13 Mayıs 2016 Cuma

Yeşil Deniz: Sevmek, mücadele etmektir!

Yeşil Deniz: Sevmek, mücadele etmektir!

Aşk dersleri gibi dizi şu Yeşil Deniz, en gerçeğinden, en neşelisinden... Ufacık bir köyden öyle hikâyelerle sesleniyorlar ki benim diyen aşk romanı solda sıfır kalır. Liseli gençlerden boyunca çocuğu olanlara, sevmenin, emek vermenin, sevgiyi hak etmenin, kazanmanın ve birlikte değişip dönüşmenin hikâyesini ince ince işleyerek; önce canımızı yakıp sonra deva olarak anlatıyorlar.

Emin Emine ile, Cemil de Safiye ile severek evlendiler, malum. Süleyman ve Sibel'in evliliği kasaba usulü bir formaliteydi, İsmail ve Yakut'unki ise tüm umutlarını tüketmiş iki gencin aşka ve hayata pes etme hâli… Bu nedenle Emin ve Cemil'in başına daha "ailevi" dertler açılırken Süleyman ve İsmail hâlâ aşk derdindeler son zamanlarda. Onların sayesinde biz de aşkın bir boyutunun da dostluk olduğunu, bir insana duyulan sevginin onu tanıdıkça, onunla yaşadıkça, hayatı paylaştıkça da filizlenip büyüyebileceğini, aşkın mücadele etmek ve birlikte değişip dönüşmek olduğunu öğreniyoruz.

Eski İsmail mesela, 'sadıçlaanı' toplayıp 'antin guntin işlee' çevirirdi Feridun'dan kurtulmak için. Oysa Yakut'la birlikte değişti, sevmenin, sevdiğine sahip çıkmanın başka bir boyutunu keşfetti İsmail. Sevdiğinin yanında kalması için ona diğer bütün yolları kapatmanın şart olmadığını öğrendi. Sevdiği tarafından sahiplenilmeyi öğrendi. Sürekli hesap soran değil, sebebini bilmese de arkasında duran bir seveni olabileceğini öğrendi. Sevmenin koşulsuz güvenmekle bir ilgisinin olduğunu ve kendisine koşulsuz güvenen birine koşulsuz güvenebileceğini öğrendi. Yakut'un sevgisi onu öyle değiştirdi ki, oyunlar çevirmek yerine, yalnızca konuşarak Feridun'u ikna edebileceğini sandı. 

Yakut da onca zaman sevdiği Feridun'u tanıyamamış bakın, iki lafla ikna olacağını sanmış. Çünkü onu yaşamamış, kavuşmak için her şeyi yapabilecek tıynette birinin ayrılık anında ne hâle gelebileceğini bilememiş. Feridun'a kıyasla çok daha kısa süredir tanıdığı İsmail'i ise çok daha yakından tanımış, güvenmiş, verdiği sözü ikiletmeyeceğini bilmiş. Bunun sonu İsmail'in yaralanması oldu belki, ama Yakut'la aralarındaki bağın güçlenmesine sebep oldu. Yani Yakut'un İsmail'e duyduğu sevgi, Feridun'a duyamadığı sevgiden beslenmiş oldu.


Aşk, birbirinin yaralarını sarmaktır.

Süleyman ve Neşe ilişkisi biraz daha çetrefilli bir yoldan ilerledi ama, yakın bir noktaya bağlandı o da. İlk bölümden beri sessizce seven, sevdiğine yaklaşamayan ama durmadan çabalayan bir Süleyman ile oturduğu yerden seven, yalnızca bekleyen ve uzaktan bakarak edindikleriyle kendine olmayan bir hikâye yazıp kendince yargılayarak Süleyman'ı defalarca mahkûm eden bir Neşe izledik. İlk aşkı, uzaktan sevmeleri izlemeyi çok sevsem de, henüz Sibel karakteri yokken bile Neşe'nin Süleyman'a kavuşmasını hiç istememiştim ben.

Çünkü Neşe sevmeyi, sevdiğinin yanında olmayı, onunla bir şeyler paylaşmayı, onu tanımayı ve yaşamayı seçmedi hiç. Önüne koyulanı yedi, yiyemediklerine iç geçirdi ve başkasının tabağındakine göz koyup içlendi aylar boyu. Aşk bir hakkaniyet meselesi değildir ama, değil hak etmek, sevdiğine kavuşabilmek için bile hiç çaba göstermedi, emek vermedi, mücadele etmedi Neşe.

Bilge dayımız bu kez bisiklet tamircisi.

Hikâyemizin kırılma anlarında başka başka kılıklara bürünerek bizlere yol açan bilge 'dayı'mızın dediği gibi, "güzel şeyler sarp kayaların, dağların arkasındadır" ve Neşe, o sarp kayaları, dağları aşmayı bir kez bile denemedi. Başaramazdı belki, ama denemiş olurdu, bunun değerini anlayamadı. Hiçbir zaman mücadele etmeyi, yaşamayı seçmedi. Yine de Süleyman'a hesap sormayı kendine hak gördüğünde oldukça sert, ama bir o kadar hak ettiği bir yanıt aldı. Ve dikkat ediniz, bunun ardından yine 'yaşamamayı' seçti: 

"Hayat insanı bir yere getiriyor, sen anlamadan, kavramadan içinde bir şeyler değişiyor. Hayat durduğu yerde durmuyor. Biri çıkıyor, senin için her gün, her dakika bir şeyler yapıyor, sen istediğin kadar görmezden gel, sen istediğin kadar başını öte yana çevir, birileri büyüyor senin içinde yavaş yavaş. Değişiyor sonuçta. İnsanlar değişiyor, mevsimler değişiyor, sizin bahçedeki su motoru bile değişiyor, onun bile devri geçiyor, Süleyman mı değişmeyecek?"


"Senin yanındayken, sanki bir ağacın kovuğuna saklanmışım, herkesler beni arıyor da bulamıyorlar gibi oluyor..."

Birini sevmek, sadece sevmek olmadığı gibi, sadece emek vermek de değildir. Omuz vermektir bazen, el vermektir kimi zaman, bir mendil uzatmaktır yaşaran gözlere, göz yummaktır bazen yanılgılara… Değiştirmek değil, birlikte dönüşmektir. Gülünemiyorsa eğer, birlikte ağlamaktır. İyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla, sevgisiyle nefretiyle kabul etmek birini, onunla büyümektir. Eni konu yaşamaktır işte, birlikte yaşamak!

Çünkü aşk, evlilikle noktalanan, mutlu son denilen afaki bir hedefe doğrultulmuş geçici bir yolculuk değil, üzerinde yürüdükçe, önüne çıkan taşları kenara iteleyip yanındaki yolcuyu tanıdıkça, o engebeleri beraber aştıkça mutluluğa bulanan bir yoldur. Yolcusu kadar yolu da aşktır, mutluluğu kadar mutsuzluğu da aşktır; çünkü aşkta mutsuzluk, bize mücadeleyi öğretir, öğretebildiğince aşktır.

(Bu yazı ilk olarak 3 Mayıs 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: