15 Şubat 2018 Perşembe

Aşk imiş her ne var âlemde*

Siyah Beyaz Aşk 9. bölüm yorumu

 Aşk imiş her ne var âlemde*

İnsanın hamuruna iyiliğin de kötülüğün de mayası karılmıştır. İyiliğin ve kötülüğün tohumlarını bir arada taşır insan. Her ikisi de büyüyebilir insanın içinde, yerini yadırgamadan. Ve çoğunlukla, ikisini birden büyütürüz; bazen birini diğerinin ardına gizleyerek, bazen birinden kaçıp diğerine tutunarak, bazen ikisine birden sarılıp güç alarak. Tercihlerimiz önemlidir, çünkü o tercihlerdir alelade bir hikâyeyi bizim hikâyemiz yapan. Ve ille de başımıza gelenlerdir tercihlerin seyrini bozan, tasarılarımızı boşa çıkaran. Yani kesin bir doğrusu yok bu meselenin.

Ne siyahın ne beyazın, ne kötünün ne iyinin, ne Ferhat'ın ne Aslı'nın tarafındayım bu hikâyede. Çünkü bütün bunların bir hikâye olabilmesi için iki tarafın da varlığı zaruri. Ve iyilikle kötülüğün iç içeliği, birbirinin içinde büyüyüp küçülmesi, dolup boşalması gibi onların hali: birbirlerinin zıttı değiller, tahterevallinin karşı uçlarındalar, biri yükselirken alçalıyor diğeri. Hareketin kaynağı ise aşk. Şimdilik yalnızca ima edilebilen, gerçek anlamıyla söze dökmekten köşe bucak kaçılan aşk. Mesele aşk…

Şükür ki meselemiz aşk, başka türlü olsaydı, iyiliği ve kötülüğü, güzeli ve çirkini, tercihleri ve zorunlulukları konuşup tartışıyor olmazdık. Döner sırtımızı giderdik başka yönlere. Oysa aşk var, onlar aşkı kavramak ve yaşamak için kalıyorlar bu hikâyede, bizler de tanık olmak ve nasiplenmek için. Üstad Fuzulî boşuna söylememiş: Aşk imiş her ne var âlemde.*

Aslı haklı, insan tercihleriyle yaşar, iyi ya da kötü biri olmayı, yatakta ya da yerde yatmayı, gitmeyi ya da kalmayı seçebilir, seçimlerinin sonuçlarına da katlanır. Fakat Ferhat da haklı, hayat önümüze her zaman seçenekler sunmaz, bazen seçemez hale getirir bizi, bazen seçenekleri çekip alıverir önümüzden.

İyi olmak Ferhat'ın dediği kadar kolay değil, o yollar hep çetrefilli. Herkese baş eğmekle, ağzımızın tadı kaçmasın diye düşünmekle, sessiz kalıp etliye sütlüye karışmamakla iyi olunmuyor. İnsan hiçbir şey yapmazsa iyi olur, ama kötü olmak için illâ ki bir şeyler yapmış olması gerekir diye de düşünemeyiz. Zaten iyilik ve kötülük, böyle net çizgilerle ayrılamıyor birbirinden her zaman. Yüzlerce yıldır, çağın en önemli düşünürleri tarafından tartışılmış, yine de tüketilememiş bir konu bu. Belli ki Ferhat, bu konu üzerine Aslı'dan daha çok kafa yormuş, daha ince düşünmüş pek çok şeyi. Karşılaştığı kötülüklerle mücadelenin yolunu da karanlıkta bulmuş. O karanlığı hiç tanımayan Aslı'nın böylesine şaşırması, öfkelenmesi doğal. Ama o da bu hikâye ilerledikçe anlayacak iyi ile kötünün iç içe olduğunu.

Ferhat'ın yanıldığı bir yer daha var: Aslı'nın Ferhat'ı yaralı halde bırakıp gitmeyişinin nedeni, vicdanına hesap verecek olması değildi, kalbine hesap verecek olmasıydı. Evet, bunun ardında da bir bencilliğin yattığı doğru, ama iyi insan olmak için değil, kaybetmemek için kurtardı Ferhat'ı Aslı.

Masallara inananlar, masallara ihtiyacı olanlar ve masallarla bile iyileşemeyecek olanlar; insanlar çeşit çeşit. Aslında masallar da öyle, görmeyi bilene.

Özgür, amcasını babası zannetti ve beklenmedik bir kapı açtı hikâyemize. Yıllar boyu aynı sözcüklerle, aynı mesajı vermek için anlatılan masal, yepyeni anlamlar kazandı burada. Ferhat'tan bir masal dinleyeceğimiz aklımıza gelir miydi? Ya masal anlatamayışına vurulacağımız? Birinden böyle sufle alacağına inanır mıydık? Başka bir yerde rastlasaydı bu masala, yine de Çirkin'in yerine koyar mıydı kendini?

Aslı düşünebilir miydi bir gün bir çocuğa birlikte bir masal anlatacaklarını? Çirkin canavara âşık olan güzel kız olacağını?


Ben miyim Çirkin?

Alelade bir şey söylerken başka hikâyeler anlatan bu cümlelere bayılıyorum. Elbette bu ikinci anlamları o cümlelere biz yüklüyoruz; çünkü bir aşk ihtimali görüyor ve ona yoruyoruz her şeyi. Çünkü aşk, her şeyden önce bir ihtimaldir ve biz onu yaşamak ya da görmek istedikçe gerçek olur. Ama şunu da söylemek gerekir: aşk, biz onu görmek istediğimiz için orada değil. Daha ilk bölümden bu yana orada, gizleniyor cümlelerin arkasına.

İkinci bölümde, neden benimle evlenmek istedin sorusuna şöyle bir yanıt vermişti Ferhat: "Çok güzelsin, kaçırmak istemedim seni." İronik bir yanıttı bu, Aslı'ya bunun tam tersini düşündürmüştü. Oysa gerçekti. Aslı'yı kontrol edebilmek için "gözlerini gözlerimden ayırma bir daha" deyişindeki gibi. Geçen hafta da, Aslı'yı kucaklayıp yanına yatırdığını itiraf etmişti, "uykun ağırmış" diyen Aslı'ya "senin kadar değil" diyerek. Duymayı bilmek lazım tabii.


Yok canım, ne aşkı?!

Bu hafta, Aslı'nın ağzından kaçtı bazı sözcükler. Suna'ya "sizi bize götüreyim" dedi mesela. Şimdiye kadar hep 'cehennem' diye tanımladığı ev, 'bizim' oldu birdenbire. Evde de oda için 'bizim' dedi. Sonra fark edip düzeltti 'Ferhat'ın odası' diye ama, biz anlayacağımızı anladık.

Masal sahnesi çok güzeldi, Ferhat'ın masal anlatamayışı, sözcüklerin arasına giren işteler, yaniler, sonuçtalar, dönüp dönüp Aslı'ya bakışlar anlatılmaz yaşanır gerçekten. Çatır çatır masal anlatan bir Ferhat'tan böyle keyif alır mıydık bilemiyorum. Özgür'le daha çok bir araya gelmeliler.^^

Masal sahnesi güzeldi güzel olmasına, ama benim en sevdiğim sahne, Aslı'nın Ferhat'ı durdurup Özgür'ün yanına gitmesini söylediği sahne oldu. Onların intikama değil desteğe ihtiyaç duydukları, yalan da olsa ona umutlu cümleler söylenmesi gerektiği, Ferhat'ın ona amca olmayı öğrenmesi gerektiği son derece doğruydu. Nitekim Ferhat da gık diyemedi bu sözler karşısında, kuzu kuzu gitti Özgür'ün yanına.

"Seversen, bunu istediğin kadar saklamaya çalış, beceremezsin. Kimse beceremez." Şimdiye kadar Namık'ın ağzından çıkan tek doğru söz. Cem bile anladıysa, Aslı'nın halinin saklanamazlığını siz düşünün. Ferhat'ın hali ilk günden beri dikkatleri çekmekte zaten. Ferhat Aslı'yı vurmadan geri döndüğünde, "Abim bu kızı gözüne kestirdi, harcamaz, dedim mi demedim mi?" diye sormuştu Abidin, Dilsiz'e. Her şey ayan beyan ortada işte.

Yiğit'in Ferhat'ın kapısına dayanması ve Ferhat'ın, kendi yiyeceği dayağı kardeşine öğretmesi çok dokunaklı bir sahneydi. Yıllar önce kardeşine verdiği sözü tutamadığını fark edince, ilk dayağı yemeyi de hak etmiş oldu Ferhat. Yiğit iyi vurdu ama Ferhat, onun elinin acısına odaklandı yediği dayak yerine. Böyle bir adam kardeşlerinden böyle uzaklaşmayı nasıl başardı gerçekten bilmek istiyorum artık.

Yiğit giderek Ferhat'a benziyor. Öfkeli, tahammülsüz, sürekli bağıran, emir veren bir adama dönüştü. Suna'yı bezdirecek ve Özgür'ü ürkütecek diye korkmaya başladım. Bari Aslı ile Suna iletişimi sürdürse de kardeşler arasında köprü olsalar.

Hiçbir aksiyona girmiyor, elini taşın altına sokmuyorken Namık'ın sürekli bela ile uğraşıyormuş tavrı takınması çok sinir bozucu. Daha bölümün başında ortaya çıktı Şahin'e yönelik olarak yaptığı hamlenin bir işe yaramadığı. Ama Namık hiçbir şey yapmadığı gibi, kendisinden yardım isteyen Yeter'i susturdu, konuşmak isteyen İdil'i kovalayıp bilenmesine neden oldu. Zaten bir dayılığını da görmedik en baştan beri. Safiye bile bu kadar etkisiz değil.

Cüneyt de Namık'ın kötü bir taklidi gibi. Vildan ne zaman bir şey söyleyecek olsa, bin türlü bela ile uğraştığını söylüyor, ama uğraştığını hiç görmedik, sadece konuşuyor. Yeter'den yediği tokadı da, Abidin'den duyduğu lafları da hak etmişti, biraz içim soğudu. Ama şimdiye dek yaptıklarının yanıtını Ferhat'tan alma zamanı geldi de geçiyor. Şahin'e çalıştığını anlamalı ve biletini kesmeli artık Ferhat.

Ebru'yu baştan beri sevmediğim malum, ama sevmeme sebebim aptallığıydı yalnızca. Şimdi buna kalleşlik de eklendi. Tamam, babasından dolayı Namık'a ve bir ölçüde Ferhat'a kin besliyor olabilir, hak vermesem de anlayabilirim bunu. Ama Aslı'ya dost, Cem'e âşık rolü oynamasının hiçbir mazereti yok benim gözümde. Kırılan kalplerin hesabı sorulur Ebru Hanım!

Benim tanıdığım Ferhat, hem Cüneyt'e güvenip sırtını dönmez, hem de Şahin'in mekanında Ebru'nun kokusunu tanır ve bunlara göre karşı hamle geliştirir. Gelecek bölümde, bunlarla ilgili flashbackler görmeyi bekliyorum. Şahin'in vurulma anının da, tıpkı geçen bölümdeki tutuklanma anı gibi Ferhat'ın aklından geçenler olduğunu düşünüyorum. Ferhat, Şahin'i oracıkta ortadan kaldırabilecek bir karakter, ona sözüm yok. Ama yaşanan her şeyin bir oyun, bir tuzak olduğunu öğrenen Ferhat, bunun da bir tuzak olabileceğini düşünmez mi? Ayrıca, Şahin ölürse Ebru mu koşacak intikamının peşinde? Ay ben gülerim.

Aslı'nın öğrendiği sırrın ağırlığı da çok büyük, omuzlarındaki yük giderek artıyor ve paylaşacak kimsesi yok. Aslı pek bu işlerin insanı değil ama, umarım öğrendiği sırrı Ferhat için Namık'a karşı kullanır da, hem Ferhat biraz rahat eder, hem de Ferhat'aa yaklaşıp yükünü paylaşmasının yolu açılır.

Aklımızı başımızdan alan, hop oturtup hop kaldıran sezon finali tadındaki bu güzel bölümde emeği geçen herkese teşekkürler. Hep böyle olsun, hep böyle olalım…

(Bu yazı ilk olarak 11 Aralık 2017 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: