16 Şubat 2018 Cuma

İçime sinmiyor bu olanlar…

Siyah Beyaz Aşk 12. bölüm yorumu

İçime sinmiyor bu olanlar… 

Bölüm boyunca duygudan duyguya sürüklendim, yükselip alçaldım ve nihayet koca bir kafa karışıklığıyla yumdum gözlerimi geceye. Sabah uyandığımda daha sakindim fakat canımı sıkan bir şeyler vardı, memnun değildim olup bitenlerden. Neler düşündüğümü yazmaya başladım fakat aceleci davranmak ve geçtiğimiz haftalara haksızlık etmek istemedim, bekledim. Bölümü, sahneleri tekrar tekrar izledim, soğuk sular içtim, yanıtlar aradım sorularıma. Yazık ki bulamadım. Kısaca şöyle diyebilirim, içime sinmiyor bu olanlar. Ferhat gibi ben de susma hakkımı kullanayım, bu hafta yazmayayım diye düşündüm bir ara, ama bu sefer de içimde kalacaktı söylemek istediklerim.

Haftalardır Aslı'yla Ferhat'ı tanımaya, anlamaya, davranışlarını çözümlemeye çalışıyorum. Başarılı oluyor muyum bilmiyorum ama zihnimde her şey yerli yerine oturuyordu. Siyahı beyazdan, acıyı tatlıdan, yarayı devadan ayırt ederken birbirlerine karışacakları zamanın hevesini de içimde taşıyordum.

Fakat şu an geldiğimiz noktada, şimdiye kadar düşündüklerimin, yazdıklarımın çoğunlukla boş şeyler olduklarını görüyor ve üzülüyorum. Bu kadın benim tanıdığım Aslı değil, benim çözmeye çalıştığım Ferhat bu değil sanki.

Ferhat'ın kurtarmaya geldiğini anlayınca kendisine silah çeken çocuğu gönderen, kendisine öpücükle yanıt veren Ferhat'a karşılık vermek istese de onu durdurup sorularını soran, Ferhat'ın yarasını okşayan Aslı'yı ne kadar iyi tanıyorsam, yanıt alamadığı, hesap soramadığı halde Ferhat'la sevişen Aslı'ya da o kadar yabancıyım ben. Aslı'nın Ebru'nun yanında olduğunu öğrenince hemen koşup yanına giden, kurtulunca koşup kendisine sarılan Aslı'ya sarılmakta bile tereddüt eden, öperken Aslı itekleyip durdurduğunda gözlerini bir an olsun açmayan Ferhat'ı ne kadar iyi tanıyorsam, Aslı'nın sorularını öpücükle yanıtlayan Ferhat'ı da o kadar yadırgadım.

Öyle çok istedim ki o sevişme sahnesinin hayal olmasını. Fragmanda öpüşmeyi gördüğümden beri bunu diliyordum zaten. Üst üste hayaller izliyor olmamıza kızmayacaktım, hatta bölümler boyunca hayaller izlesek gıkım çıkmazdı, yeter ki gökten zembille inen bir sevişme izlemeseydik…

Şu durumda Ferhat'ın bütün yaptıkları, zorlamaları, çekiştirmeleri, müdahaleleri, kıskançlığı, kabalığı, düşüncesizliği, acımasızlığı ve daha kötüsü uyguladığı şiddet ödüllendirilmiş oldu, bizzat Aslı tarafından. Ben yüzleşmeler, hesaplaşmalar, pişmanlıklar ve telafiler görmeyi umuyordum halbuki. Söyledikleri için, yaptıkları için, umursamazlığı için özür dileyen ve affedilmedikçe için için ezilen bir Ferhat göreceğimden neredeyse emindim.

Oysa ben dördüncü bölüm sonunda Ferhat'la yakınlaştığında gözlerini kapatan Aslı'yı bile anlamıştım, kalp kırıklığına, aldatılmışlığına deva aradığını görebilmiştim. Çok çabuk kendine gelip Ferhat'ı itmişti Aslı, ama itmese bile anlayabilirdim, çünkü tutunacak dalı kalmamıştı, umutsuzdu, boşverebilirdi. Ama şimdi, tam da yaklaşmışken yanıtlarını almaya, hak ettiklerini duymaya, bütün yaşananların üzerini çizdi Aslı.

Üzgünüm, ben buna aşka yenilmek değil Ferhat'a teslim olmak diyebiliyorum ancak. Buradan bir eşitlik doğmayacağına inanıyorum, çünkü Ferhat, Aslı'dan üstüne basa basa teşekkür bekleyen Ferhat, Aslı'ya şimdiye kadar herhangi bir şey için teşekkür etmedi, yaptıkları için bir kez olsun özür dilemedi. Ve bütün bunlara gözlerini kapattı Aslı. Cevabını veremediği sorulardan kaçıp öpücüğe sığınan Ferhat'ı konuşturmak için bir şansı vardı Aslı'nın, kullanamadı. Son olarak, ne istiyorsun benden, diye sormuştu Ferhat'a. Aldığı yanıt, susmanı ve benim istediğimi yapmanı istiyorum, gibi bir şey oldu, her zamankinden yani. Ve bundan sonra yanıtlamak istemediği sorulardan nasıl kaçacağını da göstermiş oldu Ferhat'a. Ne âlâ!

Ferhat'ın kafası rahattı, zaten onun için hiçbir zaman sıkıntı yok, ama hem Cem'in gelip anlattıkları, hem de Aslı'dan gelen mesajın silinmesi Aslı konusundaki şüphelerini dağıttı Ferhat'ın. Belki de büyüyü bozdu biraz ve doğru yolda olduğunu düşündürdü Ferhat'a. Peki ama Aslı'ya ne oldu?

Eğer Ferhat Ebru'nun evine geldiğinde yaşansaydı bunlar, onu kaybettiğini sanırken karşısında bulsaydı Aslı, yine kızardım ama anlamaya çalışırken daha sağlam gerekçelerim olurdu. Böylesi sadece bunca haftanın, kurduğum onca cümlenin hatırına tek başıma çabalıyormuşum gibi hissettiriyor, rahatsız oluyorum.

Öyle büyük bir hayalkırıklığı yaşadım, canım öyle sıkılıyor ki gelecek Pazartesi ekran karşısında olmayacağım için üzülemiyorum. Hatta fragmanları da izlememeye karar verdim. Biraz uzak kalırsam içim soğur belki.


Dokunduğun yerler yanıyor^^

Son 10 dakikaya kadar böyle bir derdim yoktu, Cem'in salaklığına, Ebru'nun sahteliğine, Yeter'in dört bir yanda savaş vermesine, Handan'ın anlaşılamaz hamlelerine, İdil'in gizli ajandasına yoruyordum aklımı, her zamanki şeyler yani. Şimdi yine onlardan konuşmak istiyorum. Hem geride bıraktığımız haftaların hatırını kırmamak, hem de geleceğe dair umutlarımı korumaya devam edebilmek için.

Bölümde bana en çok dokunan şey, Aslı'nın havaalanından çıkıp Ebru'ya gitmesi fakat Ebru'da aradığını bulamaması oldu. Ebru'yu baştan beri sevmiyorum ama bunun gerçek sebebini bu hafta en berrak haliyle gördüm. Ebru beceriksiz ve salak. Ama en kötüsü sahte olması, gerçekten dost olamaması Aslı'ya. Bunun sebebinin Şahin olamayacağı açık, belli ki Ebru'nun çok uzun zamandır babasının varlığından haberi vardı fakat Aslı'nın bu hikâyeye dâhil olması çok yeni. Dolayısıyla Aslı'ya bu sebeple yaklaşmış olamaz. Peki ama Ebru Aslı'yı neden sevmiyor?

En yakın arkadaşım dediğiniz insan ağlayarak size geliyor, yapacağınız şey onu yargılamak mı olur? Dostluk öyledir ki, en kötü şeyi yaptığını da bilseniz yine de sararsınız kollarınızı ona. Yaptığı şeyi onaylamak zorunda değilsiniz, ama onu anlamaya çalışmak, onunla birlikte dertlenmek zorundasınız. Üstelik bunu hiç düşünmeden yaparsınız. Arkadaşlık bunu gerektiriyor diye değil, içinizden başka türlüsü gelmediği için.

Ebru söylediklerinde, yargılarında haksız değil. Aslı gün be gün daha çok içine düşüyor bir karanlığın ve kurtulması hayrına olur. Ama Ebru bunu öyle bir zamanda ve öyle bir üslupla söylüyor ki, dost değil de düşman olduğunu ilan ediyor her bir sözcüğüyle.

Bu sahteliğiyle, anlayışsızlığı ve sevgisizliğiyle Aslı'yı kandırmayı nasıl becerdiğini ise sorgulamamıza bile gerek yok: Aslı dünyayı iyi bir yer, karşısındakini de kendisi gibi içten ve temiz sanıyordu Ferhat'la tanışana dek. Ebru da Aslı'nın görmeyi bilmediği gerçeklerdendi işte.

En çok hoşuma giden şeyin Dilsiz-Hülya diyalogları olduğunu söyleyeceğim şimdi, onların diyalogları mı var ki diye sormayın sakın. Aslı ile Ferhat'ı konuşurken ne güzel anlattılar kendi dertlerini. Seven konuşmaz diyen Dilsiz'e, hiç mi konuşmaz, diye soran Hülya; Hülya, aramızda kalsın, deyince, aramızda bir şey olsun da, diyen Dilsiz öyle çok şey söylediler ki, Hülya'nın Dilsiz'e hâlâ abi diyor olmasını da, Dilsiz'in adını şimdiye kadar kimsenin sormamış olmasını da sorgulayacak halim kalmadı. Çok güzeller gerçekten.

Hoşuma gidenlerden söz ederken sıranın Cem'e geleceğini hiç düşünmezdim ama oluyormuş. Yılmaz'ı sorgularken öyle laflar etti ki, sıradan bir günde, herhangi bir haber bültenini izleyip göreceğimiz 'adi' suçları ve onların ardından duyduklarımızı bir kalemde sıraladı, içini döktü. Söylediklerini buraya yazıyorum, gelip gidip okumalıyız bence, sorumluluk almaya ve yapılanların sorumluluğunun alınmasına hepimizin ihtiyacı var:
Taciz edersiniz: tahrik etti. Tecavüz edersiniz: şeytana uydum. Hırsızlık yaparsınız: ihtiyacım vardı. Adam vurursunuz: namusumu temizledim. Birinin canına kast edersiniz: kendimi tutamadım. Biriniz de çıkın, delikanlı gibi, deyin ki ben yaptım.
Yeter'in yenilgiyi hiç kabullenmeyişi, benim için en inanılmaz şeylerden biri olmayı sürdürüyor. Namık'ın evlilik kararına bozulmasına rağmen İdil'i kışkırtmaya ve onun da aklını karıştırmaya çalışıyor hâlâ. Başarılı da oluyor. Haberin gazeteye o halde çıkmasında parmağı var mı bilmem ama söylediklerinde haklıydı ve meyvesini toplamaya da başladı.

İdil de bunlara fena halde bozuldu ama bunun sebebinin aşk olmadığı açık. İdil, bir sebepten Namık'a zarar vermek istiyor ve Yeter'in söylediklerinde haklılık payı olması canını sıktı çünkü Namık eğer İdil'i sevmiyorsa, İdil'in yapacakları da Namık'ı İdil'in istediği kadar acıtmayacaktır. Sebebini bilmesem de İdil'in hedefine ulaşmasını istiyorum. Namık'tan ne koparsak, canını nasıl yaksak kârdır bence.

Handan'ın Namık'ın İdil'le evlenecek olmasına neden bu kadar sevindiğini anlayan biri varsa rica ediyorum beni de aydınlatsın. Bu konuda ben de tıpkı Yeter gibi düşünüyorum ve onunla aynı şeyi düşünüyor olmak da beni ürkütüyor. Handan Safiye'nin gidişine ve ölümüne üzülmedi, tamam, Aslı'nın gidişine sevindi, ona da tamam, Abidin'in masaya yumruğu vurmamasına kızıyor, hangi masaya hangi yumruğu vurması gerekiyor anlamıyorum ama, ona da tamam. Fakat İdil konusunda neden yüz seksen derece döndüğünü hiç anlayamıyorum.

Benzer şekilde, Vildan'a bir gün destek olup ertesi gün laf sokmasını, bir gün Cüneyt'i kenara çekip Vildan konusunda uyarmasını, bir gün Vildan'ı yok saymasını da anlamıyorum Handan'ın. Açıkçası sahnelerinden de sıkılıyorum hâlâ ama, Handan'ı biraz daha tanımamızın zamanı gelmedi mi?

Son olarak gözüme, aklıma takılanları buraya not edeyim ve vedalaşalım bu haftalık:
  • Aslı Ferhat'a Whatsapp üzerinden bir mesaj attı. Ferhat mesajı okurken telefonunun şarjı bitti, kapanan telefonu şarja takıp duşa girdi. Yeter geldi ve gayet rahat bir şekilde kurcaladı telefonu. Ferhat'ın telefon şifresi yok muymuş yoksa muhatap almadığı annesiyle şifresini mi paylaşmış Ferhat?

  • Whatsapp'ta 'okundu' mesajının bu şekilde yazılı olmadığını, bunu bir çift 'mavi tik'ten anlamamız gerektiğini hepimiz biliyoruz. Üstelik Ferhat da tam son görülme özelliğini kapatacak türde bir karakter ama hikâyenin ilerleyişine bir katkısı olmadığı için burayı es geçiyorum. Takıldığım yer şu: sohbet içinden bir mesaj silindiğinde mesajı kimin sildiği net olarak görünür. Yeter mesajı sildiğinde Ferhat'ın ekranında "Bu mesajı sildiniz" yazmalıydı. Dolayısıyla Ferhat mesajı Aslı'nın silmediğini biliyor olmalıydı, olamadı.

  • Ebru'nun evinin alarm şifresi 1708, yani hayatını değiştiren depremin tarihi, 17 Ağustos. Ferhat'ın kulağına bu sayı çalındı bir şekilde. İleride bir gün Ferhat'ın bunu anımsayıp Şahin ile Ebru arasındaki bağlantıyı kurmasını bekliyorum. Açık ki bunu bulan kişi Cem olmayacak.

  • Ferhat Aslı'yı havaalanında bırakıp gittiğinden beri üşüyor Aslı. Ebru'ya gider gitmez bir hırka istedi ve her fırsatta sarıldı o hırkaya. Kapıya gelen Ferhat'ı geri gönderdiğinde mesela. Ama biz Aslı'nın hırkaya sarılışını azıcık ucundan görebildik nedense. Benzer şekilde, ormandan çıkıp arabaya doğru giderken de ayağı takılmış gibi yapıp sendeledi Aslı, sırf Ferhat elinden, kolundan tutsun diye. Ve biz Ferhat'ın Aslı'yı tutuşunu da azıcık ucundan gördük yine. Yakın çekimlerde bu ısrar neden?

  • Abidin ve Gülsüm arasında kıvılcımlar çakmak üzere. Şimdilik sadece birbirlerine minnetle ve şefkatle bakıyor ve bir sırrı paylaşıyorlar. Ben ikisinin başka ve yeni hikâyeleri olsun isterdim ama belli ki yolları birleşecek. Rica ediyorum onlarınki bari yavaş ilerlesin, benim artık başım dönüyor. Bu havada durup durup kafamı suya sokamam ki!

  • Aslı'nın Yılmaz'ın babasını 5 yıl önce ameliyat ettiği söylenmişti geçen hafta. Bu hafta 3 yıla düştü süre. Neler oluyor, Aslı'nın 5 yıl önce uzman cerrah olmadığını mı fark ettiniz?

  • Ve bu Cüneyt hiç tökezlemeyecek mi? Her şey yanına mı kalacak böyle?

(Bu yazı ilk olarak 8 Ocak 2018 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: