Aşk
dersleri gibi dizi şu Yeşil
Deniz, en gerçeğinden, en neşelisinden... Ufacık bir
köyden öyle hikâyelerle sesleniyorlar ki benim diyen aşk romanı solda sıfır
kalır. Liseli gençlerden
boyunca çocuğu olanlara, sevmenin,
emek vermenin, sevgiyi hak etmenin, kazanmanın ve birlikte değişip dönüşmenin hikâyesini ince
ince işleyerek; önce canımızı
yakıp sonra deva olarak anlatıyorlar.
Emin
Emine ile, Cemil de Safiye ile severek evlendiler, malum. Süleyman ve
Sibel'in evliliği kasaba usulü bir formaliteydi, İsmail ve Yakut'unki
ise tüm umutlarını tüketmiş iki gencin aşka ve hayata pes etme hâli… Bu
nedenle Emin ve Cemil'in başına daha "ailevi" dertler
açılırken Süleyman ve İsmail hâlâ aşk derdindeler son
zamanlarda. Onların sayesinde biz de aşkın bir boyutunun da dostluk
olduğunu,
bir insana duyulan sevginin onu tanıdıkça, onunla yaşadıkça,
hayatı paylaştıkça da filizlenip büyüyebileceğini, aşkın mücadele
etmek ve birlikte değişip dönüşmek olduğunu öğreniyoruz.
Eski
İsmail mesela, 'sadıçlaanı' toplayıp 'antin guntin işlee' çevirirdi
Feridun'dan
kurtulmak için. Oysa Yakut'la birlikte değişti, sevmenin, sevdiğine
sahip
çıkmanın başka bir boyutunu keşfetti İsmail. Sevdiğinin yanında kalması
için
ona diğer bütün yolları kapatmanın şart olmadığını öğrendi. Sevdiği
tarafından
sahiplenilmeyi öğrendi. Sürekli hesap soran değil, sebebini bilmese de
arkasında duran bir seveni olabileceğini öğrendi. Sevmenin koşulsuz
güvenmekle bir ilgisinin olduğunu ve kendisine
koşulsuz güvenen birine koşulsuz güvenebileceğini öğrendi. Yakut'un
sevgisi onu öyle değiştirdi ki, oyunlar çevirmek yerine, yalnızca
konuşarak Feridun'u ikna edebileceğini
sandı.
Yakut
da onca zaman sevdiği Feridun'u tanıyamamış bakın, iki lafla ikna olacağını
sanmış. Çünkü onu yaşamamış, kavuşmak için her şeyi yapabilecek tıynette
birinin ayrılık anında ne hâle gelebileceğini bilememiş. Feridun'a kıyasla
çok daha kısa süredir tanıdığı İsmail'i ise çok daha yakından tanımış, güvenmiş, verdiği sözü ikiletmeyeceğini
bilmiş. Bunun sonu İsmail'in yaralanması oldu belki, ama Yakut'la aralarındaki
bağın güçlenmesine sebep oldu.
Yani Yakut'un İsmail'e duyduğu sevgi, Feridun'a duyamadığı sevgiden beslenmiş
oldu.

Aşk, birbirinin yaralarını sarmaktır.
Aşk, birbirinin yaralarını sarmaktır.
Süleyman ve Neşe ilişkisi biraz daha çetrefilli bir yoldan ilerledi ama, yakın bir
noktaya bağlandı o da. İlk bölümden beri sessizce seven, sevdiğine
yaklaşamayan ama durmadan çabalayan
bir Süleyman ile oturduğu yerden
seven, yalnızca bekleyen ve uzaktan bakarak edindikleriyle kendine olmayan bir
hikâye yazıp kendince yargılayarak
Süleyman'ı defalarca mahkûm eden bir Neşe izledik. İlk aşkı, uzaktan
sevmeleri izlemeyi çok sevsem de,
henüz Sibel karakteri yokken bile
Neşe'nin Süleyman'a kavuşmasını hiç istememiştim ben.
Çünkü Neşe sevmeyi,
sevdiğinin yanında olmayı, onunla bir şeyler paylaşmayı, onu tanımayı ve
yaşamayı seçmedi hiç. Önüne koyulanı yedi,
yiyemediklerine iç geçirdi ve başkasının tabağındakine göz koyup içlendi
aylar boyu. Aşk bir hakkaniyet meselesi değildir ama, değil hak
etmek, sevdiğine kavuşabilmek için
bile hiç çaba göstermedi, emek
vermedi, mücadele etmedi Neşe.

Bilge dayımız bu kez bisiklet tamircisi.
Hikâyemizin kırılma anlarında başka başka
kılıklara bürünerek bizlere yol açan bilge 'dayı'mızın dediği gibi, "güzel şeyler sarp kayaların, dağların
arkasındadır" ve Neşe, o sarp kayaları, dağları
aşmayı bir kez bile denemedi. Başaramazdı belki, ama denemiş olurdu,
bunun
değerini anlayamadı. Hiçbir zaman
mücadele etmeyi, yaşamayı seçmedi. Yine de Süleyman'a hesap sormayı
kendine hak gördüğünde oldukça sert, ama bir o kadar hak ettiği bir
yanıt aldı. Ve dikkat ediniz, bunun ardından yine 'yaşamamayı' seçti:
"Hayat insanı bir yere getiriyor,
sen
anlamadan, kavramadan içinde bir şeyler değişiyor. Hayat durduğu
yerde durmuyor. Biri çıkıyor, senin için her gün, her dakika bir şeyler
yapıyor, sen istediğin kadar görmezden gel, sen istediğin kadar başını
öte yana çevir, birileri büyüyor senin içinde yavaş yavaş. Değişiyor
sonuçta. İnsanlar
değişiyor, mevsimler değişiyor, sizin bahçedeki su motoru bile
değişiyor, onun bile devri geçiyor, Süleyman mı
değişmeyecek?"
"Senin yanındayken, sanki bir ağacın kovuğuna saklanmışım, herkesler beni arıyor da bulamıyorlar gibi oluyor..."
Birini
sevmek, sadece sevmek olmadığı gibi, sadece emek vermek de değildir.
Omuz
vermektir bazen, el vermektir kimi zaman, bir mendil uzatmaktır yaşaran
gözlere, göz yummaktır bazen yanılgılara… Değiştirmek değil, birlikte
dönüşmektir. Gülünemiyorsa eğer, birlikte ağlamaktır. İyisiyle
kötüsüyle, acısıyla
tatlısıyla, sevgisiyle nefretiyle kabul etmek birini, onunla büyümektir.
Eni konu yaşamaktır işte, birlikte yaşamak!
Çünkü aşk, evlilikle
noktalanan, mutlu son denilen afaki bir hedefe doğrultulmuş geçici bir
yolculuk değil, üzerinde yürüdükçe, önüne çıkan taşları kenara iteleyip
yanındaki yolcuyu tanıdıkça, o engebeleri beraber aştıkça mutluluğa
bulanan bir yoldur. Yolcusu kadar
yolu da aşktır, mutluluğu kadar mutsuzluğu da aşktır; çünkü aşkta
mutsuzluk, bize
mücadeleyi öğretir, öğretebildiğince aşktır.
(Bu yazı ilk olarak 3 Mayıs 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder