31 Mayıs 2016 Salı

'Evli ve Öfkeli' dostlarıma veda...

'Evli ve Öfkeli' dostlarıma veda…

ATV'nin Pazar akşamları yayınlanan dizisi Evli ve Öfkeli, aşka, ilişkilere, evliliklere, aileye ve en çok da dostluğa odaklanan bir romantik komedi, birlikte büyümüş ve birbirini büyütmüş dört kadının evlilikle, boşanma ile, yeni aşklarla ve kendileriyle sınavıydı ve dün gece neşeli bir finalle ekrana veda etti. 30 haftadır can sıkıntılarına ortak olduğum ve can sıkıntılarıma ortak olan 'Evli ve Öfkeli' dostlarıma bu yazıyla veda etmek isterim ben de…

Dizi, tanıtımlarını ilk gördüğüm anda ilgimi çekmişti. Çünkü "evli" sözcüğünün yanına en çok yakışan sözcüklerden biriydi "öfkeli", çok tanıdık gelmişti. Zaten jenerik şarkısı da "çok farklı değildi hikâyeler" diye başlıyordu. Burada farklı olan hikâyeler değil, onların işleniş biçimi, acıların, yaraların mizahi yönünü görme çabasıydı…

Yine jenerik şarkısı, önemli bir noktaya daha işaret ediyordu, "iyi ki dostlarım var yanı başımda" sözleriyle. Bu dizi, her şeyden önemlisi, dostluğuna odaklanıyordu kadınların, iyi ki de öyle yapıyordu. Başlarına ne gelirse gelsin yan yana gelebilen, acısını da sevincini de paylaşacak dostları olan kadınlar, hayata karşı verdikleri sınavda çok daha başarılı olurlar çünkü.

Dört kadının çevresinde şekillenen hikâye, hem ilişkilere bakışı hem de kadınlar arasındaki dayanışma ruhu sebebiyle de yaşadığım ya da tanık olduğum pek çok hikâye ile eşleşti benim zihnimde. Biz kadınlar konuşmayı, paylaşmayı severiz, bu yüzden de sık sık bir araya geliriz. Bazılarımızın hayatı sütlimandır zaman zaman, ama yine de toplaşıp dertleşir, beraber ağlar, beraber dökeriz kibrit suyunu erkek neslinin tamamına, gıyabında. Hiç dile getirmeyiz belki ama iyi biliriz, "Ya hep beraber ya hiç birimiz" kurtulacağızdır; ya mutluyuzdur hepimiz ya da ağlarız birlikte her şeye…


Canım azıcık kayarsanız hepimiz sığarız.^^

Bazen hepimiz bir olup nefret ederiz tüm erkeklerden, bazen cesaret veririz içini dökemeyene, bazen arkadaşımıza çatarız, haksızlık etmesin diye hayatındaki erkeğe, bazen ikisini de alırız karşımıza, söyleriz birbirlerine söyleyemediklerini... Çünkü hepsinin toplamından da fazlasıdır dost olmak. Onun sadece anlattıklarını değil, anlatmadıklarını, anlatamadıklarını da bilmek ve onun için bir şeyler yapabilmektir. Bu yüzden 'Evli ve Öfkeli' dostlarım bir araya geldiklerinde, birbirlerini ardı arkası gelmeyen telefonlarla darladıklarında, kurdukları WhatsApp grubunda atıştıklarında ben de onlarla paylaştım sıkıntımı ya da sevincimi, dâhil oldum dostluklarına.

Teyzeler, babaanneler gibi karakterlerin hikâyeye dâhil olmasından hiç hoşlanmıyorum ben, ama onların gelişiyle her şeyin karışması iki önemli gerçeğe işaret ediyor: Bir, biriyle bir yola çıkmak, onun ailesi ve yakınlarıyla da bir ilişkiye sokuyor sizi, istemeseniz de. İki, bir ilişki çevredekileri de etkilese ve ilgilendirse de aslında iki kişi arasında yaşanır ve kararlar da o iki kişiye aittir. Bizimkiler, yani Dilek, Mine, Seray ve Esra, bunu zaman zaman unuturlar ama öyle ya da böyle farkına varırlar yanlış bir yola girdiklerinin ve kendi hayatlarının ve ilişkilerinin dizginlerini ele alırlar yeniden. Çünkü farkına varırlar ki onlar idare ettikçe genişler karışmak isteyen kişinin sınırları ve 'herkesin hayatına kimse karışmamalı'dır aslında… Ve bununla mücadele etmeyi bilirseniz, onlar da 'size karışanlar' değil 'dostlarınız' olurlar zamanla…

Dün akşam dostlarımın 'mutlu son'unu izledim, elbette bir parça hüzünle… Jenerik şarkısı "eden bulacak, devran dönecek sonunda, varsa aşkın adaleti" diye bir teori atmıştı ortaya, dizi boyunca eden bulduğuna ve devran döndüğüne göre, aşkın adaleti varmış sonucuna da varabiliriz final bölümünün ardından. Bir romantik komediden aşka dair böyle net bir yanıt almak da güzeldi.

Son olarak Tarık'ım Sönmez'imle ilgili birkaç kelam etmek istiyorum, müsaadenizle. Çünkü Evli ve Öfkeli'nin hikâyesi açımlanıp mevzu ihanete uğramış Umutsuz Ev Kadınları'ndan güçlü ve kararlı Omuz Omuza kadınlara evirilene kadar diziyi bırakmama sebebim Tarık Sönmez'den başkası değildi. Çünkü ben bir süredir, görünüşte kayıtsız ama içeride duyarlı ve nazik halleri, saklamaya çalıştığı duygusallığı, Merve ile arkadaşlığı, her şeyin birbirine karıştığı en sıkışık zamanda sevdiceğine 'dünyanın en küçük öpücüğü'nü veren muzipliği ve bir kadının lise yıllarından beri büyüttüğü aşka karşılık verişindeki olgunlukla gözümde devleşen Tarık Sönmez'in gerçek hayattaki karşılığını arıyorum ve bunun sebebi karakterin tutarlı ve çekici olması kadar, Serkan Altunorak'ın belli ki tadını da çokça çıkararak ona can vermesi; bakışlarındaki masumiyet ve ses tonundaki albenidir. İzlediğim bazı karakterler dizi bittikten sonra bile uzun yıllar benimle yaşamaya devam ederler; Tarık Sönmez -ve tabii ki Tarık'ı Tarık yapan Dilek- benimle uzun zaman yaşayacaklar ve yalnızca bunun için bile Evli ve Öfkeli'ye teşekkür etmem gerekir. (Bu arada bir Balık burcu olan Tarık'ın doğum gününü Mayıs ayında kutlamanız dikkatlerden kaçmadı, ama en azından kutladınız, buna da şükür!)

İsterdim ki hikâyemiz biraz daha aksın 'öfkeli' haliyle… Belki yaz aylarında da 'Evli ve Neşeli' maceralarda buluşabilirdik dostlarımızla. Henüz geç değil, bir kez daha düşünmez misiniz?

(Bu yazı ilk olarak 16 Mayıs 2016 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: