysa adamın ekrandan bile taşan öyle delici ve ürkütücü bakışları var ki, ben bile yorum yazarken "Tarık" diyemiyorum, hazır ola geçip önümü ilikliyor ve "Tarık Bey" yazıyorum. Gözüne batmamakta fayda var, neme lazım…

Ben, Umut'a Ali Nejat'ı bitirmeyi teklif eden Murat'ın alacağı cevabı değil, Tarık Bey'in Kaan'la nasıl vakit geçireceğini görmek için merakla bekleyeceğim gelecek haftayı… Bu arada Tülay Günal'ı bir kez daha sahnede göreceğim içinse daha çok heyecanlıyım. Siz "Sen Benim Şarkılarımsın" sahnesini tekrar tekrar izleyedurun, ben canlısını izleyip geleceğim...^^
 
(Bu yazı ilk olarak 25 Mart 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)
 
 

Hiç yorum yok: