Kördüğüm 20. Bölüm Yorumu
Keşke bu dizide olaylar İstanbul'da değil de küçük bir kasabada geçiyor olsaydı da gereksiz karşılaşma sahnelerinde anlam aramak zorunda kalmasaydık. Çünkü izlediklerimize bakılırsa koca İstanbul'da sadece 2 tane hastane, 3 tane de restoran var ve Umut'la Naz mütemadiyen karşılaşıyorlar, ne gerek varsa… Naz Umut ve Neslihan'ı görse ne olur, görmese ne olur? Bunu Ali Nejat da görse ne olur, görmese ne olur? Sırf Eylül gelmeden önce ona dair bilgi edinelim diye zorlama bir karşılaşma ve diyaloglar yazılmış… Neyse ki Umut bile medeni olmayı becerebiliyor da yok yere yaygara çıkmıyor.
Neslihan'ın
çalışmaya, annesinin
rahatsızlığından dolayı paraya ihtiyacı var ama Enver Bey'in kapısını
tırmalamaktan başka bir şey de yapmıyor. Onu hastanede, ödemeyle ilgili konuşurken gördüğümde benim aklıma ilk
gelen, hastaneden çıkar çıkmaz arabasını bir galeriye bırakması
fikriydi. Ya da en azından bir bankaya gidip kredi isteyebilirdi. Sonuçta para konusunda Hasan Amca'dan daha fazla
imkâna ve kolaylığa sahip.
Neslihan'ın
en akıllıca davrandığı bölüm oldu bu. Oğuz'dan hayır gelmeyeceğini
nihayet anlayıp Enver Bey'i aradı ve bir görüşme kopardı. Enver Bey'e
karşı da elindeki en güçlü kozu oynadı, Murat'ın Feyza'ya daha yakın
olmak için kendisini kullanmak
istediğini söyleyiverdi. Şimdilik
renk vermedi ama Enver de bunu karşılıksız bırakmayacaktır, hem Murat hem de
Neslihan cephesinde.
Enver'in
köşke gelişi yine tansiyonları yükseltti yükseltmesine ama Tarık Bey'e
dişlerini göstermeye niçin ihtiyaç duyduğunu ben anlayamadım. Tarık
Bey'in
paniğe kapılıp hata yapması için
ona köşeye sıkıştığını
hissettirmekse amaç, bugün sözle ifade ettiklerini yaptığı hamlelerle
belli etmeliydi daha önceden. Böyle köşke gelip gelip büyük büyük
konuşmakla olmuyor. Neticede Tarık Bey'in de
tek yaptığı Oğuz'u çağırıp
"dikkatli ol" demek oldu sadece. Neye dikkat edilecekse…
Enver'in
geldiğinden beri Tarık Bey'i alt etmekle ilgili bir hamle yapmamış
olması, bu
nedenle köşke gelişi bana uzun
vadede anlamsız gelse de, tam da Murat oradayken köşke gelmesi, hem
Tarık Bey'e hem de Murat'a aba altından sopa göstermesi muhteşemdi.
Tokyo
dün bir tweet atmıştı, "Feyza kendiyle ilgili durumlar
haricinde bir mantık abidesi" diyen. Harfiyen
katılıyorum. Kaan hakkında ya da Ali Nejat'ın şirkete dönmesi konusunda
konuşurken gayet aklı başında cümleler kuran Feyza, mevzu kendisi,
Murat'la ya da Enver'le ilişkisi
olunca ya aşkla ya da öfkeyle
hareket ediyor. Kendisi çok akıllı
mantıklı davrandığını zannetse de duygularına yeniliyor. Ve Enver'e
karşı
duygusal tepkiler vermesinin Enver (ve tabii Enver'in tarafında olan
bizler) açısından umut verici bir yanı da var. Zaten
babasıyla konuşmasına tanık olduktan sonra Enver'e, "Benim için döndüğüne neredeyse
inanacaktım" diyerek de bu zaafla hareket ettiğini açığa vurdu. Enver için umut var…
Eylül'ün adının geçmesiyle hem
Ali Nejat'la geçmişi hem de
Barış'ın öldüğü kaza ile ilgisi açığa çıktı. Böylece, Enver'in Tarık
Bey'e söylediği ve benim de yazının başlığına taşıdığım cümlenin,
dizideki pek çok karakter için geçerli olduğunu öğrendik bizler de. Bu
hikâyedeki
kördüğümlerden biri de, pek çok insanın birbirine bir hayat borçlu
olması…
Biz
Berlin'de komşularımızla İngilizce selamlaşıyor, gündüz vakti ışıltılı
payetli etekle geziyor ve 'depresyon hırkası' yerine de 'depresyon gömleği' tercih ediyoruz.
Fakat
Eylül'ün gelişiyle Enver, Barış'ın ölümünün bir kaza olmadığı iddiasını
da attı ortaya. Ve bunu yalnızca
kardeşinin yüreğini ferahlatmak için söylemediğinden eminiz. Bu
kördüğümü çözeceğini düşündüğü bir adamın peşinde Enver, eğer aradığı
kişi
Murat'ın İstanbul'a gelir gelmez öldürdüğü kişiyse bu arayış kısa
vadede bir sonuca varamayacak
demektir, ama bu arada, Enver'in kurduğu cümleler beni epeyce etkiledi: "İnsan her acıyla baş etmenin bir yolunu buluyor da, evlat
acısıyla baş etmenin hiçbir yolu yok. 'Çektiği
acılar insanı olgunlaştırır' derler ya, bu acı olgunlaştırmıyor... Başka birine
dönüşüyorsun, yoksa insan aklını kaybedebilir…"
Bu cümleler bana, Karadayı'nın Kibar Nazif'ini hatırlattı. Çetin Tekindor'un can verdiği Kibar Nazif şöyle bir şeyler demişti: "Anne babasını kaybedenler için öksüz, yetim diye isim
vermişler ama evladını kaybedene sıfat bulamamışlar, çünkü bu acıyı ifade edebilecek bir sözcük yok."
Naz'ın
hastanedeki odasını güllerle
donatması, Ali Nejat'ın gözümden düşüşünün son aşaması oldu. Bu kadar
klişe, yavan ve ruhsuz bir hareketi gerçekten beklemiyordum, çünkü "ben sana âşık
oldum" derken gözlerinin nasıl parıldadığını görmüştüm. Öyle bir aşkın bu tür bir gövde gösterisine hiç ihtiyacı
yoktu.
Emre'nin
bu hikâyeden çıkmasının zamanı geldi de geçiyor. Geçen hafta "illâ dayak yemesi mi lâzım"
diye
sormuştum, bu bölümde dayağın kıyısından dönüldü. Genco hem Umut'a göre
daha akıllı bir adam, hem de duygularını Gökçe'den saklamak için yoğun
çaba gösterdiğinden sakince kapattı konuyu. Ama o sırada tamirhanede
Umut da
olsaydı Emre oradan tek parça
halinde çıkamayacaktı. Bu konuyu
daha fazla uzatmamaları herkesin hayrına olacak.
Hasan
Amca'nın ek iş meselesi de ısrarla ana hikâyenin dışında tutuluyor.
Bulaşıkçılıktan atılan Hasan Amca şimdi de seyyar pilav işine giriyor,
herkeslerden habersiz. Ve bu arada 5 bölümdür de Kaan'la görüşmüyorlar.
Murat'ın
babasının ölümünden Tarık Bey'le birlikte Enver'i de sorumlu tutuyor
olabileceği
tahminini yapmıştım geçen hafta,
bu tahminim de doğru çıktı. Fakat
Murat'ın bunu öğrenme biçimine bizler pek ikna olamadık. Babasının
ölümünün üzerinden neredeyse 20 sene geçmişken eline bir adam geçiriyor,
onu işkence ile konuşturuyor Murat. O adam da 'oğlu bir gün gelir de
beni zorla konuşturursa' diye
Murat'ın babasının 'ölmeden 6 ay önce yazmaya başladığı' günlüğünü
oracıkta saklamıyormuş zaten, hemen çıkarıp veriyor. Babası defteri 6 ay
boyunca
yazmış ama 'ileride oğlum araştırırsa kolayca bulabilsin' diye düşünmüş
olacak, ölümüne sebebiyet verenleri
iki paragrafta anlatıvermiş. Böylece
Murat emin olmuş babasının ölümünden Tarık Bey ve Enver'in eşit derecede
sorumlu olduğundan. Murat ikna
olmuş ama açıkçası ben yemedim. Daha fazlasını görmeye ihtiyacımız var.
(Bu yazı ilk olarak 19 Mayıs 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)