12 Şubat 2018 Pazartesi

Siyah Beyaz Aşk: Griler aşkına!

Siyah Beyaz Aşk ilk bölüm yorumu

Siyahı beyaz, beyazı siyah gösterendir aşk; hangisi uyarsa meşrebinize. Ve siyaha beyaz, beyaza siyah dedirtebilendir. İster zıtlıkların çekimi deyin, ister büyük aşklar nefretle başlar, daha ilk saniyede aşktır o, aşksa eğer. Ama adını koymazsınız, temkinli olmayı öğrenmişsinizdir bir kere. Adını koymayınca yaralanmam, incinmem, incitmem sanırsınız. Olsun. Adı olmasın, rengi gizlensin, aşktır o, vardır. Mesafe alırsınız uzanıp dokunur, kaçarsınız yakalar, yok sayarsınız dilinize dolanır. Siyahınızı beyaz, beyazınızı siyah ve dahi tüm renklerinizi ebruli yapmadan bırakmaz. Grilerin kuşağında rengarenk can bulur hayat. Griler aşkına!

Siyah Beyaz Aşk: Griler aşkına!

Bu iki kadının kalemini sevdiğimi ilk söyleyişim değil, ama bir kez daha söylemekte sakınca yok. Onların dolambaçlı hikâyelerini, başka başka hikâyeler taşıyan repliklerini, bin bir yere uzanan karakterlerini, siyahı beyaza, beyazı siyaha bulamalarını seviyorum. İpuçlarını aramayı, onlarla tahminler yürütmeyi, teoriler kurmayı seviyorum. Bir solukta izlemedim bölümü, ama hikâyenin durağanlaştığı yerlerde ipuçlarının izini sürdüm ben de. İşte, en çok da bunu özlemişim!

İbrahim Çelikkol'u bu yıl ekranda göremeyeceğiz galiba diye dertlenirken gelen en güzel haberdi kalemini sevdiğim bu kadınların işine imza atmış olması. İlk bölümde robottan farksız bir Ferhat izlediğimize bakmayın, flashback sahnelerinde ve özellikle de son sahnede gördük ipuçlarını; mahkeme duvarı suratlı bir Ferhat izletmeyecekler bize haftalarca. Köpeğiyle iletişiminde de gördük sevmeyi bildiğini, gülümseyebildiğini. Önce rol yaparak başlar, zamanla güvenmeyi yeniden öğrenen bir adam olur o da şüphesiz.

Partner olarak Birce Akalay adını gördüğümde pek mutlu olmamıştım, yalan yok. Şimdiye kadar hep donuk bir kadın olarak izledim onu ekranda. Tanıtımları izledikçe (kaçar kez izlediğimi sormayın^^) alıştım varlığına. Bölümü izlerken de hiç batmadı gözüme. Rolün gerektirdiği hareketlilik onun donukluğunu ya da benim huysuzluğumu eritir zamanla, umutluyum.

Bir de Ece Dizdar var heyecanımı yükselten, bir türlü uzun uzun izleyemediğim. Güzelliğinin arkasına sığınmayan, bunu bir yük gibi de taşımayan. Şekilden şekle, kadından kadına, hikâyeden hikâyeye hiç falso vermeden geçen. İdil ismi de güzelliğine, zarafetine öyle yakışmış ki. Dilerim alanını dar bırakmasınlar, çeşit çeşit İdil Yaman izletsinler bize.

Hikâyenin ucundan tutulacak birçok kolu, ardına düşülecek çokça sorusu var. Yalnızca gelecek bölümü değil, gelecek haftaları, karakterlerin geçmişlerini ve geleceklerini, siyahla beyazın karışmasını, aşkın doğumuna, çilesine, acısına ve tutkusuna tanık olmayı bekliyorum. Namık'ın Ferhat'ın babası olduğunu ve Cüneyt'in Adem'le işbirliği yaptığını önce ima edip sonra açıkladılar. Ve belli ki bunların sonu gelmeyecek. Gülsüm kimden hamile, Yeter-Handan geriliminin sebebi ne, İdil'in o anlayışlı, dirençli halinin arkasında ne var, Yiğit'in kazıdığı boyaların altından neler çıkacak, Ferhat biyolojik babasını öğrendiğinde neler olacak, Aslı bu evliliği abisine ve çevresine nasıl açıklayacak ve benzeri birçok soru var elimizde.

İzleyeceğimiz şeyin ilk görüşte aşk olmamasına çok sevindim. İnsanlar birbirini tanımışken, duvarlarını yükseltmişken, uzak durmaya çalışırken çakan kıvılcımları daha değerli bulur, izlemeyi de daha çok severim. İlk görüşte çakmayan şimşeğin ilk bölümde çakmayışına da bir o kadar sevindim. Kıvılcım avcılığı yapmayı nasip ederler inşallah bana!

Ferhat'ın siyaha dönüşmesini, Ağustos sıcağında siyah deri ceketinden vazgeçmeyecek kadar karaya çalmasını şaşkınlıkla izledim. Ardındaki hikâyeyi daha fazla bilmeye ihtiyacımız var elbet, ama iyiden kötüye geçmenin kolaylığını, kötüden iyiye geçmeninse meşakkate katlanmayı gerektirdiğini gördük. Bunun karşılığında Aslı'yı bembeyaz, saf, naif bir karakter olarak çizmemelerini de sevdim. Ferhat'ın yanında durunca Aslı beyaza yakın elbet; ama kafası çalışan, sorgulayan bir kadın var önümüzde. Buradan gidilecek yollar daha çok çekiyor ilgimi.

Bize daha çok Ferhat'ın hikâyesi gösterildiği için repliklerde altı çizilen duygusallığını pek göremedik Aslı'nın. Ama aşka direnirken hatırlatacağım duygularının onu hiç yanıltmadığı iddiasını. ^^

Dolayısıyla siyahın ağarmasını değil de gride buluşmayı izlemeyi umuyorum.

Gözüme batan, ikna olmadığım şeyler elbette var. Aslı'yı araştırırken Cem'e, Cem'i araştırırken Aslı'ya ulaşamamalarını zinhar anlamadım mesela. En kolay ulaşılacak şey soyadlarıyken bu benzerliğin ardına düşmemek, Aslı'nın bir sürü fotoğraf bulundurduğu duvarlarında Cem'e rastlamamak, Aslı her fırsatta abisinin polis olduğunu söylerken bu polis kimmiş diye sormamak anlaşılır şeyler değil.

Cevval komiserimiz Cem'in, kendi doğum gününe gelmeyen, saatlerdir de haber alınamayan kardeşini merak etmemesi de ona keza. Her şey bir yana, en bilinen dizi klişelerinden biridir Organize İşler Komiserinin ailesini yedi düvelden sakınması. O pek çoklarının işine taş koymuş, ipini çekmiştir, kendi ailesinin intikam için kullanılmasından çekinir. Bunu geçtik, kardeşini merak eden arkadaşını sakinleştirmeye çalışıyor bizimki. Bu rahatlığı, bu sakinliği gelecek bölümlerde de korusun bari de ikna olalım.

Aslı'nın Ferhat'ın istediği ameliyatı yapmamak için direnmesini de yadırgadım. Her ne olursa olsun yaralı ve hayatı tehlikede olan biri varken öncelik onu kurtarmak olmalı. Hekimler Hipokrat yeminini bunun için ederler, canı her şeyin üstünde tutmak için, önce yaşama değer vermek için. Aslı'nın sorularını, sorgularını anlamıyor değilim, yalnızca yersiz, zamansız buluyorum.

Repliklerin bize karakterleri ve hikâyeleri anlatmaya çalışması açıkçası yordu beni. Yeter'in "üvey kardeş" olduğunu ve bir tek Ferhat'ı sevdiğini, Yiğit'in İstanbul'a tayin olduğunu vesaire çok gereksiz yerlerde öğrendik. Bunları elbette bir şekilde öğrenmeliydik, itirazım buna değil. Öğrenmiş olmak için öğrendik, duyduklarımız yerine oturmadı, hap gibi bir seferde aldık, hoşnutsuzluğum ondan. Bütün o söylenenler alelade konuşmalar içinde fazla geldi bana. Ve bazı replikler de fazla süslüydü yine, diyalog gibi değil, atışma gibiydi. Ve bunun oyuncularla, oyunculukla ilgili olmadığına eminim. Ne cast'ta ne de rejide gözüme batan bir şeyler oldu. Ama kulağımı tırmalayan replikler vardı bol miktarda.

Son olarak, Ferhat'ın dövmesinin gizemini ya da hikâyesini hiç merak etmediğimi söyleyeyim. Fragmanda dövmeyi ilk gördüğümde aklıma ilk gelen şey, Kara Para Aşk'ta Elif'in sırtındaki noktalardan ibaret dövme olmuştu. Anlamı "koşulsuz sevgi" olan ve Elif'in hikâyesiyle hiçbir ilgi kuramadığım tuhaf dövme. O yüzden bu dövmenin sadece dövmeci kadına gitme bahanesi ya da ne bileyim, Ferhat'ın indirdiği adam sayısı gibi düz bir anlamı vardır umarım. Bazen fazla derine inmemek de güzeldir; sığ sular da çekicidir.

Dövme sayesinde ilk kez bir karakterin ense tıraşını görmüş olduk ekranda. Ferhat'ı büyüten, baba bildiği adam berbermiş ya, aynaya bakmadan enseyi alabiliyor adam, ustura hakimiyeti genlerden değil, yetiştirilmesinden. Bunu görmüş olduk. (Böyle mi düşünmeli?)

Siyah Beyaz Aşk'ta henüz aşk görmedik fakat bir dolu aşk olasılığı gördük. Yalnızca aksiyonla değil aşkla da kanımı kaynatacağımdan hiç şüphem yok, yolu açık, nabzı yüksek olsun. Bir kez daha: Griler aşkına!

(Bu yazı ilk olarak 17 Ekim 2017 tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: