16 Şubat 2018 Cuma

Sevmenin değiştirdikleri ve değiştiremedikleri...

Siyah Beyaz Aşk 13. bölüm yorumu

Sevmenin değiştirdikleri ve değiştiremedikleri... 

"O değişmedi, sen değiştin Aslı. Sen katiline âşık oldun. Bak, çok acıttığını biliyorum, haklısın da, ama Ferhat bir katil." On üç bölümdür Ebru'dan duyduğumuz en doğru cümlelerdi bunlar. Üslubu yine biraz sorunluydu, bir dost gibi konuşmuyordu çünkü, ama yerden göğe kadar haklıydı. Haklıydı, çünkü Aslı değişti, hem de çok. Ferhat'ı içeri attıracak bir şeyleri mutlaka bulacağına inanan kadın gitti, neler yaptığına tanık olduğu adamı körü körüne savunan bir kadın geldi.

İnsan kimi seveceğini seçemez, sevdiği kişiyi artık sevmemeyi beceremez, hem de bu kadar başındayken işin, bu kadar yakınına girmişken. Ama insan, aklını kullanmaktan, vicdanını dinlemekten de vazgeçmemelidir böyle. Üstelik Ferhat da öyle sıradan bir katil değil. Her bölüm onlarca kurşun sıkan, sayısız insanın canını alan, bunu bir yaşam biçimi olarak sürdüren biri. Çok acıttığını biliyorum, ama Aslı bunları görmezden gelemez, gelmemeli.

Geçen hafta mutsuz olmamın bir sebebi de buydu işte, hiçbir şekilde değişmeyen, değişmek için çabalamayan, yaptıkları için pişman olmayan bir Ferhat var fakat Aslı'nın gözünde her şey bir anda temize çekildi, ne güzel dünya! Ben bir yandan Cüneyt'in yaptıklarının sürekli cezasız kalmasına kızıyorken diğer yanda Aslı'yı nasıl anlayayım?

Öte yandan, Yılmaz Ferhat'ın ismini verince kendi kafasında bütün parçaları birleştirip onun suçlu olduğuna ikna olan Cem'e değil de Ferhat'a inanan bir Aslı görmekten şikayetçi değilim. Bıktık artık yanlış anlamalardan, güvensizliklerden, kapı arasından lafın yarısını dinleyip tavır değiştirenlerden. Bu hususta Ferhat'a güvenmesini anlıyor ve destekliyorum, ama gözünün kör olmasını anlamıyor ve desteklemiyorum. Aşkın gözü kör falan değildir, aşk insana öyle bir enerji verir ki daha önce göremediklerinizi de görmeye başlarsınız. Aslı'nın da kafa zehir günlerine dönmesi lazım en acilinden.

Cem'in de hâlâ cevval komiser havalarında dolaşması komik. Beni de kandırdın ya, helal olsun, dedi Ferhat'a. Sanki bana Külyutmaz! Sen daha burnunun ucundaki kadının yalanlarını anlayamadın, sevgisinin sahteliğini göremedin, neyin havasını atıyorsun acaba?

Ferhat'ın Aslı'yı Yiğit'e emanet etmesi oldukça manidardı. Cem'e güvenmedi, haklıydı da. Dilsiz'e güvenebilirdi, ama Dilsiz de sorunun kaynağıyla aynı evde yaşıyor, o da olmaz. Ama kendisine öfkeli olsa da Yiğit'in Aslı'yı koruyacağını adı gibi biliyordu ve yanılmadı. Yiğit'in bu kıymetli emaneti korumak için eline silah almasını beklemiyordum gerçi, ama bunun Ferhat'la Yiğit'i yaklaştırabileceğini düşününce kızamadım bu duruma.

Aslı o ilk bölümlerdeki kafası zehir hatun olsa zaten böyle bir korumaya da ihtiyacı olmayacaktı, o da ayrı hikâye. Yiğit'le de Suna'yla da bir problemi yokken orada kalmak istememesi, bunun yerine kendisini anlamayan ve destek de olmayan Ebru'nun yanına gitmeyi seçmesi saçma. Gittikten sonra olanlarsa daha saçma.

Ebru baştan beri anlaşılmaz bir karakterdi, anlaşılmazlığı ayyuka çıktığında da ondan kurtulduk çok şükür. Gizli işler çeviren biri neden gittiği oteldeki kibriti alıp getirir eve? (Ve neden sabun, şampuan değil de kibrit? Kaçımız kendi ateşini yakamayan bir ocak kullanıyoruz ve kaçımız onu çakmakla değil kibritle yakıyoruz?) Neden saklamaz yüzünü gizleyen şapkayı? Neden sırlarla dolu odasında yatırır hiçbir zaman yakınlık duymadığını söylediği birini?

Aslı'nın salaklığı da Ebru'ya gitmekle sınırlı kalmadı ne yazık ki. Ebru'nun sırrını çözünce Yiğit'i aradı, cevap alamadı. Mesaj yolladı, karşılık alamadı. Peki neden pılını pırtını toplayıp uzaklaşmadı oradan hemen? Ve Ebru neden o saatte Aslı'nın kapısındaydı?


Varlığımla bir işe yaramadım ama gidişim yine de şık oldu, evet.

Saçma da olsa nihayetinde Ebru'dan kurtulduğumuz için de bu sorularla pek işimiz kalmadı artık. Ama Ebru'nun ölüm şeklinden ve janjanlı ceset torbasından söz etmemek olmaz. Ayak ayak üstünde, kollar zarifçe iki yana açılmış halde can verdi Ebru. Şık bir kötü değildi, şık bir ölüm de olmadı ama giderken pozunu da kesmiş oldu. Toprağı bol olsun.

Aslı ve Ferhat'ın Ebru'yu eşzamanlı olarak öğrenmeleri ve Ferhat'ın koğuş kapısını tokatlaması güzeldi yine de. O gece arayamadı ama sonra bir şekilde aradı karısını, numarayı da ezbere biliyormuş, Ferhat'a da bak.^^

Bu hafta, öncekilere göre daha az birlikte sahnesi vardı Aslı ve Ferhat'ın. Yayın esnasında bundan şikayetçi olanların mesajlarını gördüm, ama onların şikayetlerine katılamadım. Bir araya geldikleri her anda, geçen hafta söylediklerimde haklı çıkıyor olmanın acısını duydum içimde. Değişmesini beklediğimiz, değişebileceğine inandığımız Ferhat ilk bölümdeki haline geri dönmüştü adeta. Her sözü acı, sessizliği hançer, bakışları yabancı…

Aslı'nın Ebru'da bulamadığı teselliyi, arkadaşlığı Suna'da bulması kaçınılmazdı, güzel de oldu. Daha önce de söylemiştim, Suna insanın içini açan biri, Aslı'ya da çok iyi geliyor, gelecek. Aslında izin verseler herkese iyi gelecek, ama ne Aslı ne de Yiğit ona kendini açabildi şimdiye kadar. Umarım daha fazla direnmezler, hem anlayışlı hem de sağduyulu bir sese herkesin ihtiyacı var.

İddia ediyorum, hayattaki en büyük acı, "en yakın arkadaşım" tabirinin ardına "sandığım" sözcüğünü eklemektir. Sadece karşımızdakine değil, kendimize dair çok uzun ve derin bir sorgulama getirir beraberinde, varoluşumuzu sorgulatır bize. Çünkü arkadaş, anne baba gibi, kardeş gibi, hatta aşk gibi girmez hayatımıza. Onunla olmayı biz isteriz, biz seçeriz. Bu arkadaşlık uzun zamana yayıldıkça sınavlardan geçeriz, düşer kalkarız ve bunları atlatabildikçe daha da yakınlaşır, daha sıkı tutunuruz birbirimize. Ebru ile Aslı muhtemelen bu sınavlardan hiç geçmediler, o nedenle de birbirlerini tanıyıp gerçekten sevemediler. Ve bunda tek suçlu Ebru olamaz. Ebru'nun Aslı'ya baştan beri neden yalan söylediğinin bir açıklaması yok ama Aslı'nın bunu fark edememiş olmasının, hiçbir şey paylaşamadığı bir insana en yakın arkadaş etiketini yapıştırmasının da bir açıklaması yok.

Azad ve Ayhan hakkında çok az şey gördük ama bu kadarı bile onları sevmeme yetti. Şahin, Safiye ve Ebru gitmişken boşalan kötü kadroları için güzel adaylar. Kötü karakterlere bayılırım, kötülüklerinin sağlam bir gerekçesi varsa onları anlarım da, ama en önemlisi kötü karakterin zeki olmasıdır. Aradığım o zeka emarelerini Azad'da da, Ayhan'da da gördüm çok şükür. Gönderin gelsin!

Ayhan'ın Aslı'yla Ferhat'ın arasına gireceğini sanmam. Zaten birbirini gerçekten seven insanların arasına birinin girebileceğine inanmam ben. Abisine inanmayan Aslı Ferhat'a böyle güvenmeye devam ettikçe, Ferhat başını kaldırıp da kimsenin yüzüne bakmadıkça kimse onların aralarına giremez. Girmeye çalışan olursa da aşklarının ufak tefek sınavları olmaktan öteye geçemeyecektir. Ha, eli silahlı Ayhan Ferhat'a daha çok yakışacaktır belki, mümkündür. Ama ateş bacayı saralı uzun zaman oluyor, küllenmeden olmaz. Küllenebilse Aslı'nın hayrına olurdu ama drama tanrısı zaten buna müsaade etmez. Aşk üçgeninden korkanlar varsa içini ferah tutsun, sıkıntı yok.

Ferhat hapishaneye girerken Ayhan'ın çıktığını görmüştük birkaç saniye için. Hatırlarsanız Ebru'nun yolladığı "yeni geleni hallet" mesajı da Ferhat'tan önce gelmişti. Ferhat'ın o hapishaneye ve o koğuşa gelmesiyle Ayhan'ın bir bağlantısı olabilir. Ve bu da Azad ve Ayhan'ın Ebru ve Şahin'le bir bağlantısı olduğu anlamına gelebilir. Ve bu bağlantı beni mutlu bile edebilir!

Eve geri dönen Aslı Gülsüm'le konuşurken, Ferhat'ın duyguları var mı, diye sordu. Bu sorgulamayı yapmakta biraz geç kaldı ama, yapabiliyor olması yine de güzel. Gülsüm abisinin seven ama belli etmeyen bir karakter olduğunu biliyor, bu da güzel. Ama Aslı'nın bunu bilmesi, buna güvenmesi yetmez, görmesi, hissetmesi de gerekir. Ama Aslı'dan değil güzel bir söz, bir iki kibar cümleyi bile esirgeyen Ferhat, ancak nezarethane parmaklıklarını okşamaktadır Aslı'yı özledikçe. Bunlar hep tribüne oynama hareketleri Ferhat Aslan, o üstünden çıkarmadığın delikanlılığını da al, çık Aslı'nın karşısına da boyunu görelim!

Ferhat'la bütün diyalog girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Aslı sonunda pişman oldu yaşananlara. Bölüm başında malum sebeple Ferhat'a sonsuz güvenen Aslı, bölüm sonunda bir daha bana sakın dokunma, diyecek noktaya geldi. Ben, ben demiştim demekten hoşlanmayanlardan değilim. Büyük bir keyifle söylerim ben demiştim diye. Ama kendin ettin kendin buldun Aslı, çek bakalım şimdi.

Birilerinin Gülsüm ve Abidin arasındaki tuhaf iletişimi fark etmesi gerekiyordu, o da Handan oldu. Gerçi masum bir sarılmayı görüp olmayan bir şeylerden işkillenmeye de müsait bir karakter Handan, bütün zamanını evde kasım kasım kasılarak oturup kafasında hikâyeler kurmakla geçiriyor neticede, bir şeyler olacağından Vildan şüphelenecek değildi ya. Ve Handan yine yanlış bir yol seçti müdahale etmek için. Hem Abidin'i bir kenara çekip kendince ayar verdi, hem de Yeter'i Gülsüm'ün üstüne saldı. Böyle durumlarda birine "uzak dur" demenin "koş, sarıl" demekten bir farkı yoktur. Karşı tarafla ilgili ne söylerseniz söyleyin, ilgi duymaya başlayan kişinin merakını perçinlemekten başka bir işe yaramaz. Belki de Handan'a teşekkür etmeliyiz bunun için. Yeter'in çemkirmelerine dayanamayan Gülsüm de patladı sonunda, bunun için de teşekkür edebiliriz Handan'a. Ama Abidin'in kırılan gururu ve dolan gözleri için hesap da soracağız çok yakında!

Ayrıca Dilsiz'in sesini keşfedip ufak bir gülümsemeye hapseden, sırrı kendisine saklayıp arkadaşını utandırmayan Abidin'i bir kez daha sevdim. Dizinin en güzel seven, en güzel kollayan adamı kesinlikle Abidin.

(Bu yazı ilk olarak 15 Ocak 2018 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: