3 Mayıs 2016 Salı

İstanbul Sokakları: Son Bakış

Geçen hafta bir sürü iyi şey söylemiştim İstanbul Sokakları hakkında ve hikâyenin devamını merakla beklediğimi ifade etmiştim. En çok da bu sebeple bu yazıyı yazma gereği duydum, çünkü bu hafta izlediğim bölüm sanki başka bir ilk bölümün devamıydı; biz o aşka ve o aşkın gücüne eşdeğer imkânsızlığa, düşmanlar, karanlıklar arasında kalan Fırat'ın temiz kalma çabasına, Nazlı'ya kıyamayan babasının merhametine yok yere inanmıştık sanki. İlk bölümde bize sunulan ne varsa ikinci bölümde son sürat duvara vurdular!

Evet, biz milletçe acı severiz, acı çeken, ağlayan insanlar izlemeyi severiz ve hatta bazı hikâyelerle sadece acıklı olduğu için ilgileniriz… İmkânsız aşk izlemeyi de severiz, hatta aşk ne kadar imkânsızsa biz o kadar çok inanırız gerçek olduğuna ve o tutkuyla takip ederiz. Ama şimdi, Fırat'ın annesini Nazlı'nın babasının taammüden öldürdüğünü bile bile Fırat ve Nazlı arasında bir şeyler yaşanmasını mı izleyeceğiz yani?

Kötülerin bir şekilde cezasını bulacağına da Yeşilçam'dan bu yana inanıyoruz zaten, bu yüzden 'iyi' karakterlerin elini kirletmesine de itirazımız olmaz çoğu zaman. Ama şimdi, "tanıdığım en iyi insan" dediği insanı öldüren bir adama merhamet mi edeceğiz Nazlı ölüm döşeğindeydi diye?

Aslında söylemek istediğim daha çok şey var, mesela nişanlısına şiddet uygulayan Cemil'e haddini bildirmeye giden Fırat'ın "Sonradan kadın olanı gördüm de sonradan adam olanı görmedim" cümlesi var. Güya kadına şiddete itiraz eden adamın dilindeki cinsiyetçilikle ne yapacağımızı soracaktım ama, bilmiyorum bir anlamı var mı. Zira şiddete karşı durmak için önüne çıktığı adamı bir güzel 'benzeten' bir adam izliyoruz. Dayağı yiyen de halinden pek memnun üstelik. Ben daha neyi konuşayım?

Belki de bu kadar şaşırmamam gerekir, bu seyirci, tecavüze uğrayan kadının kendisine tecavüz edildiğini hiçbir şey yapmadan seyreden adama âşık olmasını da izlemedi mi onlarca bölüm? O hikâye reyting listesinin üst sıralarını işgal etmedi mi haftalarca? Ve sonuçta o 'aşk' da mutlu sona ermedi mi? Ama ben şaşırmaya ve bu rahatsızlıklarımı dile getirmeye devam edeceğim, daha iyi yazılan ve iyiliği büyüten hikâyeler izlemeyi hak ediyoruz çünkü.

Bu hikâye nereye gider bilmem ama ben artık ekran karşısında olmayacağım…


(Bu yazı ilk olarak 26 Nisan 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: