16 Şubat 2018 Cuma

İçimde hiç bilmediğim yerler acıyor*

Siyah Beyaz Aşk 11. bölüm yorumu

İçimde hiç bilmediğim yerler acıyor* 

Aynı ateşe düştüler ama bununla mücadele yöntemleri bile farklı Aslı ile Ferhat'ın. Aslı, Ferhat'ı daha yakından tanımaya, onu anlamaya, onu dünyasına dâhil ederek içindeki renkleri keşfetmeye çalışıyor. Onun bataklığın kendisi değil de kurbanı olduğunu fark ettiğinde kendini sorgulamayı bırakıp bu yolu seçmişti.

Ferhat'ın yolu, hissettiklerini reddetmek, kilit altında tutmak ve yokmuş gibi davranmaktı. Ama defalarca denemesine rağmen Namık'ın karşısında Aslı'yı da kendi pozisyonunu da savunamayınca yüzleşmek zorunda kaldı kendisiyle, hem de ayna karşısında! Ve yüzleşmenin sonunda bulduğu çözüm kaçmak oldu, çünkü Ferhat korkuyor. Hem de çok...

Aslı'ya bir şey olmasından korktuğu kadar korkuyor onunla olmaktan da. Ferhat, sevdiği insanları nasıl bir pisliğe bulaştırabileceğinin farkında. Ailesine mesafe almasının sebebi bile budur belki. Ve bir hayat arkadaşını, bir yoldaşı hayal bile etmemişti muhtemelen. Tek tabanca bir hayattı onunki. Şimdi, Aslı'yla birlikte bambaşka birine dönüşmekten korkuyor, kaçıyor gücü yettiğince, çünkü gün geçtikçe kontrol edilmez bir hal alıyor her şey.

Bütün bölümü bu türden bir sorgulamayla geçirdi Ferhat. Başlangıçta çok güzeldi her şey. Aslı'yı mezarlığa götürdü, onun babasına içini dökmesine tanık oldu. Muhtemelen o da babasını kaybettikten sonra yaşadıklarını ve içinden bir parçayı bir mezarlıkta bıraktığını anımsadı. Sonra Aslı'nın doğduğu eve gittiler, Aslı'nın anılarını dinledi, ilgisiz kalmaya çalışan bir tavırla. Mahalleyi dolaştılar, tatlı dağıttılar, bekar gençler kataloğuyla dolaşan Makbule Teyze'ye rastladılar, iyi ki de rastladılar, Aslı'nın kendini gerçekten evli olduğuna ikna ettiğini de görmüş olduk. Aile büyüklerini, komşuları dolaşıp hayır dualarını almak isteyen yeni evliler gibiydiler. Ferhat'ın sert ve uzak tavırlarına rağmen.

Sert ve uzak hallerine laf ediyorum ama, Ferhat'ın en iyi hali onlarmış meğer. Öfkesinin ve tahammülsüzlüğünün dozu arttıkça bizler yine oturduğumuz yerde gerilmeye başladık, zira ilk bölümlerdeki o hatırlamak bile istemediğimiz Ferhat geri dönmüş gibiydi, evlerden ırak!



Namık kötü bir baba, kötü bir dayı, kötü bir sevgili fakat çok iyi bir manipülatör. Ne yaptı etti, Ferhat'ın ayarlarını bozdu. Âşıksın dedi, olmadı, aileni unuttun dedi, olmadı, sen benim veliahdımsın dedi, olmadı, ama en sonunda sen değiştin, o kız seni değiştirdi deyince Ferhat'ta şimşekler çaktı. Lafta itiraz etti Namık'ın tüm söylediklerine, ama değişmediğini söyleyemedi kendine bile. Çünkü değişti, hem de pek güzel değişti ama sorun şu ki onun gibi adamların sabit hayatları olur, değişim onları bozar!

Bir de şu var, Ferhat değişti ve bu değişimin herkes farkında, ama belli ki Ferhat'ın başka beklentileri de varmış. Eski Ferhat'ın beklentileri yoktu, sendelediğinde birinin onu tutmasını beklemezdi mesela. Düşerse düşerdi, sıkıntı yok, kalkardı yine sonra, belki de kalkamazdı, yine sıkıntı yok. Ama şimdi onu tutmaya çabalayan biri var, onu düşünen, onu önemseyen biri var ve buna ihtiyaç duymasa bile bunu bekleme ya da bu hallere alışma ihtimali ürkütüyor onu.

Ne yapıyorsan yapma, beni anlama, kimse beni anlamasın, ayarlarımı bozma, beni ben olmaktan çıkarma diye birbiri ardına sıralarken lafları, aslında tam tersini kastettiği okunuyordu gözlerinden. Ama sana kötü bir haberim var Ferhat Aslan, hiç kimse senin söyleyemediklerini gözlerinden anlamak zorunda değil, hiç kimse seni anlamaya çalışmak zorunda değil, Aslı bile. Ben seyirciyim, günlerce düşünüp, sahneleri yeniden yeniden izleyip yorumlayabilirim senin aklından geçenleri, ama Aslı bunu yapamaz. Sevmek ve sevilmeye ihtiyaç duymak pasif bir iş değildir. Senin aktif olup sevdiğini, sevilmek ve anlaşılmak istediğini göstermen gerekir. Göstermiyorsan, göstermeyi denemiyorsan isyan etmeye hakkın da yok. Gösterilmeyen, ifade edilmeyen sevgi, yok hükmündedir.

Sonra sen git dersin, o gider, sen ancak hayalini kurarsın gidemeyişinin... Ve ancak hayalinde koklayabilirsin onun saçlarını... Varlığından bile haberdar olmadığın yerlerin acır...

Aslı kendisiyle mücadele etmeyi bıraktı, Ferhat'ı sevdiğinin farkında ve bunun için kendine kızmıyor, Ferhat'ı keşfetmeye, onu renklerine bulamaya çalışıyor. Fakat Aslı, bir yandan da büyük bir dert aldı başına, Ferhat'la ilgili sırrı öğrenerek. Öncelikle doğru olanı yaptı bence, öğrendiklerini Ferhat'a yetiştirmek yerine sırrın sahiplerine attı topu. Önce Namık'ı, sonra Yeter'i konuşturmaya çalıştı, olmadı. Üstelik, bunu öğrenmenin Ferhat'ta açabileceği yaraların da farkında. Ve onun işi yara sarmak, yeni yaralar açmak değil...

Babasına gitti Aslı, uzun uzun konuştu onunla. Babasını özlediğini, ona ihtiyacı olduğunu, onu yanından hiç ayırmadığını anlattı, bizim de ciğerimizi dağladı. Ferhat'ı bile ağlattı, biz nasıl sakin kalalım? Yeter'le konuştuktan sonra, sırrı öğrenmenin Ferhat'a kaybettireceklerine ikna olunca babasına gitmek istemesi manidardı Aslı'nın. Dilinden dökülmediler ama, bildiklerimi söylemeli miyim sorusuna yanıt arıyordu Aslı.

Çocukluğumuzun benzediğini göstermek istedim, dedi Ferhat'a. Anlaşılmaya çabalayan Ferhat, bunun ne anlama geldiğini düşünemedi ama. Ferhat'ın sessizlikle karşıladığı çok isabetli soruları var Aslı'nın. Niye geldik buraya sorusuna karşılık, dün gece neden gittik bağ evine, diye sordu mesela. Ve Ferhat hâlâ anlaşılamamaktan bahsedebiliyor.

Aslı, Suna'ya gitti, hikâyenin Yiğit'le ilgili olan kısmını kurcaladı bu kez de. Yiğit'in alacağı yarayı düşündü, Yiğit'le Ferhat arasındaki gittikçe büyüyen mesafeyi düşündü, amcasını hiç tanımayan Özgür'ü düşündü belki... Suna da çok iyi karşıladı Aslı'yı. Suna zaten insanın içini açan biri, Aslı aklındakileri onunla konuşamadı ama, yine de Suna ile konuşmak ona iyi geldi.

Ve dikkatinizi çekmek isterim, Aslı kafasında bunca soruyla abisine ya da en yakın arkadaşım dediği Ebru'ya gitmedi. Onlarla, Suna'yla konuştuğu kadar bile konuşamayacağının farkında çünkü. Sorunun ne olduğunu söylemese bile yalnızca yargılayacaklarını, ama anlamaya çalışmayacaklarını biliyor. Aslı, her şeyin göründüğü gibi olmayabileceğini anladı, ama bunu paylaşabileceği kimsesi yok etrafında.

Ferhat, Aslı'ya git dedi, kabusun bitti, özgürsün dedi. Bunları daha önce de söylemişti Ferhat ve gitmemişti Aslı. Gerçek sebebi biz biliyoruz ama Ferhat bilmiyor, anlamaya da niyeti yok. Şimdi, sular durulmuşken, kimsenin hayatı tehlikede değilken (bu hikâyede böyle bir şey mümkünmüş gibi) gidebileceğini düşünüyor Aslı'nın. Güzel kızın Çirkin'e âşık olabileceğini anlayamadı ki.

Aslı'yı göndermeyi kafasına koydu ama yine de zihni bununla o kadar meşgul ki, yol boyu peşlerinde olan motoru fark edemedi Ferhat. Bölümün Aslı'nın yaralanmasıyla bitmeyişine çok sevindim. Fiziksel olarak değil ama ruhen yaralanmış bir Aslı bıraktık arkamızda, ama Ferhat'ın vazgeçip geri dönmesine dair bir umudu da bıraktım ben Aslı'nın yanına. Zaten Ferhat, bir kadını kapıda bırakıp arkasına bakmadan basıp gidecek bir adam da değil, en azından Aslı'nın içeri girmesini bekleyebilirdi. Hatta ben, Aslı'nın gerçekten gidip gitmediğinden emin olana kadar bekleyeceğini de düşünmüştüm, ama Ferhat bunlara dayanamayıp atladı arabasına.

Aslı da Ferhat'ın kendisini neden göndermek istediğini, okların kendisine çevrildiğini şıp diye anladı ve itiraz etmedi Ferhat'a. Ama yine de sorgulamaktan geri durmadı tabii ki. Biliyorsunuz, çene kalıtsal... Belki de Ferhat başka bir şey söylesin istedi, git demekle yetinmesin, kendine iyi bak falan desin en azından...

Abidin'i tanımaya yeni başladık ama hemencecik sevdik onu. O da zembereğinden boşanmışçasına döküyor içindekileri. Bu hafta da gerek rakı masasında (bardaktaki sek rakıları bile mozaikleyenlere selam olsun) söyledikleriyle, gerek Gülsüm'e yaptıklarıyla, gerekse annesine haddini bildirmesiyle yine kazandı kalbimizi. Abidin'deki insanlığı dizidekilere pay edersek ancak iflah oluruz gibi geliyor bana. İnşallah diyelim.

Abidin rakı masasında içini dökerken Ferhat'ın sürekli Aslı'yı hatırlaması güzel hisler doldurmuştu kalbime ama Abidin'in sarhoşluğu ne kadar sevilesiyse Ferhat'ınki de o kadar uzak durulasıymış. Gerçi Ferhat içtikleri yüzünden değil, aklından geçenler yüzünden sarhoş oldu, rakı kafası değildi Aslı'nın gördüğü; ama yine de Ferhat'ı, onu ilk tanıdığımız haline döndürdü bu sarhoşluk ve kanattı içimizi.

İçini döken bir Abidin değildi, Dilsiz'in de dili çözülmeye başladı çok şükür. Konu sevda olunca çözülen dil değil, dedi bir de. Kalbimden dökülüyorlar dedi yani. Kim, nasıl üfledi de söndürdü acaba Dilsiz'in kalbini? Bu konuya tekrar geleceğimizi umuyorum.

Ayrıca, Abidin'in çocuk büyüdüğünde ona annesiyle ilgili ne söyleyeceğiz sorusuna hiç düşünmeden gerçeği söyleyeceksin cevabını veren Ferhat için özel bir alkış istiyorum. Söylenmeyecek gerçekler vardır yanıtıyla bile ilgilenmedi Ferhat, gerçeğin söylenmesi gerektiği konusunda ısrarcı oldu. Kendisiyle ilgili gerçekler ortaya döküldüğünde bunu bilip de susanlara karşı nasıl bir tavır takınacağını buradan çıkarabiliriz.

Cem de sevdiğini gösteremeyenlerden, ama en azından göstermeye çalışıyor, hevesi var. Ama yine de sevimli olamıyor. Evine nasıl gideceğini bilmediğini söyleyen Ebru'ya temiz bir otel bulmayı teklif etmesi, bu işlerden hiç anlamadığının ve bu işi pek de kotaramayacağının göstergesiydi. Başka bir yerde böyle bir sahne izlesem muhtemelen gülerdim ama Ebru ve Cem o kadar itici insanlar ki, bir araya gelince iyice çekilmez oluyorlar benim için. Ebru'nun intikam planına Cem'in nasıl dâhil olabileceğini de anlamış değilim zaten, Namık ve Ferhat'la Cem ne alaka?

Ebru ile ilgili olarak merak ettiğim tek şey, Şahin'in bildiklerini bilip bilmediği. Yani Aslı'nın öğrendiği sırrı Ebru da biliyor mu? Bilmemesine imkan yok gibi geliyor bana. Ama biliyorsa da neyi bekliyor? Öyle çetrefilli bir intikam planına bile ihtiyacı yok, gerçeği Ferhat'a söylesin ve köşesine çekilip olacakları izlesin kahvesini yudumlarken...

Son olarak, Namık'ın Aslı hakkındaki planları için bir şeyler söylemeliyim. Kasasına olabilecek en kolay şifreyi koyan (123456) Namık Emirhan kasadan dosyayı çıkarınca Aslı'nın geçmişinde ne olabilir ki diye düşündüm öncelikle. Sonra Namık'ın Şahin için hazırladığı planları hatırlayıp rahatladım çok geçmeden. Dosyanın içinde ne olduğunu öğrendiğimde ise kahkaha attım. 5 yıl öncesi, Aslı'nın henüz asistan olduğu zamanlar. Yani uzmanlığını tamamlamış bir cerrahın nezareti olmadan, tek başına bir ameliyat yapamaz. Yapmış olsa bile ameliyat raporunu imzalayamaz, çünkü imzasının bir geçerliliği yoktur. Uzman olmayan doktorun yazdığı basit bir ilacı bile eczaneden alırken sıkıntı yaşarsınız. Ailenin ergen oğlunu kışkırtmayı başardılar ama bence o dosyadan Namık'a ekmek çıkmaz. Aslı yaralanırsa Ferhat'la daha fazla yakınlaşacaktır, Namık da söylenmeye devam eder en fazla.

*Tolga Futacı - Aşk Olsun, Söz-Müzik: Tolga Futacı

(Bu yazı ilk olarak 25 Aralık 2017tarihinde Ranini.tv'de yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok: