Karşımda Ömer gibi
bir adam bulmak istediğimi sandığım zamanlarda kendimi Defne'nin yerine
koyduğum oldu benim de. Ama benim aşk hikâyem/hikâyelerim Defne'ninki ile
hiçbir açıdan benzeşmediği için bu özdeşleştirmeden kısa sürede vazgeçtim. Ben
kendimi çoğunlukla karşılıksız aşk tahterevallisinin yerdeki kanadında,
ayakları yere basan ama ağırlığınca hantallaşıp hareketsiz kalan tarafında
bulduğumdan, Kiralık Aşk hikâyesi içinde
kendimi Sinan'la, Sude'yle, İz'le ve hatta Fikret'le eşleştirmem çok daha kolay
ve dolaysız oldu.
Şimdi sizleri, ona hak vermesek bile, Fikret Gallo’yu biraz olsun anlamaya davet ediyorum.
Bana imkânsız
geliyor ama, belki de vardır birine hiç uzaktan bakmayan, ulaşamayacağı birini
hayal etmeyen, ulaşabilecek bile olsa hareketsiz kalıp yalnız hayallerinde
sevmeyi tercih etmeyen birileri… Hani, siz değilseniz bile, eminim çevrenizde
görmüşsünüzdür tek başına, uzaktan uzağa, camdan cama seven birilerini… Öyle
düşünün…
Bir gün biri çıkıyor karşınıza; sizinle aynı işi yapan, kafası benzer biçimde çalışan, benzer değer yargılarını paylaşan, akıllı, vicdanlı ve güzel biri. Kapılıyorsunuz, onun bir dahli olmasa da. Aşkı başlatan âşık olma fikri değil midir zaten? Bir fikir düşüyor aklınıza… Onu tanıdıkça, yanında, yakınında oldukça büyütüyorsunuz içinizdekileri… Evet onun hayatında biri var, evet başka türlü akıyor onun hikâyesi, yolu başka, ufku başka… Ama kıvılcım çakmış bir kere, kim ister içinden volkanlar taşarken küle dönmeyi?
Karşılıksız aşkın kutsal kitabı der ki: "Önce aşk vardır. Hatırlamak da, acı çekmek de, sevgilimize vereceğimiz çiçeğin fotosentezi de ondan sonra başlar."* Fikret de kaptırdı kendini Ömer'e. (Zaten tümüyle kapılmasak da hepimiz zaman zaman erimedik mi Sinyor İplikçi'nin karşısında?) Fikret de bir umuda tutundu ve düştü içine bir ateşin… Karşılaştıkları ilk gün, bakışları ve cümleleriyle Ömer'in bu umudun kıvılcımlanmasına çanak tuttuğunu da inkâr edemeyiz. Yani önce aşk vardı, gerisi, yani Ömer'in hayatında birinin olması, hayatındaki kişinin kimliği ve sair detaylar ondan sonra geliyordu… Anlaması zor değil.
Bir düşünün lütfen, bırakın âşık olmayı, hoşlandığınız ya da beğendiğiniz birinde, sevdiğiniz bir ünlüde, okuduğunuz bir romanın ya da izlediğiniz bir filmin bir karakterinde kendinize dair detaylar bulmaktan, onlarla ortak özelliklere ya da zevklere sahip olmaktan tuhaf bir mutluluk duymadınız mı hiç? Fikret'e olan da bundan pek fazlası değil…
Simurg'u verdiği kişinin Ömer olduğunu öğrenince iyice alevlendi Fikret'in aşkı. Çünkü kafası karıştı, çünkü bunu bir işaret olarak okumak, her şeyi bununla anlamlandırmak istedi. Kutsal kitabımızın dediği gibi: "Birine âşık olunca, ömrün boyunca onu aramışsın da sonunda bulmuşsun gibi, geçmişini tekrar kurgularsın. Basit tesadüfler aşkın ilahi gücünün işareti olur çıkar."* Fikret'in bulduğunu sandığı işarete "ne alakası var" yorumunu yapanlara da hatırlatmak isterim, geçmişe döndüğümüz bölümde Ömer'le Defne'yi karşılaştırarak bu işaret arama fikrini bizlere bahşeden de dizimizin ta kendisidir.
Kendisine
aşk oyunu oynanan kişinin Ömer olduğunu, Ömer'in sevgilisinin de Defne
olduğunu öğrendiğinde Defne'ye söylediklerine de hak vermiyorum, ama
anlıyorum.
İster istemez bir kıyas yapıyor zihninde ve bu terazide kendisinin daha
ağır
çektiğine inanıyor. Aşkın hakkaniyetle bir ilgisi olmadığını biliyor
aslında,
bundandır Defne'nin sırrını ifşa etmeyişi, ama yine de kendi sırrını -ki
bu
bir sır bile değil, ufak bir detay sadece ve bu detayın böyle büyüyüp
bir sırra dönüşmesinin
sorumlusu da Defne- ne olursa olsun ortaya dökmek istemesi de yine o
umuda tutunabilmek ve en azından o umudu elinde
tutabilmek için sadece... Bana
kalırsa bunu yine de söylememeli, çünkü elindeki tek kozu bu ve onu da
oynarsa
umudu da silinip gidecek...
Şimdi ben Fikret'i anlıyorum ama sonunda Ömer Fikret'le olsun demeye çalışmıyorum. Tam tersi, Ömer'in Fikret'le olmayacağından emin olduğum için çok iyi anlıyorum. Siz de hak vermeseniz bile anlayın istiyorum Fikret'i, sonuçta hepimiz, "Aşkın insanı zenginleştirdiğini biliyorduk, fakirleştirdiğini de bilelim."*
*Barış Bıçakçı - Bizim Büyük Çaresizliğimiz
(Bu yazı ilk olarak 6 Nisan 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder