12 Şubat 2018 Pazartesi

Başka hikâyelerin kahramanları…

Siyah Beyaz Aşk 2. bölüm yorumu

Başka hikâyelerin kahramanları…

Bazen düşünüyorum neden bizim diziler eksi beşinci bölümden başlıyor diye. Bu haftaki bölüm ilk bölüm olsa ne kaybederdik mesela? Benim yanıtım, hiçe yakın. İlk bölümden birkaç sahneyi eklesek, bu haftaki çok iyi bir ilk bölüm olabilirdi, geçen haftaki kuşkularımızın çoğu da olmazdı. Çetrefilli bir hikâye, sağlam da bir zemini olsun diye uğraştıkça akışı kaçırıyor hikâyelerin çoğu. Oysa akışa kapıldıktan sonra karakter tanıtma sahnelerini ya da geçmişte olanları izlemekten hiç sıkılmazdık.

Evet, ben geçen hafta da mutlu kalkmıştım ekran başından. Hatta size bir sır vereyim, bölümün ikinci yayınını daha büyük dikkatle izlemiş ve kendimi öylesine kaptırmıştım ki, acıkıp ocağa yemek koyduğumu unuttum ve yemeği yaktım, tencereyle birlikte. Yani benim fazla bir şikayetim yoktu izlediklerimle ilgili, ama bu haftayı izleyince, ikinci bölümün böyle güzel aktığını, akabildiğini görünce, neden daha iyi bir ilk bölümümüz olamadı diye düşünüp üzüldüm. Neyse ki reytinglerde gözle görülür bir artış yaşandı da, içim biraz rahatladı. Zira dizileri harcamak için fırsat kollayan bir kanaldayız.

Bu hafta nefret ettim Ferhat'tan. Kaba, acımasız, düşüncesiz. Konuşmuyor, dinlemiyor, kestirip atıyor sadece, önüne gelene racon kesiyor. Karşımda bulsam ne yapacağımı kestiremeyeceğim, insan değil duvar misali bir şey var önümüzde. Ve bu nefret ediyor olma hali çok hoşuma gitti. İzlemek, evrimine tanık olmak istediğim türden bir karakter. Köşeleri bol, törpülenmesi gerekecek; yaralaması, yaralanması gerekecek ve hepsine varım!

Kapakta bir Aslı-Ferhat fotoğrafı mı görmek isterdiniz bilmiyorum. Ama beni kendinden nefret ettiren bu adamın, kendini bıraktığı, Ferhat Aslan değil, Ferhat olduğu, abi, amca olduğu bu tek anın fotoğrafını kullanmak istedim. Bu gözlerin buğusunda saklı tüm umutlarım.

Geçen hafta Aslı'yı tanımaya ve Birce Akalay'ın açığını kollamaya odaklıydım, Aslı'nın hikâyesini kovalayamamıştım. Bu hafta ise Aslı'nın sıkışmışlığını, çaresizliğini yaşadım adım adım. Her fırsatta akan gözyaşları, isyanı, namlunun ucundan dönmüşken hâlâ bir umut çabalaması işledi içime.

Fakat detaylara bakınca göze çarpan sıkıntılar var yine de. Eve kapatırken Ferhat, "Hatunun kafa zehir, sakın hafife alma" demişti nöbetçi diye diktiği Abidin'e. Hatunun kafa zehir, ama aklına gelen fikir, çarşafları uç uca ekleyip aşağı sarkmaktan ibaret yüzyıllık bir kaçış klişesi. Ben bu yazıyı yazarken diziyi birlikte takip ettiğim arkadaşımdan mesaj geldi, şöyle diyordu: "Dr. Oz Show vardı TV'de az önce. Düğüm atması gerekti, 'Biz cerrahlar mecburen iyi düğüm atarız' dedi. Aslı iki çarşafı bağlayamayıp düştü." Yorumu size bırakayım.

Bölüm sonunda evde birkaç araba polis, bir de savcı varken nikâhın zorla yapıldığını söyleyebilirdi, onu da söylemedi. Hatta öyle bir bakış attı ki, abisini sakinleştirenin Aslı olacağının ipuçlarını da aldık. Böyle olunca, stres altında doğru karar veremeyen biri diye düşünecek oluyorum Aslı hakkında. Ama olmuyor, çünkü bu kadın cerrah, yani zor zamanlarda hızlı ve doğru karar alması gereken, buna alışık biri olmalı. Buralar sıkıntılı.

Öte yandan, Aslı ve Ferhat'ın birbirlerini tanımaya başladıklarını gördük. Gelinlikçide Ferhat'ın "Aslı sade şeyler sever" demesi, Yeter, Ferhat hakkında ahkam keserken Aslı'nın "O yüzden mi anne demiyor sana?" demesi bunun göstergesi. İnsan zaten iyi günlerde değil, kötü günlerde, gerginlikte, kriz anlarında tanır karşısındakini. Aslı ve Ferhat da böyle olacak. Tanıdıkça sevsinler birbirlerini demiyorum, o benim değil, dizinin iddiası. Ama seveceklerse, önce birbirlerini iyice tanısınlar istiyorum.

En sevdiğim sahnelerden biri, Ferhat ve Yiğit'in karşı karşıya geldiği; Yiğit öfkesini kusarken Ferhat'ın gözlerinde sevgiyi, özlemi, çaresizliği okuduğumuz sahneydi. Devamında, Yiğit eşiyle konuşurken Ferhat'a neden öfkeli olduğunu gördük biraz. Dokunaklı bir sahneydi Yiğit-Suna sahnesi de. Biz Suna'dan daha fazla şey biliyoruz ama yine de ben burada en çok Suna'yı haklı buluyorum. Öfkesi böyle taze olduğuna göre Yiğit için aile konusu henüz kapanmamış. Ferhat doğru kelimeleri seçseydi konuşurken ya da konuşmak yerine sarılsaydı kardeşine, kalbinin atışını duyurabilseydi belki Yiğit de karşılık verecekti bu hamleye, görecekti abisinin gözyaşlarını. Başka sefere belki…

Suna'nın sözleri, Ferhat ve Yeter arasındaki duruma da uygun. Ferhat'ın annesine neden tepkili olduğunu henüz tam olarak bilmiyoruz ama Handan'ın dediği gibi annesini tamamen silmediğini görebiliyoruz, çünkü onun da öfkesi hâlâ taze. Yeter'i izledikçe, Handan'a başka, Namık'a başka oynadığını gördükçe, Ferhat'ın öfkesi hakkında tahminde bulunabiliyoruz. Ama Gülsüm'le yakın olmasını engelleyen nedir, engel yoksa kardeşine neden bu kadar uzaktır, görmemiz gerek.

Hikâyedeki en büyük sorular Yeter'in etrafında dönüyor şimdilik. 4 çocuklu bir aileye neden evlatlık verilmiş, evlat edinilmiş de kardeşler tarafından neden dışlanmış, Yeter neden hep onları yukarıda görmüş ve onların seviyesine yükselmeye çalışmış, bu esnada öfkesini neden bilemiş bilmiyoruz. Kendi çocuğuna ulaşmak için neden kendine pozisyon yaratmıyor, neden başkalarının açtığı ortalara koşuyor, onu da hiç anlamadım.

Aslı'ya kaynanalık tasladığı sahne, aslında bu aşağılık kompleksinin ve Ferhat'a giden tüm yolları doğru yanlış demeden koşacağının göstergesiydi. Bu sahne örneğinde karakterlerin geniş plan görüntülerindeki bir eksiklikten söz etmek istiyorum. Sahnenin duygusunu yok eden yakın çekimler mevcut ve seyirciyi sahneye katabilecek geniş planlar eksik. Buna odak problemi de eklenince anlatılmak istenen eksik kalıyor. Elini uzatıp öpülmesini bekleyen Yeter'in o kendince heybetli duruşunu geniş planda bir görmeliydik mesela, ardından Aslı'nın yüzünü yakın çekimde görmeliydik. Odağımız uzatılmış el iken Aslı'nın uzanışını 90 derecelik bir açıyla görmeliydik, son olarak Yeter'in suratının aldığı hali ve Gülsüm'ün tepkisini yine yakın plan görebilirdik. Öyle kesik kesikti ki görüntüler, o odadaymış gibi hissedemedik, uzak kaldık sahneden.

 

Cüneyt de bir başka merak konusu. Elimizde Cahit Gök gibi alanı geniş, becerikli bir oyuncu var, neden sadece birkaç dakikalığına görüyoruz onu? Cüneyt'in aileye nasıl girdiğini, Namık'la derdinin ne olduğunu, bu problemin başlangıçtan beri mi var olduğunu yoksa sonradan mı ortaya çıktığını bilmiyoruz, herhangi bir ipucu da verilmedi. Vildan'la nasıl evlendiğini, Gülsüm'le ilişkisinin nasıl başladığını, neden karnı bunca büyüyene kadar bir hamle yapmadığını da bilmiyoruz. Vildan Ferhat'a ne zamandır âşık, buna rağmen Cüneyt'le nasıl evlendi, bunlar da muamma.

Geçen hafta gayet rahat hayatına devam eden ve bizi bu yönüyle şaşırtan Cem, bu hafta 180 derece dönmüştü. Hastane kayıtlarına bakmak, güvenlikten bihaber güvenlik görevlilerini tartaklamak, telefonda savcıya ters ters konuşmak, kendisine yardımcı olacak ekibe duygusal konuşmalar yapmak… Fakat bu arada, Aslı'dan gelen mesajın ardına düşmedi, numaranın ait olduğu kişiyi, numaranın konumunu tespit etmek gibi faaliyetler içine girmedi hiç. Bir şey bulamazdı, Ferhat sağlamcı adam, ama yine de denediğini görmeliydik Cem'in. Ferhat Aslan'la Yiğit Aslan arasındaki ilişkiden kuşkulanmayışına değinmiyorum bile artık. O da kardeşi gibi stres altında doğru düşünemiyor diyeceğim, ama şu işe bakın ki o da stresle bezeli bir iş yapmakta.

Bu arada, Deniz'e 'bacım' demekten vazgeçmesine sevindim, bu sözcükten tamamen vazgeçerse sanırım hepimiz çok mutlu olacağız. Bence Deniz'in ilgisi var Cem'e. Cem ise Deniz'in gözlerindeki soruları görebilecek bir adama benzemiyor. Bu mesele ilerlerse, Deniz bir şeyler yaptıkça ilerleyecek. Ve ben de bunu görmeyi istiyorum. Her zaman erkek tarafı olmasın adım atan.

İdil konusuna da biraz girilse mutlu olurum. Hem Ece Dizdar'ı uzun uzun sahnelerde izlemek için, hem de Yeter'in durumunu, geleceğini daha iyi okuyabilmek için. Ayrıca, İdil'in de sakladığı bir şeyler olduğunu düşünüyorum; biraz ipucu gerekli teori üretebilmem için.

Fragmanda gördük, evleniyor ve aynı evde yaşamaya başlıyor Aslı ve Ferhat. Fakat tıpkı isimlerinin bize anımsattığı gibi, henüz başka hikâyelerin kahramanları onlar ve aynı hikâyede buluşmaları için zamanımız var…

 (Bu yazı ilk olarak 23 Ekim 2017 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: